Kısılmış gözleriyle beni süzen Melih'e sert bir bakış attım. Kirpiklerinin gölgeleri elmacık kemiklerine düşüyordu. Yanağımdan süzülüp çenemden düşerek önümde birleştirdiğim kollarıma damlayan yaşı hissedip hışımla yüzümü sildim. Hayır, sinirden de olsa ağlamamalıydım. Duygularımın yuları ellerimde olmalı, tepkilerimi dizginlemeliydim.
"Öyle bir şey yaptığımı sanmıyorum." Son derece kararlı inkârı soğuk sesiyle can bulup kulaklarıma ulaştı. Bir şekilde, duyduklarımı ona dinletebilmeyi diledim o an. Suratında meydana gelecek duygu değişimine iğrenerek bakıp koşarak eve gitmeyi, yatağıma girip günlerce uyumayı istedim.
"Bak, aşağılık bir herife benzemiyorsun. O yüzden tekrar düşün, son şansın. Eğer salağa yatıyorsan affetmem, bunu da bilesin." Melih'in çene kasları kasıldı, hiçbir şey anlamıyor gibiydi, ya da anlamadığını ummamızı bekliyordu. Gözleri Mirza'dan tekrar bana çevrildi. Kurumuş dudakları aralandı ve bana doğru kararsız bir adım attı. Bırak biriyle konuşmak istemeyi, ayakta zor duruyordum. Kendimi onun gördüğü gibi düşündüğümde midem kasılıyordu.
"Siktir git, Melih!" Geriye doğru birkaç adım attım. Yaşamadığım bir şey değildi, daha önce de böyle iğrenç heriflerle karşılaştığım olmuştu. Ve sorun Melih'in bu düşüncelerinden çok daha öteydi. Yaptığım hatalar iskambil kartları gibi bir bir önüme diziliyormuşçasına zihnimde yer etmeye başladı. Daha beterini duyduğum ya da daha kötü günler geçirdiğim de olmuştu. Hepsinin üstesinden gelerek bu yaşıma varmış olmama rağmen tüm o yanlışların aç kaplanlar sürüsü misali peşimden kovaladıklarını, karanlıktaki gölgem gibi ensemde gezdiklerini hissetmiştim daima.
"Alba..." Zihnimde canlananlar yoğunlaştıkça kendimi durdurmam zorlaştı. Arkama dönüp koşarak çıkışa ilerledim. Güçsüz ve aciz kız olmak istemiyordum, beni böylesine ağlarken görmelerini istemiyordum. Sanki haftalardır, aylardır içimdeki zehri kusmam için bir tetikleyici gerekiyordu, ve şimdi de zehir boşalmadan duramayacaktım. Regl öncesi sendromunda olduğumu da göz önünde bulundurursak, bugün yastığım sırılsıklam olacaktı.
Otomatik kapının açılmasıyla zihnimi zehirli sarmaşıklar gibi saran düşünceleri yırtarak sonsuzluğa ilerliyormuş hissiyle kendimi dışarıya attım. Önüne kattığı olumlu duyguyu içine sürükleyen kaygı girdabında savrulmayı kesebilecekmişim gibi, korkuluklardan tutunarak derin nefesler almaya çalıştım. Güzel hatıraları, önümdeki güzel, en azından öyle olmasını umduğum, günlerin hayallerini elimden geldiğince somutlaştırarak zihnimde yer açıyordum, bir nebze olsun rahatlatıyordu.
Bir müddet sonra merdivenlerden inerek otoparka yöneldiğimde ise aklımda yalnızca buradan bir an önce gitmek düşüncesi vardı.
"Neden bu kadar sinirli olduğunu anlayamıyorum." Arkamda nefes nefese Melih'in sesini duyduğumda adımlarımı hızlandırdım. O kapının önünden hiç geçmemiş olmayı, iğrenç düşüncelerinden bihaber hayatıma devam ediyor olmayı diledim. Bilinçaltımı uyandırmamış olmasını, hatırlamak istemediğim şeyleri ıslak bir bezle hafızamdan silebiliyor olmayı diledim.
"Beklediğin hareketler olması gerekmiyor mu? Basit kızlar tam da bunu yapar sanıyordum, üzgünüm." Kırgın ruhumun aksine sesim tahmin ettiğimden güçlü çıkmıştı.
"Alba," Duraksadı, birkaç nefes girdi araya, bu sırada Gaye teyzenin arabasının önüne çoktan varmıştık, gözyaşlarımı bir çırpıda sildim, "hata yapıyorsun," Anahtarın onda olduğunu anımsadığımda hayalkırıklığıyla arabaya yaslandım. Kollarımı önümde birleştirip herhangi bir duygu kırıntısından yoksun görünmeyi umarak boş bakışlarımı ona doğrulttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göğün Kıyısındakiler
ChickLitParmaklarını usulca yanaklarıma yaklaştırdı ve ilk önce sağ yanağımdaki gamzenin üstünü boyadı. "Peki, hayatındaki," ve alt dudağımın hemen altıyla üst dudağımla burnumun arasındaki üçgen biçimindeki boşluğu boyadı, "tüm boşlukları," tekrar boyaya b...