#13/1# Zehir

55 6 13
                                    


Poşete koymak üzere Çağlar'ın seçtiği peyniri elime aldım. Yeni bir şeyler hakkında kurduğu cümle aklıma gelince kaşlarım çatıldı.

"Melih, aklıma bir şey takıldı." Dalgın bakışlarla peyniri poşete koydum.

"O oro-" boğazını temizledi. "herifin hangi fotoğraftan bahsettiği mi?"

"Sence o markayı kullanmadığımızı nereden biliyordu?" Biraz düşününce, farklı olarak yalnızca peyniri önermemişti. "Ve diğerlerini?"

"Alba, sen ciddi misin?"

"Neden olmayayım?" Kasada birikenleri poşetlemeye devam ettim.

"Adamın biri herhangi bir fotoğrafından bahsediyor ve sen..." nefesini burnundan verdi. "Gerçekten, tek kelime daha etmeyeceğim." Poşetleme işi bitince market arabasını arabaya kadar itti. "Her neyse, bu kez ortalığı birbirine katmaya çalışmadığın için çok mutluyum." Omzuna sert bir -yani umarım- intikam yumruğu attım.

"Hey, antepfıstıklı çikolatanın müptelası olduğum için beni suçlayamazsın. Hepimizin karşı koyamadığı şeyler vardır." Bagaj kapağının altından kısa bir bakış attı.

"Benim yok." Tek nefeste söylemişti ve o kadar emindi ki.

"Seni suçüstü yakaladığımı ne çabuk unutuyorsun."

"Ne konuda?" Yutkundu ve yaptığı işi hızlandırdı.

"Üzgünüm fakat cevabı alman için hafızanı birazcık kurcalaman gerekecek." Sekerek ön kapıya ilerledim. "Yine de, fazla zorlama. Malum..."

"Altı yaşındaki konuştu." Kıkırdayıp yerime oturdum.

Evin önüne geldiğimizde benim inmemi bekleyip bir sigara yaktı.

"Sen gelmiyor musun?" Usulca bir nefes çekip açık cama doğru üfledi. Bir şey demeden aşağıya indi. Bagajdan üç poşeti eline alıp ağzındaki sigarayı almam için yüzünü yaklaştırdı. Parmaklarım sigarayı kavrarken dudaklarına değdi.

"Bekle burada." Poşetlerle birlikte içeri girdi. Yanmaya devam eden sigarasını dudaklarıma götürdüm. Bir nefes çekip üfleyene kadar geri döndü. Dumanın dudaklarımın arasından sızışını gördü fakat hiçbir şey söylemedi. Onun yerine poşetleri içeriye taşımaya devam etti. Son seferin ardından kapıdan çıktığı gibi bana yöneldi, parmaklarımın arasındaki sigaraya uzanıp aldığı gibi yere attı.

"Melih? Henüz bitirmemiştin, bilmem farkında mısın." Ayağının ucuyla sigarayı ezdi, ızgaraya doğru itekledi.

"Seni zehirleyen bir kağıt parçasına değer vermemin hiçbir anlamı yok." Birkaç saniye duraksadı. Dalgın zihninden dudaklarına ulaşan kelimeler yalnızca beni şaşırtmamıştı anlaşılan. "Sonra görüşürüz." Hızla arabaya binip oradan uzaklaştı. Bazı sözleri kafamın içinde damla damla birikip sularımı bulandırıyordu. Düşünmek istemiyordum, herhangi bir karmaşıklığa kafa yormaya hiç halim yoktu. Yalnızca günlerin günleri kovalaması ve bu zaman otoyolunda araya renkler katmak hoşuma gidiyordu, o kadar. Herkes biliyordu ki, bu yolun sonu amansız bir uçurumdu.

Pastanenin kapısından girerken birkaç kişiye gülümseyerek kafa selamı verdim. Tam o sırada İzem elinde dolu tabaklarla mutfaktan çıktı. Bu kız beni sürekli şaşırtıyordu. Çağlar mevzusunu ona daha sonra sormaya karar verdim, yanağına ıslak bir öpücük kondurmakla yetindim. Merdivenleri çıkıp koridora girdiğimde Gaye teyzenin odasının aralık kapısından gergin sesi geliyordu.

"...bebeğim anlamıyorsun... erken... bilmiyorum, hiç böyle bir konuyu..." Kesik kesik duyduğum kelimeleri anlamlandırmaya çalışıyordum. "...kestiremiyorum, Timuçin..." Kim? "...pekala, deneyeceğim..." Ayak sesleri kapıya doğru yaklaşıyordu, usulca oradan uzaklaşıp odama girdim. Üzerime rahat bir şeyler giyerken düşünmeden edemiyordum. Timuçin de kimdi? Gaye teyze bizden, en önemlisi benden ne saklıyor olabilirdi? Her şey bir anda sise bulanmıştı ve ben düşüncelerimin yoğunluğundan gözümün önünü bile göremezken Melih'e çarptığımı fark etmem bile zaman almıştı.

"Alba?" Bileklerimi tutan Melih'e bakmak için kafamı kaldırdım. Koridordaydık ve her şey yeni yeni netleşiyordu. Timuçin kim olabilirdi? Odanın bir köşesinde fısıldaşarak konuşacak kadar önemli ve gizli birisi miydi? Aklıma gelen tek sıfatı Gaye teyzenin geçmişi yüzünden karalamak durumunda kalıyordum. Ama tuhaf olan, geriye başka hiçbir seçeneğin kalmamış olmasıydı.

"Melih." Yutkundum. "Sanırım sana bir şey anlatacağım." Kaşları çatılır gibi oldu. Bileklerimi bırakıp ellerini cebine soktu.

"Bu tuhaf, çünkü ben de tam olarak bunun için senin yanına geliyordum."

"Sana bir şey anlatmam için mi? Sana ne anlatacağım?"

"Hayır, benim sana bir şey anlatmam için." Aynı şey olmasını umarak dudaklarımı birbirine bastırdım. "Az önce mutfağa uğradım ve kargo kolilerinin orada olmadığını gördüm." Omuzlarım hayalkırıklığıyla çöktü, Timuçin'le alakası bile yoktu. "Nerede olduklarını İzem'e sorduğumda, Tim'in onları kilere taşıdığını söyledi." İzem'in kırdığı devasa pot karşısında ağzım açık kalmıştı. "Peki şuna ne demeli? Tim'in kim olduğunu sorduğumda gözlerini kaçırdı ve iki mahalle aşağıdan bir fırının ustası olduğunu, Gaye teyzeyle çok yakın arkadaş olduklarını söyleyerek kıvırmaya çalıştı. Bil bakalım kim buna inanmadı?"

"Çünkü Gaye teyzenin fırın ustası bir arkadaşı yok." Jeton son kez yuvarlanıp deliğe düştü. "Gaye teyzenin arkadaşı yok. Melih, sanırım ben Timuçin'in kim olduğunu biliyorum."

Göğün KıyısındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin