Birkaç kişi daha kapıdaki kapalı tabelasını görüp geldiği yoldan geri dönerken izlediğim filme odaklanmaya çalıştım. Yaz aylarında siparişler asla bitmiyor, müşteriler asla eksik olmuyordu fakat diğer aylar Gaye teyzenin istediği zaman kafeyi kapatabilecek kadar rahat bir insan olması işime geliyordu açıkçası. Üst katın çok büyük olmaması ve kullanılabilecek salon ya da oturma odası tarzında ortak bir alan bulunmaması zamanımın çoğunun altta, kafede geçmesinin en büyük sebebiydi.İyice yayılıp filme odaklanmışken saat altıya geliyordu. Erva kulaklığında son ses müzikle mutfakla odam arasında mekik dokuyordu. Melih bir saat kadar önce dışarıya çıkmıştı ve hala dönmemişti. İzem çok erken uyandığını ve yorgun olduğunu söyleyip uyumak için eve gitmişti -ve ben buna gerçekten inanmak istiyordum. Gaye teyze ise telefonunu açmıyordu ve geldiğinde ilk işim ondan Timuçin'in telefon numarasını almak olacaktı.
Erva'nın sürekli mutfağa girip çıkması dikkatimi dağıtıyordu. Filmin bir sahnesini daha kaçırınca hevesim iyice kırıldı, televizyonu kapattım.
"Ne yiyorsun?" Yerinde sıçrayıp arkasına döndü. Elma doğruyordu.
"Korkuttun." Hadi ya.
"Meyve salatası ha?" Küp küp doğranmış kivi, portakal ve armutları koyduğu, kimseye kullandırtmadığım kaseye gözümü diktim.
"Evet, ister misin?" Bağırıp çağırarak ortalığı dağıtmakla mantıklı sorular sorup tatlı dilli uyarılar yapmak arasında kaldım. Günün sonunda kapı dışarı edilmeme neden olacak hareketler yapmayı göze alamadım.
"O kaseyi nereden buldun?" Götünden, Alba.
"Şu dolaptaydı." En köşedeki dolabı işaret etti. Birkaç saniyem karar aşamasıyla ilgili ufak iç hesaplaşmalarla geçti.
"Odamı dağıtmıyorsun değil mi?" Bırak kasemi, çilli velet.
"Odanda durmuyorum ki, çatıdayım." Çatıya neler taşıdın bakalım, küçük sıçan.
"Pekala, bir şeyleri kırma, lekeleme, bozma, kaybetme yeter." Parmaklarımla yapmaması gerekenleri sayarken unuttuğum bir şey var mı diye düşünüyordum."Iy, abime benziyorsun." Bir anlığına ne demek istediğini anlayamadım. Ardından cümlelerim beynimde yanıp sönen led ışıklarıyla art arda dizildi. Merdivenlerden, kulaklıklarına rağmen zaten açıkça duyduğumuz şarkıyı mırıldanarak çıkışını izlerken, diyecek bir şey bulamadım. Melih gibi takıntılı ve ufaktan kontrol manyağı olmaya başlamamı neden yeni fark ettiğimi düşündüm. Sonuçta geldiğinden beri zamanımın çoğunu Melih'le geçiriyordum, ona birazcık benzemeye başlamam kaçınılmazdı.
Hala mutfakta dikildiğimi fark etmemi sağlayan şey kapının açıldığını duymam oldu. Gaye teyzenin geldiğini umarak hızlıca mutfaktan çıkıp kapıya yöneldim. Kapının önündeki poşetleri eline alıp içeri adımlayan Melih'i gördüğümde hevesim kırıldı. Somurtarak dikilmeye devam ettim. Ciddi manada tedirgin edici bir huzursuzluk hali kara bir duman gibi ciğerlerime dolmaya başlamıştı.
Melih'in kapıyı arkasından kapatmamasına laf etmek için mutfağa doğru hamle yapmıştım ki içeriden bağırdı.
"Teyzeme yardım et, bagajdaki poşetleri getiriver." Cümlenin bana Gaye teyzenin dışarıda olduğunu ifade etmesi birkaç saniye sürdü. Aldığım derin nefesin ciğerlerimi temizlemesiyle dışarıya koşmam bir oldu.
"Oha onu buldun mu?" Koşarak Gaye teyze poşetleri bagajdan çıkarmadan yetişip ona sarıldım. "Nerdeydin? Ne telefonlarına cevap veriyorsun ne aramalarıma geri dönüyorsun. Hayır yani, kocaman kadın, başının çaresine bakar diye düşünsem de aklımdan fena şeyler geçmedi değil. Hemen ilk iş bana eniştenin cep numarasını veriyorsun, bir de varsa ev numarası, ne olur nolmaz. Ha bir de-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göğün Kıyısındakiler
ChickLitParmaklarını usulca yanaklarıma yaklaştırdı ve ilk önce sağ yanağımdaki gamzenin üstünü boyadı. "Peki, hayatındaki," ve alt dudağımın hemen altıyla üst dudağımla burnumun arasındaki üçgen biçimindeki boşluğu boyadı, "tüm boşlukları," tekrar boyaya b...