*ARAS*
Hayal'i görmeyeli tam 1 gün 33 dakika 50 saniye olmuştu. Genelde bu tip şeylere kızlar dikkat ederdi fakat zamanı saymaktan kendimi alamıyordum. Üstelik durumumun iyi olmasına rağmen annem yataktan kalkmama izin vermiyordu. Can sıkıntımdan geçen süreyi sayıyordum bende.
Yatağımın yan tarafına bıraktığım çizim defterimi geri elime alıp bitmiş resmin gölgelendirmelerini yapmaya başladım. Resim çizerken ne çizeceğimi düşünmez kendimi kalemimin kağıdın üzerinde ki dans edişine bırakırdım. Yine aynı şekilde kendimi resmin rahatlatıcı akışına bırakmıştım.
Sonunda kalemim dans edişini durdurunca çizdiğim şeyin Hayal olduğunu fark etmiştim. Aklımda o varken başka bir şey çizmem tuhaf olurdu zaten. Piknikte doyasıya izlediğim yüz hatlarını çizmiş sadece gölgelendirmelerini yapmamıştım. Sanki resim değilmişte gerçekmiş gibi yavaş ve dikkatle gölgelendirmeleri tamamladım.
Gerçeği kadar güzel olmasa da fena sayılmazdı. Mimarlık okuyan birinin resminin kötü olması beklenemezdi zaten. Çizmeyi seviyordum. Düşüncelerimin ve duygularımın beyaz kağıdı renklendirmesi hoşuma gidiyordu. Belkide mimarlığı seçiş amacım içinde çizimi barındırmasıydı.
Hayal'in şu anda ne yaptığını deli gibi merak ederken kendimi yaptığım işe adayamıyordum. Başka bir şey düşünürken aklım mutlaka Hayal'e kayıyordu. Neden bana öyle davrandığını çözebilmiş değildim. Tüm davranışlarımı gözden geçirmiştim. Yaptığım tek hata arabayı dikkatli kullanmamamdı. Bunun için bana kızmış olabilir miydi acaba? Ah kafayı yiyecektim düşünmekten.
En sonunda cesaretimi toplayıp Hayal'i aramaya karar verdim. Üçüncü çalıştan sonra nihayet açılınca "Hayal." diyerek onun cevap vermesini bekledim. Bana bir ömür gibi gelen saniyelerin sonunda "Efendim?" diye cevap verdi. Konuşması bile beni mutlu etmeye yetiyordu. "Nasılsın?" diye sordum çekinerek. Beni terslemesinden ölesiye korkuyordum. "Bunu sormak içi aradıysan meşgulüm." demesiyle kaşlarım istemsizce çatıldı. Ne yapıyordu ki? "Aslında buluşup konuşmak istiyorum." diyerek asıl konuya giriş yaptım. Bana böyle soğuk davranmasının bir nedeni olmalıydı. Ve ben bunu öğrenmeden rahat edemeyecektim. Birkaç saniye bekledikten sonra "Tamam." dedi. Tuttuğum nefesimi rahatça verdim. Hayır demesinden endişelenmiştim. Buluşmak istediğim kafenin adını söyleyince onaylayıp telefonu kapattı.
Evet bu işi halletmiştim halletmesine ama annemden nasıl izin alacaktım?
*SU*
"Abi." diyerek en masum sesimi kullandım. Abim başını, gömüldüğü kitaplardan kaldırıp "Efendim?" dedi tek kaşını kaldırarak. Yattığım yataktan doğrulup bağdaş kurdum. "Dövme yaptıralım mı?" diye sordum gözlerimi kırpıştırıp. Abim benim bu masum hallerimi takmayarak kaşlarını çattı "Ne dövmesi?" diye soruma soruyla karşılık verdi. Heyecanla oturduğum yerde kıpırdanıp "Sen benim ismimi, ben senin ismini yazdırayım. Ay çok hoş." diyerek hemen hayaller diyarına giriş yaptım. Abim alayla "Belki senin adını ölene kadar vücudumda taşımak istemiyorum." diyice gözlerimi devirip "Zeten iki harf. Ben dört harf yaptıracağım." diyerek ısrar ettim. O ise benim ısrarımı görmezden gelerek "Bak işte canın acır. Boşver." dedi. Oturduğum yerde iyice dikleşip "Acımaz acımaz. Hem ben dayanıklıyım." diyerek ikna çablarıma devam ettim. Başını iki yana sallayınca "Lütfen!" diyip yavru köpek bakışlarımı attım. Karşılığında ise göz devirme aldım. "Adının vücudumda yazmasına ne gerek var ki. Kalbimde zaten yazıyor." diyince bir an eridiğimi zannettim. Yok zannetmedim şu an eriyorum. Oturduğum yerden kalkıp abime sarıldım. "Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?" diye sordum yanağına sulu bir öpücük bırakıp. Yapmacık bir şekilde yüzünü buruşturup "Şöyle sulu öpmesen belki bende seni sevebilirdim." diye takıldı. Her sulu öpüşümün ardından aynı şeyi söylediği için artık alışmıştım. Diğer yanağınada sulu bir öpücük bırakıp "Ben dışarı çıkıyorum." diyip dışarı yöneldim. Arkamdan "Nereye?" diye sorunca "Dışarı." Diye cevap verip hızla uzaklaştım. Yoksa sorgusundan kurtulamazdım.
