*24*

808 36 3
                                    

*SU*

   Fazla beğenmesemde üzerimde çok hoş duracağına inandığım kıyafetleri kabinde hızlıca giyinip abimlerin beklediği yere ilerledim. Abim klasik cevabını verirken Kuzey'in kıyafetime karışmasına bir anlam veremedim.

   Onlar tartışırken fırsat bu fırsat diye düşünüp kabindeki kendi kıyafetlerimi hızla üzerime geçirip mağazadan çıktım. Abimin yanındaki kızları kaçırdığımda o da zorla beni alışverişe sürüklüyordu.

   Karnımdan gelen gurultuyla en üst kata çıkan merdivenleri tırmandım. Yürüyen merdiven fobim olmamasına rağmen normal merdivenleri tercih ederdim.

   Ne yiyeceğime karar vermeye çalışırken cebimdeki telefonun titreşmesiyle dar cebimden zorlukla telefonumu çıkardım. Ama arama sonlanmıştı. Arayan kişi tahmin ettiğim gibi tabi ki abimdi. Her zaman kontürsüz gezdiğim için abime ödemeli attım. Anında telefonu açıp "Su neredesin sen?" diye endişeyle bağırdı. Ben ise gayet saki bir şekilde "En üst katta." diye cevap verdim. "Olduğun yerde kal yanına geliyoruz." diyip telefonun yüzüme kapanmasıyla sinirlerim tavan yaptı. Telefonun yüzüme kapanması en nefret ettiğim şeydi. Kontürüm olsaydı arar ve bu sefer ben karşımdaki kişinin suratına kapatırdım. Ama dediğim gibi benim hiç kontürüm olmazdı. Olduğum yerde kollarım bağlı abimleri beklerken sıkılmamak için içimden sayıyordum.

   98'e gelmişti ki omzumda hissettiğim elle "100 olmadan neden geliyorsunuz ki?" diye çıkıştım. Benim bu takıntıma alışkın ilan abim gözlerini devirmekle yetinirken, Kuzey anlamamış bir vaziyette bakıyordu. Anlatmaya üşendiğim için o bakışlarını görmezden geldim. Abim "Neden haber vermeden gidiyorsun?" diye sordu kaşlarını çatarken. Omuz silkip "Acıktım." diye cevap verdim ve onun söyleyeceği şeyi beklemeden hamburgerimi alacağım sıraya ilerdim.

   Hepimiz büyük boy menülerimizi almış zor bulduğumuz masaya kurulmuştuk. Abimler hamburgerlerinden ısırmak üzereyken  "Durun!" diye bağırdım. İkiside hamburgerlerine diktikleri bakışlarını bana çevirince "Yeme yarışı yapalım." diye devam ettim. Kuzey "Bir kıza göre fazla iddalısın." derken abimde ona cevap olarak "Su yemek konusunda iyidir." dedi. Tabi bu sırada uçmaya hazır olan egom gözden kaybolmuştu. Herkesin bu fikrimi onaylamasıyla "O zaman kazanan kaybedenlere istediğini yaptırır." dedim. İkiside başıyla onaylayınca üçten geriye sayıp yarışa başladık.

   Hamburgerimden kocaman bir ısırık alırken bir yandanda patates kızartmalarını ağzıma sokuşturmaya çalışıyordum. Ağzım tıka basa dolunca kolamın yardımıyla ağzımdakileri yutmaya çalıştım.

   Ve beş dakikada tepsimdeki her şeyi silip süpürmüştüm abimim sadece patatesleri kalmıştı. Kuzey ise kolasını bitirmeye çalışıyordu. "Bitirdim." diyerek zaferle bağırdım. Çevremdeki insanların tuhaf bakışları tabi ki umrumda değildi. Kuzey "Oha!" derken abim "Yine mi?" diye karşılık vermişti. "Ben kazandığıma göre isteğim, arabamı yıkamanız." diye cırladım sevinçle. Arabam benin için o kadar değerliydi ki yıkatmaya vermeye kıyamaz kendim yıkardım. Ya da her iddaya girdiğimde kaybeden kişilere arabamı yıkatırdım. Kuzey "Yok artık! Ben kendi arabamı bile yıkamam." diye itiraz etti. Abim alışkın olduğu için sesini çıkarmamıştı. Omuz silkip "Ben kazandım. Yapmak zorundasın." diyerek kararımdan dönmeyeceğimi göstermeye çalıştım. Kuzey'de bunu anlamış olacak ki onaylamak zorunda kaldı.

   Burada işimiz bittiği için benim arabama doluşup yıkayabilmeleri için en uygun yere yani bizim eve sürdüm. Gatajımızı bilerek büyük yaptırmıştım. Sonuçta rahat etmeliydi.

  Garaja girince dikkatle arbamı park edip yıkanması için gerekli olan malzemeleri garajın derinliklerinden bulup ayakta dikilen abim ve Kuzey'in önüne koydum. Tabi ki arabamı onlara bırakıp gitmeyecektim. Kollarımı göğsümde birleştirip arabamı yıkayışlarını izledim.

   "Kuzey arabama bastırma çizeceksin." "Abi bastırarak sil leke kalıyor." gibi birbiriyle çelişen emirler veriyordum. En sonunda abim dayanamamış olacak ki "Su çok biliyorsan gel sen yıka." diye çıkıştı. Çenemi dikleştirip "Yıkarım tabi." diyip yanlarına gittim.

   Kuzey'in elindeki hortumu alıp dikkatle kırmızı arabamın üzerindeki köpükleri arıttım. Kaportasına su tutarken ufak bir çizik görünce hortumu fırlatıp çiziğe odaklandım. Arkamdan gelen "Su!" çığlıklarını duymazdan gelerek ufak çiziğin üzerinde parmağımı gezdirince aslında onun bir çizik değilde toz olduğunu fark ettim. Rahat bir nefes verip arkamı dönünce abim ve Kuzey'in sırılsıklam olduğunu gördüm. 

   Şey bir de yüzlerinde kızgın bir ifade vardı. Masumca gülümseyip "Arabamda çizik yok." dedim ama bu sinirlerini daha çok arttırmışa benziyordu.

   Sanırım birazdan cenazem çıkacak buradan.

*HAYAL*

   Nihayet bu sıkıcı hastaneden çıkabilecektim. Daha iyi olan ise tedavi için artık hastanede kalmayacak olamamdı. Nasıl halletti bilmiyorum ama Öykü abla halletmişti. Babam başta itiraz etsede Öykü abla onunlada konuşarak onu da ikna etmişti.

   Aras'ı kovduğumdan beri görünürde yoktu. Zaten görmekte istemiyordum. Çünkü biliyordum ki söylediği en ufak yalana yine kanacak, ona güvenecektim. Ama bunu yapmamalıydım. Çünkü tekrar güven duygusunu tadıp, tekrar hayal kırıklığına uğramak istemiyordum.

   Hastane kıyafetlerinden kurtulmuş kendi kıyafetlerimi giymiştim. Öykü ablanın çıkış işlemlerini halletmesini bekliyordum. Babamın acil(!) bir işi çıkmıştı.

  Odanın kapısının açılmasıyla oturduğum yeren kalktım. Öykü abla gülümseyerek "Hazır olduğuna göre gidebiliriz." dedi. Başımla onaylayıp peşine takıldım. Arabasının önüne gelince bir an tedirgin oldum. Daha yeni kaza yapmışken ve hala izleri üzerimdeyken arabaya binmek beni korkutuyordu. Öykü ablada bunu farketmiş olacak ki "Endişelenmene gerek yok. Oldukça dikkatli bir sürücüyümdür." dedi. Zorla gülümseyerek yolcu koltuğuna kuruldum. Önce emniyet kemerimi bağlamdım. Gerçi kaza olduğunda da emniyet kemerim takılıydı ama Aras takamamasına rağmen ondan daha fazla hasar almıştım. Boynumda hala boyunluk vardı ve yüzümün bazı yerlerinde, kollarımda camın kırılmasından kaynaklanan kesikler vardı. Doktor kremlerimi kullanırsam birkaç aya geçer diyordu ama kimin umrunda. Vücudumda kalıcı izlerin olması takacağım en son şeydi sanırım.

   Öykü ablanın "Geldik." demesiyle bakışlarımı etrafta gezdirdim. Müstakil evlerin olduğu bir siteydi. Her evin kendine ait küçük bahçesi vardı. Bizim evin yakınlarında başka bir ev olmadığı için burası bana fazla samimi gelmişti. Öykü ablaya yaşadıklarımı baştan anlatmak için yeşil eve girdik. Kapıdan girdiğimiz gibi karşımıza çıkan rengarenk salon gülümsemem sebep olmuştu. Kendi salonumuzla kıyaslayınca bir renk balonunun patlamış haliydi. Öykü abla mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere ilerlerken "Keyfine bak." diye selendi. Kırmızı koltuğa oturup etrafı incelemeye devam ettim. Etrafta hiç resim çerçevesinin olamaması tuhaftı. Benim pek mutlu anımın olmamasına rağmen birkaç çerçeve vardı salonumuzda.

   Elinde bir tepsiyle gelen Öykü abla yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle "Konuşurken portakal suyu içeriz diye düşündüm" deyip elindeki tepsiyi ortadaki sehpaya koydu. Uzun bardağı elime alıp bakışlarımı içerisindeki sıvıya odaklayarak 15 yaşından itibaren tüm yaşadıklarımı anlattım. Son olarak Aras'ın o psikopatın oğlu olduğunu söyleyince Öykü abla "Emin misin? Aras'ı küçüklüğünden itibaren tanırım ve ailesiylede ailem görüşür. Kemal amca öyle psikopatlıklar yapacak biri değildir." diyerek kendi fikrini söyledi. Omuz silkip "Nasıl emin olabilirm ki ben bir şizofrenim." diyerek cevap verdim. Ama Öykü abla arkamda bir yere odaklanmıştı. Bende arkamı dönünce adeta buz kesildim.

   Söylediklerimi duymamıştır değil mi?

*Hayallerimin Arasında*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin