*32*

779 39 4
                                    

*HAYAL*

Aras'ın yaşadığı evde, onun her gün oturduğu koltukta oturuyordum. Ailesinin benim varlığımdan haberleri olmadığı yüzlerindeki şaşkın ifadeden belli oluyordu. İyi haber psikopatın Aras'ın babası olmamasıydı. Kötü haber ise tüm bunların beynimin oyunu olma olasılığıydı. Psikopatın gerçek olup olmadığını dair bilmiyordum. Belki gerçekti ama yalan söyleşmişi. Ya da gerçek değildi. "Aras hiç bahsetmedi, ondan biraz şaşırdık." diye açıklama yapan Nergis teyzeye "Bahsedilecek bir şey yok zaten, sadece arkadaşız ve Öykü ablaya uğramışken sizinle de tanışmak istedim." diyerek bir şeyler geveledim. Bu ufak yalanı evin önüne geldiğimizde Aras ile uydurmuştuk. Şüphelerimi gidermek için geldim demem saçma olurdu zaten. "Yine de Aras'ın hiçbir arkadaşını bizimle tanıştırmaya getirdiğini görmemiştik." diyerek Kemal amca bu sefer beni köşeye sıkıştırmaya çalıştı. Ne duymak istediklerine dair hiçbir fikrim yoktu. Neyse ki bu imalı cümleye cevap vermem gerek kalmadan Aras beni de beraberinde çekerek ayağa kalktı. "Ben Hayal'e çizimlerimi gösterecektim." deyip onların cevap vermesine fırsat tanımadan merdivenlere ilerledi. Tabi beni de peşinde sürüklemeye devam ediyordu.

Odasının kapısını açınca ilk dikkatimi çeken çalışma masasının dağınıklığı oldu. Buruşturulmuş kağıtlar, çizim yapılmış kağıtlar, kalemler, cetvel hepsi birbiriyle savaş içerisindeydi adeta. Aras elini ensesine götürürken "Kusura bakma şu sıralar bir projeyle uğraşıyordum, biraz dağınık olabilir." diye açıklama yaptı. Elimle boş ver gibisinden bir hareket yapıp masasının aksine düzenli olan yatağına oturdum. O da sandalyeye ters bir şekilde oturup kollarını sandalyenin sırt kısmında birleştirdi. "Bana inandın mi?" diye sordu tedirginlikle. Basımla onaylayınca tedirginliği uçup gitmiş yerini tatlı bir tebessüm almıştı.

Odasını incelerken yatağının üzerindeki defter ilgimi çekti. Aslında ilgimi çeken defterde çizili olan resimdi. Emin olmak için defteri elime alıp yakından inceledim. Hayır yanlış görmemiştim. Gerçekten de beyaz sayfada benim resmim vardı. Bakışlarım Aras'a kayınca alt dudağını dişlerinin arasına almış ne tepki vereceğimi izliyordu. Nasıl bir tepki verebilirdim ki? Şaşırmıştım. Hem de fazlasıyla.

*SU*

"Sen kaşığımı almasaydın şimdi evi temizliyor olmayacaktık." diye söylendim Kuzey'e sinirle. Bir yandan da yere dökülen dondurmayı siliyordum. Fakat dondurma lekesi benimle, çıkmamak konusunda inatlaşıyordu. Koltuğun üzerindeki lekeyle bir savaş içerisinde olan Kuzey dişlerinin arasından "Sende o dondurmayı bana atmayacaktın." diye söylendi. Ah şimdide ben suçlu olmuştum.

Yanımda duran kovanın içindeki köpüklü suya elimi daldırıp Kuzey'in üzerine sıçrattım. Annemin "Düzgün durun!" ikazıyla kaldığım işe geri döndüm. Annem evin halini gördükten sonra kısa bir cinnet geçirmiş daha sonrada kendisine kahve yapıp bütün işleri bize yıkmıştı. He bir de bu yetmez gibi abimin odasından kamerayı almış ve biz temizlik yaparken bizi çekiyordu. Neymiş bu hallerimi abim kaçırmış ve mutlaka görmeliymiş. Hayır yani nereden aklına geldi anlamıyorum. Kırk yıl düşünsem yine aklıma gelmezdi herhalde.

Sonunda dondurma lekesi ile olan inadı ben kazanmış ve lekeyi tamamen halıdan çıkarabilmiştim. Sırada mutfak vardı. Kovayı elime almak üzereyken Kuzey eliyle engel olup "Benim işim bitmedi kendine başka bir kova al." dedi. Allahım benim sınavımda bu çocuk mu? Sinirlenmeyeyim diyorum ama illa diyor ki Su sinirlen. Annemin başımızda dikildiğini hatırlayıp dilimin ucuna kadar gelen tüm sözleri yuttum. Ama bunun sonrası da vardı. Sinirle yeni bir kova hazırlayıp salondan daha berbat durumda olan mutfağa girdim. Bu temizlik bana bir ömür yeterdi. Ben, kendi odasını temizlemeye üşenen ben halı silmiş şimdide mutfağı temizleyecektim inanılır gibi değil.

Telefonumun çalmasıyla elimi, zaten kirli olan tişörtüme kurulayıp cebimden çıkardım. "Efendim." diye açtım telefonu. Kimin aradığına bakmayı unutmuştum. Evet böyle tuhaf unutkanlıklarım vardı. "Hayırdır abicime ne oldu?" diye sormasıyla arayan kişinin abim olduğunu anladım. "Annem videoyu gönderdi değil mi?" diye sordum neşeli çıkan sesiyle tahminde bulunarak. Ders çalışırken sesinin neşeli çıkması beklenemezdi zaten. Kahkahalara boğulmasıyla sorumun cevabının evet olduğunu anladım. Tek gülen abimde değildi arkadan da birkaç kahkaha sesi geliyordu. "Arkadaşlarına da mı izlettin?" diye sordum utançla. Abim sonunda kahkahalarına son verince "Benim izletmeme gerek kalmadı annem onlarda yolladı." oha artık. Annem onların numaralarını nereden bulmuştu ki? Hadi buldu diyelim, bu rezilliği onlara gönderme amacı neydi? Ah olmayan popülerliğim zedelenmişti. "Neyse ben seni tutmayayım daha mutfağı temizleyecekmişsin." deyip telefonu yüzüme kapatan abime sinirlensem mı, düştüğüm duruma oturup ağlasam mı, yoksa anneme bağırıp çağırıp evi mi terk etsem bilemedim. En iyisi mutfağı temizlemeye devam etmek.

Sonunda tüm temizlik bitmişti. Temizliğin yanında benimde bittiğimi söylememe gerek yok sanırım. Hala oturan Kuzey'i bacağımla dürtüp "Gitmeyi düşünmüyor musun?" diye sordum. Gözlerin devirip "Ne kadar da kibarsın sen öyle(!)" diye dalga geçti. Omuz silkip "Huyum kurusun öyleyimdir." diye cevap verdim. Öyle her söze alınan biri değildim. Söylenen sözleri espriye vurmayı öğrenmiştim ya da. "Hadi artık git de banyoya gireyim. Yumurta kokuyorum." diye devam etim yüzümü buruşturarak. "Kıyafetlerimi giyip gidiyorum tamam." deyip ayağa kalkan Kuzey'in önüne geçip durdurdum. Tek kasını kaldırıp "Ne o şimdide gitmemi istemiyor musun?" diye sordu. Gözlerini devirme sırası bana geçmişti. "Tabi ki gitmeni istiyorum ama kıyafetlerini değiştiremezsin. Bu kıyafetleri dikmek için o kadar uğraştım ve senin yüzünden kirlendiler şimdi bu kıyafetlerle evine gidiyorsun ve onları temizleyip yarın bir daha geliyorsun. Çizimim bitmedi hatırlatırım. Neyse hadi görüşürüz." deyip kapıyı yüzüne kapattım. Konuşurken bir yandan da onu çekeleyip dışarı çıkarmıştım. Zeki ben.

*ALKIN*

Babamı o şaşkın haliyle yalnız bırakıp motorumu almak için okula gidiyordum. Tek başına kalıp biraz düşünmesi gerekiyordu. Ben gerçekleri ona söyleyip üzerimden sorumluluğu atmıştım. Motoruma binince gidecek bir yerim olmadığı geldi aklıma. Evet, yaşadığım eve gidebilirdim fakat oraya gidip annemin yüzünü görmek istemiyordum. Bana yalan söylediğini bile bile yüzüne bakmak tuhaf geliyordu. Her zaman takıldığım bara da gitmek istemiyordum bugün.

Nereye gideceğimi düşünürken ne ara motoru çalıştırıp Beste'nin evinin önüne geldiğimi fark etmemiştim bile. Kalbim ve beynim farklı çalışıyordu kesinlikle. Kalbim sadece Beste'ye kurulmuş gibiydi. Tüm mantığımı sıfırlıyordu sanki. Daha tanışalı ne kadar olmuştu ki? Bu kadar çabuk bağlanmam normal miydi acaba? Yine düşüncelere boğulmuşken kapının önüne geldiğimi fark edememiştim. Zile bir anlık gelen cesaretle basıp kapının açılmasını bekledim.

Birkaç saniye sonra kapıyı çiçekli pijamalarıyla Beste açmıştı. Sanırım beni beklemiyordu -ki zaten ben bile benim buraya geleceğimi beklemiyordum- gözleri irileşmiş bana bakıyordu. Evet, Alkın kapı açıldı söyle bakalım ne diyeceksen. Diyen iç sesime hak verdim. Ben neden buraya gelmiştim ki? Elimi saçlarımdan geçirip zaman kazanmaya çalıştım. "Şey ben nasıl oldun diye merak ettim." dedim sonunda bulduğum bahaneyi dile getirerek. Şaşkınlığından kurtulmuş olacak ki "Daha iyiyim." diye cevap verdi. Biraz daha konu açmaya müsait bir cümle kuramaz mıydı? Ne denirdi ki bu cümlenin ardından? "Evde yalnız mısın?" diye sordum bir anda. Derdim neyse? Yanakları da pijamasına uyum sağlayıp pembeleşti. "Evet." dedi soran gözlerle bana bakarak. "Bu gece burada kalabilir miyim? Gidecek yerim yok ve hastasın. Aklım sende kalmasın." dedim düşünmeden. Zaten Beste'nin yanında beynim çevrimdışı oluyordu. Kalbim ise fazla mesai yapıyordu. Ağzımdan çıkan kelimeler beynime danışmadan direk kalbimle muhatap oluyordu. Beste'de en az benim kadar dudaklarımın arasından çıkan kelimelere şaşırmıştı.

*Hayallerimin Arasında*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin