Gözlerimi bir kez daha tanımadığım bir yerde açtım. Gerçekten odamı özlemeye başlamıştım. Etraf oldukça karanlık ve soğuktu. Hırkama daha çok sarılmak için kolumu hareket ettirmeye çalıştım ama kolumu kaldırmamla acıyla inlemem bir olmuştu. Birisi beni zincirle bağlamıştı. “Kimse yok mu?” diye bağırdım. Daha doğrusu bağırmaya çalıştım. Boğazım o kadar kurumuştu ki sesim bir sineğin sesinden bile daha rahatsız edici çıkmıştı. Bana doğru yaklaşan adım seslerini duyunca korksam mı sevinsem mi karar veremedim. “Sonunda kendine gelebildin küçük hanım.” Dedi yüzünü göremediğim adam. Sesi çok tanıdık geliyordu. Ama zihnimi ne kadar zorlasam da bulamamıştım. “Kimsin?” diye sordum iğrenç çıkan sesimle. “Aa beni nasıl tanımazsın. Kırılıyorum ama. Arkadaş olduğumuzu sanıyordum.” Dedi dalga geçerek. Ya evet arkadaşız şu an da hırsız polis oynuyoruz hatta. Zihnimi daha fazla zorlayınca karşımdaki adamın babamın eski ortağı olduğunu anımsadım. Ah aptal ben. Yalnız dolaşmamam gerektiğini nasıl unutmuştum? Aras’a beni bırakması için izin verseydim bunlar başıma gelmeyecekti. Derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştım ama burnuma gelen iğrenç kokuyla yüzümü buruşturup öksürmeye başladım. Zaten ağrıyan boğazım daha da ağrımaya başlamıştı. İki günde ne kadar fazla olay yaşamıştım. Hayatım bir an da aksiyon filmine dönüşmüştü.
Dudaklarıma değen suyla ne kadar irkilsem de suyun boğazımdan kayışına izin verdim. Biraz da olsa rahatlamıştım. Daha iyi çıkan sesimle “Babamın beni umursamadığını daha kaç kere söylemem gerekiyor?” diye sordum bıkkınlıkla. Hayır yani ben söylemekten bıktım onlar beni tehdit etmekten bıkmadılar. Anladık ortaklıktan çıkarılman seni sinirlendirdi falan ama benim suçum ne? Ben mi babama ortaklıktan çıkar dedim? “Biz öyle düşünmüyoruz ama. Baban şimdiden seni artmaya başlamıştır.” Dedi eğlendiği belli olan sesiyle. Tek eğlenen oydu zaten. Kollarım ve bacaklarım zincirle bağlanmış haldeyken benim eğlenmem saçma olurdu. “Ya tabii. Eminim aratıyordur. Hatta kendisi de çıkmış sokak sokak beni arıyordur.” Dedim gözlerimi devirerek. Hadi ama kendi babamı bana mı anlatıyordu? Tabi ki merak etmiyordu. Ah belki de basına nasıl açıklama yaparım diye düşünüp merak ediyor olabilir. “Araması için dua etsen iyi olur. Çünkü o buraya gelene kadar sen buradasın.” Dedi gayet soğuk bir sesle. Tamamen konudan alakasız “Açım.” Dedim. Sabah düzgün bir şey yememiştim ve açlıktan ölüyordum ne yapabilirim? “Yani?” diye sordu. Ona ‘aptal mısın sen?’ Bakışımı attım. Tabii karanlıktan gördü mü bilmem. “Yiyecek bir şeyler getir.” Dedim. Kısa bir kahkaha atıp “Tabii. Nasıl emrederseniz küçük hanım. Sen kendini otelde falan zannediyorsun herhalde. Burası ne otel ne de ben senin hizmetçinim. Farkında değilsen söyleyeyim, açlıktan ölüp ölmemen umurumda değil.” Dedi. Gerçekten ne sanmıştım ki? Açım diye bana yemek getireceğini mi? Cidden bazen saf olabiliyorum.
Yarım saat geçmişti ve ben sıkıntıdan ölmek üzereydim. En azından oyalanabileceğim bir şey verseydiler. “Hey! Ben sıkıldım.” Diye bağırdım. “Çeneni kapatmazsan sıkılacak bir canın olmayacak.” Sol tarafımdan gelen sesle yerimden sıçradım. Ne yani yarım saat boyunca yalnız değil miydim? “Tuvaletim geldi.” Diye sızlandım. Aslında gelmemişti ama şu zincirlerden kurtulmak istiyordum. “Ah ne sorunlusun sen. Yap altına umurumda değil.” Diye söylendi.
Babam beni gerçekten arıyor muydu acaba? Kaç saat olmuştu. İki mi? Yoksa üç mü? Zaman, mekân, yön kavramlarımı yitirmiştim. Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki kapanmak üzere olan gözlerime itiraz edemedim ve uykuya daldım.
Vücudumda hissettiğim buz gibi suyla gözlerimi açtım. Hava zaten soğuktu ve birde soğuk suyla ıslatılmıştım. Dişlerim takırdarken çenemi sıkıp bunu engellemeye çalıştım. Ama işe yaramıyordu. “Uyuyabilmen için izin verdiğimi hatırlamıyorum.” Dedi beni buz gibi suyla uyandıran psikopat. O kadar çok üşüyordum ki konuşamıyordum bile. “Baban henüz gelmedi. Sanırım sana zarar vermedik diye keyfin yerinde zannediyor. Biraz teşvik etmeliyiz.” Dedi. Hiçbir şey anlamamış boş boş karanlığa bakıyordum. Yanağıma inen tokat ile başım sağa doğru savruldu. Ben daha olayın şokunu atlatamamışken diğer yanağıma da bir tokat attı. Kendimi toparlamama izin vermeden ayakkabısının topuğuyla zincirli elime basıp acıyla çığlık atmama sebep oldu. Elim o kadar acıyordu ki gözümden yaşlar süzülüyordu. Bununla yetinmeyip saçımdan tuttu ve kafamı arkamdaki duvara vurdu. Elimdeki ve yanağımdaki ağrıdan sonra başıma da inanılmaz bir ağrı saplandı. Hareket edemiyordum. Elime basmayan ayağıyla karnıma tekme atmaya başladı. Bir insan bu kadar cani olabilir miydi? Acı çığlıklarım onun kahkahalarına karışırken buradan kurtulabilmek için elimde olan hiçbir şey yoktu.
Boş olan mideme tekrar tekrar tekme atarken gözümdeki yaşlar bir okyanus oluşturabilecek seviyeye gelmişti. Zorlukla “Lütfen. Dur.” Diyebildim. Tekme atmayı kesince bir an vazgeçti diye sevindim ama çeneme atılan yumrukla erken sevindiğimi kavradım. Sanırım çenem kırılmıştı. Ağzımda bakırımsı bir tat vardı. “Sana susmanı söylemiştim.” Diye bağırdı ben ağzımdaki kanı tükürürken. Sonum gelmişti sanırım. Kendimi savunabileceğim bir şeyler yapabilseydim keşke. Saçlarımdan kavrayıp kafamı bir kez daha duvara vurmaya başladı. Bir, iki, üç, dört, gerisi ise karanlık…
Bugün ikinci kez buz gibi suyla uyanmıştım. Ah pardon. Birincisi uyanmak, ikincisi ayılmaktı. O kadar darbeye vücudum dayanamamış ve bayılmıştım. Soğuk su beni üşütmek yerine yaralarıma değerek rahatlamama sebep oldu. Soğuğa alışmıştım. Keşke başımdaki ağrıya da alışabilmemin bir yolu olsaydı. Yanağımda hissettiğim yanma hissiyle kuruyan gözlerim bir kez daha yaşardı. Karanlıkta parlayan metal yanağımdaki yanma hissini açıklıyordu. Psikopat yanağımı bıçakla çizmişti. Yanağımdan süzülüp boynuma doğru ilerleyen kanı hissediyordum. Kendi kanının içinde boğulmak bu olsa gerek.
Ben daha ne kadar ileri gidebilir ki diye düşünürken o, parlak metali hızla elime sapladı. Bu acı tarif edilemez bir acıydı. Daha önce böyle bir acıyı tatmadığıma emindim. O kadar acı bir çığlık attım ki boğazım yanmaya başladı. Canım inanılmaz derecede yanıyordu. Bıçak hala elime saplanmış vaziyetteydi. O tarafa bakamıyordum. Ölümüm bu psikopatın elinden olacaktı. Tam acıya alıştım derken bıçağı soktuğu hızla çıkarınca bir çığlık daha attım istemsizce. Elime bakamıyordum. Çünkü kocaman bir delik görmekten korkuyordum. Bıçağı bir kez daha havaya kaldırdı. “Lütfen. Dur.” Diye yalvardım. Ama beni dinlemeyerek bıçağı sol bacağıma sapladı. Dudaklarım bir çığlık için daha açıldı ama artık bağıracak gücüm bile kalmamıştı. Yine tam acıya alıştığım sırada bıçağı bacağımdan çekti. Artık çığlık atamıyordum, sesim inlemeden farksızdı. Tükenmiştim. Gözlerim kapanmak üzereydi. Bu acıya daha fazla dayanamıyordum. Bıçağı bir kez daha kaldırdı ama “Hayal!” sesini duymasıyla şaşkınlıkla durdu. Sonunda birisi beni bulmuştu. Kim olduğunu öğrenmek için yerimden doğrulmaya çalıştım ama gözlerime daha fazla söz geçiremedim ve karanlığa gömüldüm. Son duyduğum şey ismimin haykırılışıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Hayallerimin Arasında*
RomanceBir adım sonra hiçliğe karışacaktım. Bir adım sonumu belirleyecekti. Gözyaşlarım gözümden intihar ederken onlar kadar cesur olup o bir adımı atmak üzereydim "Dur!" sesini duymamla bir an da gelen cesaretim geri gitmişti. Arkama dönmedim ama hareket...