#17# Yasak Meyve

168 7 23
                                    

"Ayın hangi kaçındayız Melih?" Kafasını Melih'e çevirip gözlerini ona odaklamaya çalıştı. Melih hareketsizdi, gözleri baktığı yerden çok başka bir şeyler görüyor gibi donuktu.
"Evet." Melih onaylamıştı fakat ne duyduğundan pek emin değildi.
"Ya?"
"Aynen."

Aradığı cevap bu değil gibiydi ama üstelemeye mecali olmadığını hissetti. Kafasını Melih'in omzundan kaldırmaya çalıştı, başı dönüyordu. Deneyemedi bile. Ağzını kocaman açarak esnedi.

"Karanlık oldu."
"Hıhı." Melih doğrulup ayakkabısını çıkardı. "Telefonumu sen mi aldın?" Alba, ayakkabısını iyice sallayıp içini görmeye çalışan Melih'i izlerken düşünmeye çalıştı.

"O kel adama verdin ya." Melih kel bir adam düşünmeye çalıştı.

"Verdim mi?" Çorabını yere basmamaya çalıştığını sanıyordu fakat yanlış ayağını kaldırıyordu. Alık bakışlarıyla etrafı süzdü. Alba kahkaha atmaya başladı. Nedenini bilmiyordu ama komikti işte. Sesi falan komik gelmişti.

"Hadi eve gidelim." Melih'i yaslandığı kolundan sarsmaya başladı. Melih bir şeyler mırıldanırken aniden titrediğini hissetti. Alba her yerini yoklayıp neresinin titrediğini bulmaya çalıştı. Telefonunu nereye koyduğunu hatırlayamıyordu.

Çantası olduğu aklına gelince fermuarı açıp karıştırmaya başladı. Melih ayakkabısını tekrar giydi.

"Kim arıyor?"

"İzem." Alba uğuldayan kulaklarını düşünmemeye çalışıl aramayı cevapladı. "Efendim?"

"Nerdesiniz aptallar!!?"

"Oturuyoruz. Parkta."

"Sarhoş musunuz? Nerdesiniz?" Nerede olduklarını düşündü. Omzunun üstünden geriye baktı. Barın çıkışında yolun karşısındaki parktalardı.

"Oturuyoruz." Upuzun cümleler kuracak hali yoktu. Başı dönüyordu.

"Tamam, bana konum at. Geliyorum." Telefonu kapattı.  Alba telefonu Melih'e uzattı.

"Konum at." Melih telefonu eline aldı, "Ambar." Alba'nın aklına barın ismi gelince kıkırdadı. Bankta biraz aşağı kayıp başını arkaya yasladı. Yıldızları net görebilmek için gözlerini kıstı.

İzem onları bulduğunda Alba sızmıştı.

"Arabanın anahtarı nerede Melih?" Melih ceketinin cebinden anahtarı çıkarıp İzem'e uzattı.

"Araba şurda, otoparkta." İzem başını salladı.

"Tamam, ben arabayı getirene kadar siz de Alba'yla yolun kenarına gelin."

Alba uyandığında arabadaydı fakat buraya nasıl geldiğini zerre hatırlamıyordu. Gökyüzünü izliyordu, sonra gözlerini burada açmıştı işte. Üzerine ceket örtmüşlerdi ve arkada uzanıyordu.

"Alba neyse, anı anını tutmaz ama senin daha sorumlu biri olduğunu düşünmüştüm Melih." İzem birkaç saniye ayıplarcasına cıkladı. "Nasıl bu kadar içersiniz ya. Ben gelmesem ne olacaktı?" Alba bunu komik buldu, nedenini söylememesi gerektiğini düşündü. Kafasında dönüp duran o cümleyi kendi kendine tekrarladı; ben gelmesem ne olacaktı?

"Haklısın. Ben iyiyim ama. Kendimdeyim." Melih'in pürüzlü sesi geldi kulağına. Doğrulup koltukta bağdaş kurdu. Camın ardındaki sürekli değişen görüntü tanıdık hisleri doğurdu. Her şey biraz, çok az daha mantıklı geliyordu. Araba fren yapınca kafasını ön koltuğun başına vurdu.

"Ah!" Kafasını ovuşturup kapıyı açtı. Biraz hava almak iyi gelmişti.

"Uyandın demek." İzem el frenini çekip aşağıya indi. Alba çoraplarıyla yalpalayarak kapıya gidiyordu. "Eşşek sıpası." Alba'nın ayakkabılarını alıp kapıya koştu.

Göğün KıyısındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin