*1*

8.4K 98 17
                                    

Watpaddeki ilk hikâyem ve gerçekten çok heyecanlıyım. İnşallah beğenirsinizJ Her zaman yanımda oldukları için Christiera ve Luxinda'ya çok çok çok teşekkür ediyorumJ

İyi OkumalarJ

15 yaşındayken en yakın arkadaşımı ailem ile tanıştırmak için akşam yemeğine çağırmamla başladı her şey "Melis hadi gel." Diye seslenmiştim kapıda dikilen arkadaşıma, biraz utangaçtı. Çekingen bir şekilde gülümseyip içeri girmişti. Ailem salonda oturuyordu. Babam başını kaldırmadığı tabletinde işlerini kontrol ediyor, annem ise televizyonda ilgimi çekmeyen bir dizi izliyordu. "Biz geldik! Bakın bu Melis. Bahsetmiştim size. En yakın arkadaşım." Deyip dikkati üzerimize çekmiştim. Babam ve annem ilgilendikleri şeyleri bırakıp bana tuhaf bir şekilde bakmaya başlamışlardı. Babam "Kızım arkadaşın nerede?" diye sormuştu kaşlarını çatarak. Sağ tarafıma bakınca Melis'in de kaşlarını çatmış babama baktığını gördüm. Melis'i göstererek "Burada." Demiştim. Annem de babam gibi kaşlarını çatarak "Tatlım orada kimse yok." Demişti. Bende odadaki herkes gibi kaşlarımı çatıp ortama uyum sağlamıştım. Daha sonra Melis'e dönerek "Neden seni görmüyorlar?" diye sormuştum. Görünmezlik diye bir şey bulunmuştu da benim mi haberim yoktu? Melis omuz silkip bilmediğini belirtmişti. Ailem ise ayaklanmış tedirginlikle bana bakıyorlardı. Babam telefonunu masadan alıp birkaç görüşme yapmış ve beni arabaya doğru sürüklemeye başlamıştı. Ben ise hiçbir şeyin farkında değildim. Sadece babamın beni sürüklemesine izin vermiştim. Kapıdan çıkmadan önce Melis'e "Özür dilerim. Acil bir işimiz çıktı sanırım. Akşam seni ararım." Demeyi ihmal etmemiştim tabi. Annem kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor ve ağlıyordu. Bense gülmemek için kendimi zorluyordum.

Araba bir kliniğin önünde durunca şoför hemen inip kapımızı açmıştı ve babam sanki yürümeyi bilmiyormuşum gibi kolumdan tutmuş beni yönlendiriyordu. Büyük harflerle "Psikolog" yazan kapıyı açıp içeri girmiştik. Masanın başında oturan orta yaşlı kadın ayağa kalkıp beni bir koltuğa oturtmuştu. Neden herkes bana bebekmişim gibi davranıyordu ki? Kendim yürüyebilir ya da oturabilirdim. Kadın babama sorunun ne olduğunu sorunca babam olmayan bir şeyi gördüğümü söylemişti. Ben ise sesimi çıkarmadan olanları izliyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kadın elinde küçük bir fenerle gelip gözlerimi kontrol etmiş daha sonra MR çektirmem için bizi yönlendirmişti. Hastanenin en alt katına inip o mezar gibi olan ve beynimi delebilecek sesleri çıkaran makinanın içine girmiştim. Yaklaşık on beş dakika sonra bir iğne ile vücuduma ilaç vermişler ve bir daha makinaya geri yollamışlardı beni. Ellerindeki iğneyi görünce telaşlansam da hemşirenin güven veren gülümsemesi ile kendimi sakinleştirmeyi başarmıştım.

Paranın açamadığı kapının olmadığını bir kez daha kanıtlarcasına normalde bir haftada almamız gereken sonucu on dakikalık beklemenin ardından almıştık. Bir kez daha psikoloğun odasına girdiğimizde orta yaşlı kadının yanında beyaz saçlı bir adam vardı. Kendisini "Beyin Cerrahı" olarak tanıttıktan sonra MR sonuçlarıma bakmıştı. Psikologla bir şeyler konuşmuş ve bize geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra gitmişti. Psikolog oturmamızı işaret etmiş ve kendisi de koltuğuna çoktan yerleşmişti. Ciddi bir ifadeyle ellerini masanın üzerinde birleştirip öne doğru eğilmişti. "Tarık Bey, kızınızda şizofreni başlangıcı var..." demişti beni yok sayıp babam ile konuşurken. Babam ise psikoloğun sözünü yarıda kesip "Bu nasıl olur? Onu hemen tedavi edin. Parası önemli değil. Bundan medyanın haberi olursa itibarım yerle bir olur." Diye bağırmıştı. Babam ünlü bir iş adamıydı ve itibarı her şeyden önce gelirdi. Benden bile! Psikoloğun alnı endişeyle kırışırken "Sizi anlıyorum. Ama bu durumun tek tedavisi hastanemizde kalması." Diye cevap vermişti. Tek kelime bile etmiyordum. Olayları dışarıdan izleyen biri gibiydim. Babam sinirle ayağa kalkıp "Ben itibarımdan bahsediyorum siz burada kalacağından söz ediyorsunuz. Böyle bir şeyin imkânı yok!" diye bağırmıştı. Kadın koltuğuna daha çok gömülüp "Peki Tarık Bey. Ben gerekli ilaçları yazacağım. Ama mutlaka her gün buraya gelmeli. Sadece ilaçlarla olacak bir şey değil. Ayrıca bu süreçte stresten uzak durmalı. Yalnız bırakmamaya çalışmanızı öneririm. Çünkü bu tür vakalarda zamanla kendisine ya da çevresindekilere zarar verebilir." Diye açıklama yapmıştı.

İşte her şey böyle başlamıştı. Gerçek ile hayal ürünü olanların arasındaki farkı anlayamıyordum artık. Ya da ciddi olan bir konuda kahkahalarla gülüyordum. Başlarda birçok zorlukları olmuştu. Babam odamdan çıkmama izin vermiyordu. Çünkü şizofren olduğumun duyulmasını istemiyordu. Gün geçtikçe İlaçlarım etkisini göstermişti ve odamdan çıkmaya, insanların arasına karışmaya başlamıştım. İlaçların etkisi sadece durduk yere gülmememdi. Duygularımı kontrol altına alıyordu. Ve son zamanlarda olan yorgunluğumu, üşengeçliğimi en aza indiriyordu. Yok olmuyordu. Yok olmayacağını biliyordum. İşin garibi bazı zamanlar bundan memnundum da. Melis gibi bir arkadaşım olmuştu. Psikoloğum ne kadar onun hayal ürünüm olduğunu anlatmaya çalışsa da itiraz ediyordum. O benim tek arkadaşımdı. Benimle konuşuyor, bana dokunuyor ve fikirler veriyordu. Fazla... Gerçekçiydi.

Hastalığımı öğrenmemin üzerinden dört yıl geçmişti. Sonuç ise hala şizofren olmamdı. Sadece durumumu kabulleniyordum. Gerçekle gerçek olmayan arasındaki farkı hala ayırt edemiyorum. Gerçek dediklerim hayal ürünüm, hayal ürünüm dediklerim ise gerçek çıkabiliyordu. Bu süreçte ailemin yanımda olması gerekirdi ama benim yanımda olan tek kişi herkesin hayal ürünü dediği Melis'ti. Bana destek oluyor ve gülmemi sağlıyordu. O benim hiç sahip olmadığım bir kız kardeş gibiydi.

Bu dört yıl içinde eğitimime evde devam etmiştim. Ama babamın şirketi ile ortak olanlar evde eğitim almamı garipsemişlerdi. Bunun için babam beni özel üniversiteye yazdırmıştı. Ve yarın ilk günümdü.

Gerçekleri ayırt edemeyen kişi olarak ilk günümün nasıl geçeceğini çok merak ediyordum. Yoksa bu üniversiteye gitme işi de zihnimin bana oynadığı bir oyun muydu?

*Hayallerimin Arasında*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin