Üzerimden konvoy geçmiş gibi hissediyordum. Uyuduğum gibi uyanmıştım, yorganım bile dağılmamıştı. Çok içmeyeceğime dair beylik laflar etmiştim ve bu kadar içmeme izin verdiği için Melih'ten nefret ediyordum. Eve nasıl geldiğimi dahi hatırlamıyordum. Kontrolü bu kadar kaybetmek, konfor alanımdan bu denli çıkmak beni her daim korkutmuştu.
"Günaydın!" Kahvaltılıkları masaya taşıyan İzem'in neşeli sesi beynime fazla geldi, yüzümü buruşturarak homurdandım.
"Sorma." Tabağıma kızartmadan alıp yerime oturdum. Melih sessizce önündekileri yiyordu. Birkaç kez göz göze geldik fakat o da pek iyi bir durumda değil gibiydi.
Oldukça sessiz geçen yaklaşık on dakika sonrasında İzem kalan kızartmadan isteyip istemediğimizi sordu. İkimiz de cevap vermeyip sessizce önümüzdekileri bitirmeye devam ettik. Saat öğleden sonra üçtü. Daha fazla yiyemeyeceğimi fark edip tabağımı İzem'e doğru iteledim.
"Dün gece tam bir felakettiniz." Tabağındakileri hızla çatallayıp ağzına attı, çok geçmeden kahkaha atmaya başladı. Ağzı doluyken konuştu. "Melih sen mi anlatırsın? Yoksa ben tüm çıplaklığıyla olan biteni Alba'ya döküleceğim." Melih endişeli bakışlarını ikimizin arasında gezdirdi.
"Neyi anlatacağım?" Melih tedirgin gözüküyordu. İzem gözlerini birkaç kez kırptı.
"Kapıdan kel adam diye bağırarak fırlayışını." Melih'in telaşlı omuzları rahatladı.
"Kel adam mı?" Bu bana hiçbir şey çağrıştırmamıştı. İzem bir kez daha kahkaha attı.
"Görmeliydin, bir koşuşu vardı, az kalsın kapıdan açmadan geçecekti." Tekrar hatırlamış olacak ki, ağzındakileri gülmekten zorla yutup bardağındaki yarım suyu içti. "Ayakkabılarını giymeyi unutup sokağın sonuna kadar koştu." Cümlenin sonunu anlamayıp kendi kafamda tamamladım. Söylediklerinin yarısı anlamsız kelimelerdi. Kahkahalarının arasından konuşmaya çalışıyordu. Ne kadar komik olduğunu görmeden düşünemeyeceğim şeylerden biriydi sanırım, ya da yalnızca eğlenecek havamda değildim. Yine de Melih'i telaşlı hayal etmek beni gülümsetti. "Tabi sonra fark edip koşarak geri döndü. Ama çıplak ayakları için değil, cüzdanını unutmuş." Sakin kalmaya çalışıp birkaç saniye duraksadı. Melih'in dudakları yukarı kıvrıldı, burnundan nefes verince İzem dayanamayıp tekrar gülmeye başladı.
"Senin miden bulanınca direkt dışarı çıktık. Olur da hesabı ödemezsek diye, haklı olarak teminat istediler, telefonumu vermişim." Bulanık birkaç saniye gözlerimin önünden geçer gibi oldu. Birinde kapıdan çıkıyordum, Melih kollarıyla beni neredeyse kucaklayacak kadar sarmıştı. Diğerinde yerde uzanıp yıldızlara bakıyordum. Kafamı kaldırdığımda Melih'le göz göze geldik. Nefesinin dudaklarıma değdiği birkaç saniye daha hatırladım. Parmaklarım dudaklarıma gitti. Gürültü olmayan, karanlık bir yerdi. Tanıyamadım. O sırada zil çaldı, gözlerimiz ayrıldı.
"Siz hiç zahmet etmeyin turnalar, ben bakarım." İzem oturduğu yerden kalkıp mutfaktan çıktı. Kapıyı açtığını duydum. "Buyrun?"