Kimle? Nereye? Niye? Diyerek 5N 1K sorularını hepsini sıralar bununlada yetinmeyip başka sorularda üretirdi.
Kendimi dışarıya atınca temiz havayı ciğerlerime çekip yavaş adımlarla ilerledim. Gideceğim belli bir yer yoktu aslında. Sadece hava almak istemiştim. Ayaklarım nereye götürürse oraya gidecektim kısaca. Etraftaki insanların kıyafetlerini inceleyip kendi kendime yorum yapmaktan alamıyordum kendimi. Moda tasarımı okuyan biri için normal bir durumdu belki de bu. Kırmızı eteğin üzerine o pemebe gider miydi hiç? Ya da mor pantolonun üzerine turuncu kazak?
İnsanların üzerinde bakışlarım dolaşırken tanıdık bir yüz görmemle duraksadım. Kuzey'in burada ne işi vardı? Evet Su burası zaten senin tapulu yerin. Diyen iç sesimi duymazdan gelerek Kuzey'in boynuna kollarını dolamış kıza gözlerimi kısarak baktım. Kıskançlıkla hiçbir alakası yoktu. Sadece, gerçek bir sevgilisi varken aileme kendisini segilimmiş gibi tanıtmasına sinir olmuştum. Kuzey ile bakışlarımız kesişince kollarını boynuna dolayan kızda bana doğru döndü. Siyah uzun saçları ve gri gözleriyle oldukça güzel biriydi. Yanağındaki yara izi bile onu kötü göstermeye yetmiyordu.
Onu incelemeye o kadar dalmışım ki yanıma geldikerini fark edememiştim bile. Kuzey "Su?" diye seslenince öfkeli bakışlarımı ona yönelttim. "Efendim?" derken sesim şaşırtıcı derecede sakin çıkmıştı. "Nasılsın?" diye sordu gülümseyerek. Daha fazla sakinliğimi koruyamayarak "Seni görene kadar iyiydim." diye çıkıştım. Kaşlarını çatarak "Ne yaptım ki?" diye sordu pişkince. "Gerçekte sevgilin varken aileme sevgilimmiş gibi tanıştırdın kendini." diye bağırdım dayanamayarak. Kuzey kahkaha atınca zaten gergin olan sinirlerim daha çok gerilmişti. Yanında dikilen sevgilisi bana elini uzatarak "Ben Hayal. Kuzey'in arkadaşıyım." diyerek son kelimeye vurgu yaptı.
Ne arkadaşı mı?
Aferin Su yine her şeyi yanlış anladın.
*ALKIN*
Kağıtta yazan adrese gelince birden cesaretim kaybolmuştu. Ne diyecektim ki? Ne diye bilirdim ki? Belki de benim varlığımdan bile haberi olmayan öz babama, ne demem gerektiğini bilemiyordum. Onun kurulu bir düzeni vardır. Hayatına bir anda girmem ne kadar doğru olur? Ama onu tanımalıydım. Beni istemese bile bunu kendi kulaklarımla duymaya ihtiyacım vardı. Belki annemin hiçbir suçu yoktu. O adam beni istememişti ve o da böyle bir yalan söylemek zorunda kalmıştı.
Kimi kandırıyorum ben? Bana yalan söylemişti. Onu arkadaşlarıyla konuşurken duymasam hala Aras'ın babasını kendi babam bilecektim. Acaba onun da haberi var mıydı? Belki de herkesin haberi vardı ve benim nasıl aptal gibi buna inanmamla dalga geçiyorlardı. Bu düşünceyle kaybolan cesaretim fazlasıyla yerine geldi. Motorumdan inip oldukça gösterişli şirkete girdim. Danışmadan odasını öğrenince asonsörle uğraşmayıp direk merdivenlere yöneldim.
İşte öz babam bir kapı ötemdeydi şimdi. Sekreteri beni durdurmaya çalışmasını önemsemeden kapıyı açıp içeri girdim. Kapının açılmasıyla uğraştığı işten başını kaldırıp mavi gözlerini bana dikti. Gözlerim anneme benziyormuş demekki. Kahverengi. Ama annemle benzerliğim burada sona eriyordu. Karşımda oturan adam benim 25 yıl sonraki halim gibiydi. Siyah saçları ara ara beyazlamıştı.
"Sende kimsin?" diye sordu gür çılan sesiyle. Dudaklarım alayla kıvrılırken "Oğlun." diye cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Hayallerimin Arasında*
RomanceBir adım sonra hiçliğe karışacaktım. Bir adım sonumu belirleyecekti. Gözyaşlarım gözümden intihar ederken onlar kadar cesur olup o bir adımı atmak üzereydim "Dur!" sesini duymamla bir an da gelen cesaretim geri gitmişti. Arkama dönmedim ama hareket...