Neredeyse tüm gün uyumuştum. Akşamüzeri Gaye teyze gelip de yetişmesi gereken siparişlerden bahsetmeseydi, yemin ederim, birkaç gün daha uyuyabilirdim. Dün gece, kuruduğunda halledemeyeceğim her yeri boyamak zorunda kalmıştım ve bu tüm pastane demek oluyordu. Kendimi yatakta bulduğumda saat üçe geliyordu. Yine de iş bitmiş değildi.
Alelacele yatağımı öylesine düzeltip üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Saçlarımı örmeye uğraşırken neden Melih'in hâlâ uyuyabildiği, onun da kalkması gerektiği düşüncesini evirip çeviriyordum kafamda. Odamın kapısından adımımı atmadan sadece birkaç salise önce gözlerim, kapının hemen yanındaki kendimi bildim bileli duvarda asılı boy aynasına takıldı. Hissettiğimle gördüğüm arasındaki ince çizgiyi sorgularken panikle aynanın karşısına geri adımladım.
GÖZLERİMİN YERİNDE DEV BİRER PATATES BULUNUYORDU!
Bu halde bırak üç beş teslimatı, odamdan çıkamazdım!
"Alba! Kalktın mı güzelim?" Kararlılığım, merdivenlerdeki ayak seslerinin kulaklarıma ulaşmasıyla birlikte havadaki yüksek miktarda azotla tepkimeye girerek kafamda çakan ampülün ışığına dönüşmüştü. Bir yandan Gaye teyze basamakları çıktıkça sayıyor, bir yandan da hızlı hareketlerle sahip olduğum en büyük çerçeveli güneş gözlüğünü arıyordum.
HER AN GÖZÜMÜN ÖNÜNDE OLAN GÖZLÜK, TAM DA ONA AMANSIZCA İHTİYACIMIN OLDUĞU ŞU SANİYELERDE ORTALARDA YOKTU!
Ve Gaye teyze basamakları bitirmiş, kapının önünde dikiliyordu. Bunu, usulca aynı ritimde tekrarlayan parkedeki stiletto tıkırtısının kesilmesiyle anlamıştım. Tanrı aşkına, bu kadın ellisine merdiven dayamışken nasıl olur da o merdiveni bile kalem etek ve yüksek topuklu stilettolarla çıkabiliyordu? Beslenme düzeni efsanesi doğru muydu acaba? Teyze sıfatı elbette yakışmıyordu fakat ağız alışkanlığıydı işte.
"Alba? Neden arkan dönük, dikiliyorsun?" İşte tam da o an, hayatımda kurduğum en manasız cümlenin dudaklarımdan dökülmesine engel olamamıştım.
"Kaçmanı bekliyorum, teyze." Minyon kadın, hangi ara izlediğim bilinmez, erotik bir filmle kafayı bozduğumu falan sanadursun; kafasındaki soru işaretlerinin ardındaki heceler bu gergin ve gittikçe ağırlaşan ortamda bile kulaklarıma ulaşıyordu. Ellerimi gözlerime kapatıp aniden sırıtarak arkamı döndüm. "Körebe oynamalıyız bence, ne dersin?" Birkaç parmağımı aralayıp oluşturduğum milimetrik boşluktan tepkisini ölçmeye çalışıyor, tüm dişlerim meydanda gülmeye devam ediyordum. Verebileceği tepkilerin tümü zihnimde teker teker canlandı ve o an kendime acıdım. Ah Alba ah, her halini avuç içi gibi bilen şu kadına ne diye soytarılık ediyorsun?
"Körebeyi başka bir güne ertelesek de, bize biraz yardım etsen ya canımın içi." Abuk subuk hallerime bile anlayış gösteren kadın, seni dahi üzebilen şu dünyayı neyleyeyim ben, sen söyle.
"Derhâl efenim, geliyorum hemen." Öylece dikilmeye devam ettim. Ve evet, sırıtarak. Tam dayaklık olduğum gerçeği şu an gözlerimin patatesliğinden daha büyük bir orana sahipti.
Gaye teyzenin cıklayarak koridorda ilerlemeye devam etmesi üzerine gözlüğü bulabileceğim son çekmeceyi de açarak tekrardan karıştırmaya koyuldum.
"Ne yedirdik de böyle oldu bu kız, aklım almıyor." Gittikçe kaybolan sesiyle havada asılı kalan serzenişlerine gülmek istesem de kendimi ele vermek istemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göğün Kıyısındakiler
ChickLitParmaklarını usulca yanaklarıma yaklaştırdı ve ilk önce sağ yanağımdaki gamzenin üstünü boyadı. "Peki, hayatındaki," ve alt dudağımın hemen altıyla üst dudağımla burnumun arasındaki üçgen biçimindeki boşluğu boyadı, "tüm boşlukları," tekrar boyaya b...