"İyi günler, Gaye Eroğlu'nun evini arıyorum ama?" Melih oturduğu yerden fırlayıp kapıya adeta koştu.
"Evet, burası. Siz kimdiniz?"
"Melih'i-"
"Erva? Ne arıyorsun burada?" Melih'i arayan bir kız mı?
"Ben de bilmiyorum apar topar gönderdiler beni." Kim olduğuna bakmak için yanlarına gittim. Melih gibi çilli, güzel bir kızdı. Ufak valizini peşinde sürükleyerek içeri girdi ve ceketini çıkarmaya başladı. "Aslında tam apar topar da sayılmaz. Uzun bir süredir hissettirmemeye çalışıyorlardı, onları bilirsin. Ama ben yer miyim, bir boklar dönüyor ondan eminim." Ceketini asıp etrafa bakınmaya başladı. "Ben nerede yatacağım?"
"Nasıl yani, neyi hissettirmemeye çalışıyorlardı? Ne dönüyor olabilir ki?"
"Teyzem nerede?" Teyzem mi? Erva, Melih'in bahsettiği kız kardeşi miydi?
"Burada değil şu anda, gördüğün gibi." Erva, Melih'e aşağılarcasına bir bakış atıp valizinin kulbunu Melih'in eline tutuşturdu.
"Güzel, o zaman yatacağım yeri sen gösterirsin." Etrafta gezinmeye başladı. "Teyzem burada mı yaşıyor?" Çok şaşırmış görünüyordu. Kaç yıldır teyzesiyle görüşmüyorsa artık.
"Erva, bu Alba. Teyzemin manevi kızı." Gülümseyerek elimi uzattım. Önce yüzüme sonra elime, ardından tekrar yüzüme baktı.
"Memnun oldum. Abi lavabo nerede? Acil duş almam lazım." Elimin havada kalmasına mı üzülsem, kardeşinin Melih'e zerre benzememesine mi emin olamadım. İzem yanımdan geçerken havada kalan elimi sıkıp kıkırdadı.
"Geçmiş olsun." Ne tepki vereceğimi bilemeyip omzuna vurdum. Melih özür dilercesine yüzüme bakıp kardeşi onu ardından takip ederken onun valizini çekerek merdivenlere yöneldi.
İzem'le arkalarından yukarı çıktık. Üst kat büyük değildi ve kalabileceği boş bir oda da yoktu.
"Erva?" Aniden herkes bana döndü. Çok da önemli bir şey söylemeyecektim ve herkesin ilgisinin bana çevrilmesi bir miktar gerilmeme sebep olmuştu. "İstersen benim odamda kalabilirsin. Kiler dışında boş bir oda yok ve yatağım büyük zaten." Herkes Erva'nın vereceği tepkiyi beklerken sessizlik oluştu.
"Olur, neresi?" Rahatlayıp gülümsedim. Zaten yorgun hissediyordum, üstüne bir de kırmak istemediğim biriyle tartışmak, bugün için olması gereken son şeydi. Melih, Erva'nın valizini odama taşıdı, Erva odama girip etrafa bakındı. "Ne kadar büyük." Pencerenin dışındaki merdivenleri görünce oraya koştu. "Oha, terası mı var?" Pencereyi yukarıya kaydırıp dışarı atladı. Odamın hazırlıksız dağınıklığının üstünde durmadığına sevinmiştim, kapının pervazından onu izlerken olduğum yerde yeterince utanmıştım zaten.
"En azından yatağını düzeltseydin be kızım." İzem kulağıma fısıldarken bir yandan Erva, çatıya bayıldığını rüzgara karşı haykırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göğün Kıyısındakiler
ChickLitParmaklarını usulca yanaklarıma yaklaştırdı ve ilk önce sağ yanağımdaki gamzenin üstünü boyadı. "Peki, hayatındaki," ve alt dudağımın hemen altıyla üst dudağımla burnumun arasındaki üçgen biçimindeki boşluğu boyadı, "tüm boşlukları," tekrar boyaya b...