#8# Gecenin Merhameti

150 9 39
                                    

Şunu belirtmek istiyorum; özellikle bu bölüm için, aşşırı bir emek harcadım. Ve bölümün temelini kafamda oturtmam inanılmaz yorucuydu, ilerleyen bölümleri de düşünmem gerekiyor her zaman. Her bölümü yazdığımda önceki bölümleri de unutmamak adına inceleyip, değiştirmem gereken detay olursa diye, didik didik ediyorum. Ayrıca bu sene üniversite sınavına gireceğimden dolayı oldukça yoğunum. Lütfen görüşlerinizi eksik etmeyin, gerçekten buna ihtiyacım var. Bu dönemim aşırı yoğun geçecek, ufacık da olsa katkınız oluyor her yorum okuduğumda yüzüm gülüyor, belki ilham oluyorsunuz ya da içimde bir kıpırtı. Her emek, karşılığını almalı bence, sizi seviyorum!

...

Bileğimdeki ince tokayı tek elimle zaptetmeye çalıştığım saçlarıma birkaç kez doladım. Suratımın gerilmesine birkaç saniye müsaade ettikten sonra ağzımı gözümü büzerek gerginliği hafifletmeye çalıştım. Fakat toka bana mısın demedi ve henüz merdivenlerin yarısına gelmişken koptu, fırlamasıyla birlikte saçlarım omuzlarımdan aşağıya döküldü. Bir süre bakındım, ama tokayı da bulamayınca sıkıntıyla yanaklarımı şişirip kalan merdivenleri de inerek pastanede bulduğum bir kalemle saçlarımı tutturdum.

Pantolon askılarımı iyice ayarladıktan sonra sarı boya kutusunu ve ince bir fırçayı elime alıp lacivert duvarın önüne kurduğum merdivene ilerledim. Bir kısmını duvar gibi laciverte boyadığım yüksek tavanı ufak yıldızlarla doldurmaya başladım.

Pastane adeta gökyüzünden bir parça gibiydi. Şehrin bunaltıcı yüksek binalarının arasında gayet hoş bir konseptti bana kalırsa. Şehirdeki insanların en az yarısının, daha önce hiç güneşin doğuşunu izlemediğine bahse girebilirdim.

Bir köşede gecenin merhameti, bir köşede güneşin vedası, öbür köşede gözlerini yeni yeni açan bir gün, diğer köşedeyse gençliğinin baharında, ömrünün başında bir öğle vakti.

Güneş batıyor; ardında bıraktığı kızıllık, sahnenin kapanan perdeleri. Bir kadın ve bir adam; yukarıda, herkesten uzakta, bu gösteriyi sessizlikleriyle alkışlıyor. Kadın huzurlu, başından beri olması gereken yerdeymiş, her şey yolundaymış gibi. Adama dönüyor, ışıldayan gözleri sımsıcacık bir güven yayıyor. Gülümseyen dudakları aralanıyor ve ardından kapı açılıyor, kadın boşluğa çekiliyor, yüzler siliniyor. Her şey karanlığa gömülmeden yalnızca birkaç salise önce şiddetli bir acıyla sarsılıyor bedeni.

Alnımdan yanağıma inen ince bir çizgi bırakarak yere çarpan fırçanın sesiyle sıçradım. İçeriyi dolduran sigara kokusundan Melih'in girdiğini anlamam uzun sürmemişti. Hâlâ dışarıda olduğunu hesaba katmamış olmam bir yana, daldığım dünyadan bu şekilde çıkarılacağımı düşünememiştim.

Ayakkabılarını çıkardığı sırada herhangi bir duygu kırıntısı barındırmamasına özen gösterdiğim jest ve mimiklerimle merdivenleri inip fırçayı yerden aldım.

"Fırçaları fırlatmak oldukça hoşuna gidiyor olmalı." Kurduğu cümleyle duraksarken görmeyeceğini bildiğim halde göz devirdim. Cevap vermemekle birlikte duymamış gibi de yapıyordum. Merdivenleri tekrar çıkıp fırçayı boyaya batırdığımda boğazını temizledi. Orada dikildiği sürece, varlığının yaydığı tuhaf his işimi doğru düzgün yapmamı engelliyordu. Bir türlü konsantre olamıyordum, elim ayağıma dolanıyordu. "Kolay gelsin, iyi geceler."

Söylesene Melih; tavana yıldız çizmek mi kolay gelmeliydi, yoksa kafamın içinde bir türlü sonuca varmayan sansasyonla başa çıkmak mı?

Göğün KıyısındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin