"Sence burda, hayatta kalmak adına yiyecek bir şey bulma ihtimalimiz yüzde kaç?" Telefonumu oraya buraya uzatarak en azından tek çizgi çekmesini sağlamaya çalışıyordum.
"Bir şey söylemek için henüz erken." Araba bozulmuş, yanlış yol bizi bir köye götürmüş, bırakıp kaçmıştı. Arabadan çok da uzaklaşmamaya çalışarak bir yaşam belirtisine rastlama umuduyla, toprak yoldaki ayak seslerimizden başka çıt çıkmayan ıssız sokak boyunca yürüyorduk.
"Çekmiyor." Telefonumu bıkkın bir inlemeyle arka cebime koydum. En azından nerede olduğumuzu öğrenmek içimdeki suçluluk duygusunu biraz olsun yatıştırabilirdi. Yani umarım.
"Farkındayım." Burada olmak fazlasıyla sıradanmış gibi davranıyordu. Abartılı kaygım gözünden kaçmamış olmalıydı. Tüm bu çaresizliğin sebebi olduğumu hatırlamak, iyi hissettirmediği yetmezmiş gibi, endişemi ikiye katlıyordu.
Ve sonra önümüzden, tahtadan bir arabayı arkasından sürükleyerek giden bir çocuk geçti. İçimde beliren umut, tepki vermeden önce düşünmemi zorlaştırdı.
"Hey!" Çocuk olduğu yerde sıçradı. Bu beni de ürküttü, geriledim. Melih omuzlarımdan tutarak beni kendine yaklaştırdı.
"Onu korkuttun." Yalnızca heyecanımı içimde tutamamıştım.
"Farkındayım." Neden fısıldadığımızı kısa bir an için sorguladım, ardından Melih öne doğru yavaş sayılabilecek birkaç adım atıp beni geride bıraktı.
"Adın ne senin?" Sesinin neşeli çıkması için uğraştığını fakat yorgunluğunu gizleyemediğini hissettim. Dağılmış kumral saçları batmak üzere olan güneşin önüne geçti. Ellerimi birinin saçlarına daldırmayı hiç bu kadar istememiştim.
"Memed." İnce sesiyle hızlıca söylediği iki hece, ıssız sokakta yaptığı ufak bir yankının ardından göğe karıştı. Kara gözlerini hızlı hızlı kırpıp bize bakarken, elleri arabasından uzanan iple oynuyordu.
"Araban ne güzelmiş Memed, sen mi yaptın?" Melih, Memed'e doğru birkaç adım daha attı, ardından yanına çömeldi. Hâlâ aynı boya gelememişlerdi. Memed, kafasıyla usulca onayladı.
"Dedemle yaptık."
"Biliyor musun? Ben de senin gibiyken dedemle arabalar yapardık." Birkaç adımla onlara yaklaştım, Memed'in parlayan gözlerine gülümseyen dudakları eşlik etti.
"Başka şeyler de yapıyoruz, göstereyim mi sana?" Melih'in erkeksi kıkırtısını işittiğimde benim de keyfim yerine gelmişti. İzem'in dediklerini ya da duyduklarımı düşünmeyi reddediyordum. Ne şu andan başka bir şey düşünmek, ne de pişmanlık ve kırgınlıkla gölgelenen bastırılmış duygular istiyordum.
"Göster bakalım, aslanım." Melih doğruldu. Memed önce bana baktı, sonra tekrar Melih'e. Ardından elini uzattı, Melih onun elinden tuttuğunda çocuksu masumiyeti ve heyecanıyla peşinden sürüklemeye başladı Melih'i. Ara sokaklardan birine girdik, sarı boyalı, tek katlı bir evin özensiz sıvalarının döküldüğü duvarlarının birine getirdi bizi. Duvarın dibinde, yarım kalmış bir oyunun ahşap oyuncakları içimi titretti. Tekrardan çocuk olmak için nelerimi verebileceğimi düşündüm, sadece kısa bir an. Ömür boyu çocuk olsam, yine de gocunmazdım.
"Bak! Burası bizim ev." Kolunu, oyuncak arabasının ipini sımsıkı tutuyorken duvara değmek istercesine uzattı. Diğer eli ısrarla Melih'i bırakmayı reddediyordu. İnsanlara bu denli kolay güvenebilmesi ona neler kazandırabilir ya da kaybettirebilirdi? Dünyaya böyle gelirdik işte; saf, temiz, tecrübesiz. "Adın ne?" Bana sorduğunu anlamam birkaç saniyemi almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göğün Kıyısındakiler
ChickLitParmaklarını usulca yanaklarıma yaklaştırdı ve ilk önce sağ yanağımdaki gamzenin üstünü boyadı. "Peki, hayatındaki," ve alt dudağımın hemen altıyla üst dudağımla burnumun arasındaki üçgen biçimindeki boşluğu boyadı, "tüm boşlukları," tekrar boyaya b...