#14# Turnalar

65 6 29
                                    


"Ne demek şimdi bu?"

"Birisi senin adına hesap açmış, birkaç yakışıklıyı işletmiş demek." Ne saçma işlerdi bunlar.

"Her ne haltsa işte, konumuza dönelim."

"Alba, ben sanırım," İzem, yemeğini yemeye devam eden Gaye teyzeye temkinli bir bakış attı, "bir bok yemişim."

Çağlar'la olan yazışmasını gösterdi, aylar öncesindendi. 23 Ağustos 2017.

Gönderdiği fotoğrafta beyaz, oldukça büyük, omzumdan dahi düşen bir tişört ve gri, paçaları lastikli bir eşofman giymiştim. Saçlarım başımın tepesinde son derece dağınık bir topuzdu. Elimde yarıya inmiş bir rakı bardağı ve suratımda flaş ışığıyla parlayan aptal bir gülümseme vardı. Gözlerim baygın ve akan maskaradan ötürü yanaklarıma doğru simsiyahtı.

"İzem, seni küçük-"

"İyi de, bu resimden etkilenme olasılığı- hatta senden etkilenme olasılığı bir palyaçoyla öpüşme olasılığından bile daha düşük." Burnumun kenarı seğirirken gülümsemesini dudaklarını büzerek saklamaya çalışan Melih'e sinirle dirsek attım.

"A-oh, yanlış kartı oynadın Melih Kıratlar. Çağlar'ın eski sevgilisi üniversite kredisi için yarı zamanlı palyaço işine girmişti. Şu el ilanı dağıtanlardan." İzem'e kızgın olmasam bu dediğinden sonra alnından öperdim.

"Aha! Ve Tanrı son sözü söyler." Melih'in saçlarını dağıttım. İzem kahkaha atmaya başladığında Gaye teyzenin de bıyık altından gülümsemesini yakaladım.

"Aklıma, o gün gece boyu horladığın ve Giray'ı sayıkladığın geldi." Elini havada şıklattı. "Hatta, bu fotoğrafı neden Çağlar'a attığımı da hatırladım. Yıkılmadığını görsün diye Giray'a atmam için resmen yalvarmıştın, ben de Çağlar'ın ismini değiştirip ses etmemesi için rica etmiştim. Neyse ki çakacak kadar ayık değildin." Suratımın kırmızıdan mora döndüğüne emin olurken tek avcumla yüzümü saklayıp diğeriyle telefonu ittirdim.

"Bu kadarı yeter." Çatal bıçağımı elime alıp yemeye devam ettim. "Ee, tanıyor muyuz Timuçin Bey'i?"

"Aslına bakılırsa, onun önerisiyle duvar bile boyadınız." Melih'le aynı anda çatalı tabağa bırakıp sorduk:

"NE?" Tabii ya, Gaye teyzenin yıllar sonra bahsettiği tek Y kromozomlu canlı, toplantıdaki şu duvar-adamıydı.

"Bir tanışma yemeği düzenlemek istiyordum, fakat bu planı ileriki bir tarihe atmıştım. Madem ki öğrendiniz-"

"Yarın kahvaltıya gelsin."

"Bebeğim, en erken pazartesi olur, o gün de pastaneyi erken açmamız gerekiyor." Son lokmayı ağzıma atarken Melih son sözü söyledi.

"Pekala, salı sabah 10'da kahvaltıya bekliyoruz o halde." Herkesten onaylayan mırıltılar çıkarken İzem ağzı dolu devam etti.

"Gerçi siz çoktaan yiyeceğinizi yemişsinizdir ama-"

"Eşşşek sıpası." Gaye teyze terliğine davrandı fakat İzem'in geyik bacakları onu üst kata taşımıştı bile.

...

"Soldaki seninki." Sol elimdeki yeşil kupayı Melih'e uzattırken yanına oturdum.

"Teşekkürler." Bir yudum almak için dudaklarına götürdü. Bir çift çerçeveyi komodinimin üzerinde bulunca dürüst olmak gerekirse bir miktar duygulanmıştım. Köyde, yaşlı amca tarafından çekilen fotoğraflarımızdı. Battaniyeyi omzumdan göğsüme doğru çekmeye çalışırken Melih'e iyice sokulduğumu fark edememiştim.

"Nasıl aldın o fotoğrafları?" Bana bakmadan cevapladı. Şehrin ışıklarını izliyordu.

"Pek zor olmadı."

"Çerçeveyi ne ara-" Yüzünü bana döndü, nefesini burnumda ve dudaklarımda hissettim.

"Yalnızca anı yaşayamaz mısın? İşe yaramayan ne kadar detay varsa sürekli öğrenmeye çalışıyorsun." Haklı mıydı? Haklıydı. Oysa ben oturup sadece onu izlemek istemiyordum, onunla daha fazla konuşmak, yüzümü güldüren, gözlerimi dolduran ne varsa paylaşmak istiyordum. "Gece mi yoksa gündüz mü?" Bir süre sessiz kaldı.

"Güneşin batışı, ve doğana kadarki her bir saniye." Tek battaniyeye sarılmış olmak alanımı biraz kısıtlıyordu fakat sağ yanımdan yayılan sıcaklığı beni güvende hissettiriyordu. Göğe bakıp yıldızları izledim bir süre, sonra öteki tarafa dönük güzel yüzünü. Evet, gerçekten güzeldi. Yanaklarına serpilmiş çilleri, kalemle çizilmiş burnu ve dolgun pembe dudakları, çene kemiklerinin devamından elmacık kemikleri... Seyrek kaşlarının hemen altındaki sarı, fakat uzun kirpiklerinin çevrelediği ela gözleri... Güzeldi işte. Bende oldukça hoş duygular uyandırıyordu. Anlamını çözmek istiyordum, kendim çözmek istiyordum başkalarından duymayı değil. Sonra anlamak, anlamını özümsemek istiyordum. Gözlerime baktığını fark ettiğimde mideme inen gülle onu ezdi, unufak etti. Battaniyeyi elimin hemen üzerinden tutuyordu. Yan tarafından vuran ay ışığı sağ elmacığını aydınlatıyordu, sağ gözündeki parıltı titreşir gibi oldu. Canlıydı, anlamlıydı, bana bir şeyler anlatıyordu. Göğsümden yüzüme çıkan sıcaklığın yanaklarımı kızarttığından emindim, çünkü titriyordum. Sebebi kesinlikle soğuk hava değildi. Yutkunurken ademelması hareket etti, alt dudağını yaladı. Dudaklarının benimkilere arzuyla eşlik etmesi için nelerden vazgeçebileceğimi düşündüm. Liste epey kabarıktı. Kalbim mi hızlanmıştı yoksa dünya dönüş hızını artırmış mıydı? Şehrin korna sesleri ve diğer tüm gürültüler lacivert geceye karıştı. Tüm o gürültünün içinde sağır edici bir sessizlik vardı. Battaniyeyi tutan eli benimkinin üzerine kaydı, elimin üzerindeki yavaş, aynı zamanda can alıcı dokunuşu adeta zihnimi eritti. Elim ayağım boşalmıştı, nasıl hem bu derece capcanlı hem de bu denli aciz hissedebiliyordum?

"Haddi canııım!" İzem'in bağırışı, ardından kahkahası sokakta yankılanırken aniden yalnızca yan yana oturan iki insan olduk. Aramızda beş parmaklık mesafe oluşmuştu ve battaniye ikimize de yetmiyordu. "Heey! Turnalar siziii!"

"Turna mı?" Melih buna takılırken ben elimdeki yastığı İzem'e fırlattım.

"Bu da n-" Sarhoşluğundan ötürü kaçamayıp tam kafasına yemişti.

"Onu da al öyle gel içeriye!" Yine dayanamamıştı alkolsüz iki gün. Yastığa eğilmeye çalışırken poposunun üzerine oturuverdi. "Mucizelere inanır mısın Melih?" İzem'i daha iyi bir halde görmek istiyordum lakin artık elimden gelen hiçbir şey yoktu. "Çünkü benim, artık hiçbirine inancım kalmadı."




.

Göğün KıyısındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin