*5*

1.4K 60 18
                                    

       İyi Okumalar :)

   Gözlerimi açtığımda kendi odamın aksine kesinlikle farklı bir yerdeydim. Benim odamın rengârenkliğinin yanında bu oda sade kalıyordu. Mavi ve yeşil. Başka renk yoktu. Yattığım yumuşak yataktan doğrulunca başıma inanılmaz bir ağrı saplandı. Sanki birisi balyozla kafamı ortadan ikiye ayırmıştı. En son ne hatırladığımı bile hatırlamıyordum. Başımı tutarak yataktan indim ve beyaz kapıyı aralayarak uzun koridora çıktım bütün kapılar kapalıydı ve aşağıdan sesler geliyordu. Merdivenlere yönelip yavaşça aşağı indim. Yoksa beni kaçırmışlar mıydı? Başımdaki ağrıda kafama vurarak bayıltmalarından kaynaklanıyordu belki de. Etrafta kendimi savunabileceğim bir şey var mı diye bakındım. Bir vazo işimi görürdü sanırım. Filmlerde hep işe yarıyordu. Antika görünümlü vazoyu elime alıp adımlarımı sesin geldiği yere yönlendirdim.   

   Bardak, çatal, tabak seslerinden başka birisi bir şarkı mırıldanıyordu. Kahverenginin ağırlık olduğu mutfağa gelince duraksadım. İyi haber beni kimse kaçırmamıştı. Yani Kuzey seri katil falan değilse. Kötü haber ise Kuzey'in evinde ne işimin olduğunu bilmiyordum. Kuzey elindeki tavayı masaya yerleştirirken beni fark etti "Birileri ayılmış." dedi sırıtarak. Elimdeki vazoyu bırakırken "Burada ne işim var?" diye sordum. Kuzey "Birileri ayılamamış." diye mırıldandı. Sorumu cevaplamamasına sinir olarak bir kez daha tekrarladım. Kuzey masanın başındaki sandalyeye oturup "Dün akşam baya sarhoştun. Seni evine bırakacaktım. Ama evinin adresini bilmiyordum ve sen uyuyakaldın. Uyandırmaya çalıştım. Mırıldanıp uyumaya devam ettin bende seni buraya getirdim." diye açıklama yaptı. "Şimdi bir şeyler ye istersen, eminim başın ağrıyordur. Ağrı kesici içebilmen için midene bir şeylerin girmesi gerek." diye devam etti. Başımla onaylayıp karşısındaki sandalyeye oturdum.

   Dün akşamla ilgili hiçbir şey hatırlamamam sarhoş olmamadan kaynaklanıyormuş demek ki. Dehşetle "Dün akşam neler yaptım?" diye sordum. İçimden çok saçmalamamış olmam için dua ediyordum. Kuzey ağzındaki peyniri yuttuktan sonra "Cidden hiçbir şey hatırlamıyor musun?" diye soruma soruyla karşılık verdi. Gözlerimi devirip "Yok hatırlıyorum. Ama seni konuşturmak hoşuma gidiyor." diye dalga geçtim. Kuzey kısa bir kahkaha attıktan sonra "Birkaç tane bira içtin sonra bira içip sarhoş olan ilk insan olarak tarihe geçtin. Saçma sapan figürler yaparak dans ettin. Ha bir de çalmayan bir şarkıya bağırarak eşlik ettin. Ah en önemlisi vampir olmak istediğini söyledin. Beni kurt adamlarla tehdit ettiğini unutmamak gerek" diye sıraladı. Yüzümün kızardığını hissediyordum.

    Bilinçsizce yaptığım şeyle ona komik gelmişti ama ben gerçekten kurt adamların varlığına inanan hatta onlarla tanışan biriydim. Konuyu değiştirmek için "Saat kaç?" diye sordum. Kuzey, kolunda saat olduğu halde cep telefonunu çıkarıp oradaki saate baktıktan sonra "12'ye geliyor. “diye cevap verdi. Telaşla ayağa kalkıp mutfaktan çıktım. Kuzey arkamdan "Hey! Ne oldu?" diye sesleniyordu. Ona nasıl ilaçlarımı almam gereken saat geçti ve birazdan delirebilirim diyebilirdim ki? Çantam salondaki koltukta duruyordu. Çantamı açıp içini karıştırdım. Çantanın içinde bir ben birde ilaçlarım eksikti.

   Lanet olsun! Nasıl ilaçlarımı almayı unutabilirdim ki? Başımın ağrısı sanki hiç derdim yokmuş gibi kendini hatırlatırken sinirle saçlarımı çekip inledim. Kuzey ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bana bakıyordu. Çantamı omzuma astıktan sonra "Eve gitmeliyim. “diyerek kapıya yöneldim. Kuzey "Seni bırakayım." diyerek anahtarlıktan evin ve arabanın anahtarlarını aldıktan sonra dışarı çıktık. Soru sormaması beni bir yandan rahatlatırken bir yandan da neden sormadığı hakkında meraklandırıyordu. Normalde beni bırakmasını istemezdim ama şu an acelem vardı. Bir an önce eve gidip ilaçlarımı içmeliydim. Ah birde babama ve anneme açıklama yapmam gerekecekti.

   Arabaya binip trafiğin izin verdiği kadar hızlı bir şekilde tarif ettiğim evime doğru ilerledik. Ne o bir şey soruyordu, ne de ben bir şey söylüyordum. Melis olsa beni soru yağmuruna tutardı ki eve gidince bunu yapacağını biliyordum. Ama Kuzey rahatlamamı sağlıyordu. Hiçbir şeyi sorgulamıyor istersem anlatabileceğimi hissettiriyordu.

   Yarım saatlik yoldan sonra evimin önündeydik. Kuzey'e teşekkür edip arabadan indim. Eve davet etmek isterdim ama neyle karşılaşacağımı bilmiyordum ve onu bu bilinmezliğe sürükleyemezdim. Zili peş peşe çalmalarımın sonucunda nihayet kapı aralanmıştı. İçeriye girmemle babamın "Neredesin sen?" diye kükremesi bir oldu. Gerçekten aslanları kıskandıracak bir şekilde bağırmıştı. 'yoksa merak mı ettin?' demek istesem de "Arkadaşımda kaldım." diye açıklama yaptım. Tabii ki bara gittiğimi söylemeyecektim. Canıma susamamıştım. Babam yanıma yaklaştı ve yüzünü buruşturarak "Sen içki mi içtin?" diye sordu. İki dakikada nasıl anladın ya? "Ha-hayır" diye kekeledim. Yalan söylemeyi bile beceremeyen biriydim. Babam bir kez daha kükreyerek "Bana yalan söyleme." dedi. Sinirlerim gittikçe geriliyordu. Ve ilaçlarımın saatinin geçtiğini beynim haykırıyordu. İlaçlarıma ihtiyacım vardı. "Evet. İçki içtim." diye itiraf ettim gözlerinin içine bakarak. Babamın sinirlendiğini gözlerinden anlıyordum. Mavi gözleri sinirden kırmızıya dönmüştü adeta. "Ben sen iyileş diye seni en iyi doktorlara götüreyim sen iyileşmek için hiçbir çabada bulunmadığın gibi hastalığını daha ilerletecek bir şey yap." diye bağırıp yumruk yaptığı elini yanımdaki duvara geçirdi. Ne kadar korksam da geri adım atmayıp "Ben sana beni en iyi doktora götür demedim. Belki de işlerin yerine benimle ilgilenseydin bu durumda olmayacaktım." diye bağırdım. Babama şimdiye kadar sesimi yükseltmediğim için şaşkınlıkla gözleri irileşti. "Neden işlere yoğunlaştığımı biliyorsun." diye mırıldandı. Tabii ki biliyordum. Annemin öldüğünü söyleyip kaçış yolu olarak da işleri seçiyordu. Ama annem ölmemişti. Büyük ihtimalle şu an alışverişteydi. Eve gelince benim halimi görüp babamla kavga edeceklerdi hatta. İstemsizce gözümden yaşlar akarken "Annem ölmedi." diye bağırdım. O kadar çok bağırmıştım ki boğazım acıyordu. Babam gözlerini yumup sakinleşmeye çalıştı. "O öldü, bunu kabullen artık." diye sessizce konuştu. Gözyaşlarım daha çok akarken ellerimle kulaklarımı kapatıp  'o öldü' diye çınlayan sesi bastırmaya çalıştım. Ama işe yaramıyordu.

   Arkamda ki kapı açıldı ve elinde alışveriş torbalarıyla annem girdi. Gülen yüzü benim perişan halimi görünce asıldı. "Ne oldu Hayal?" diye sordu endişeyle. Anneme cevap vermeden babama dönüp "Bak burada işte. Ölmedi." diye bağırdım. Artık sesim kısılmıştı. Babam yanımdaki duvara bir yumruk daha geçirirken "Orada kimse yok. O. Öldü. Ve bir daha geri gelmeyecek." diye bağırdı. O kadar çok bağırmıştı ki ayaklarımın altındaki zemin titremişti adeta. "Sen şizofrensin. Hayal görüyorsun." diye bir daha bağırınca daha fazla dayanamayıp kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Babam arkamdan bana seslense de umursamayıp koşmaya devam ettim.

    Gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırıyordu. Ama gideceğim yeri gözü kapalı bulabilirdim. Ne zaman bunalsam ya da babamla kavga etsem oraya giderdim. Daha önce hiç bu kadar büyük kavga etmemiştik. Bana hiç sen şizofrensin dememişti en azından.

   Beni denizin maviliğinden sonra bu yemyeşil uçurum rahatlatıyordu. Etrafım ağaçlarla çevriliydi ve aşağıya bakınca sonunu göremiyordum. Nedense burası beni rahatlatıyordu. Daha önce hiç burada insanlara rastlamamıştım. Yalnız olup kafa dinlemek düşüncelerimle baş başa olmak iyi geliyordu belki de. Uçurumun sonuna kadar yürüdüm. Bir adım atsam hiçliğe karışacaktım belki de. O sonu olmayan derinliğin dibinde olacaktım. Peki, bunu istiyor muydum? Her şeyi geride bırakabilirdim. Arkamdan kim ağlarda ki? Belki Melis. Ya da annem. Ama onların gerçekliğinden emin olamıyordum ki.

   Kimse ağlamazdı belki de. Öldüğüm için sevinirlerdi. Zaten şizofrendi der kendilerini avuturlardı ya da. Bilemiyordum. Ama o bir adımı atıp hiçliğe karışmayı istiyordum. İstiyordum ama cesaret edemiyordum.

   Gözyaşlarım usulca gözümden intihar ederken onlar kadar cesur olamadığım için kendime kızdım. Derin bir nefes alıp cesaretimi topladım ve o bir adımı atmaya hazırlandım.

   Bir adım sonumu belirleyecekti. Ya ileri adım atacaktım ya da geri. Hangisini istiyordum peki? Emin miydim? Hiçliğe karışmaya hazır mıydım? Evet. Buna hazırdım. Son kez ciğerlerimi havayla doldurdum. O bir adımı ileri doğru atmak üzereydim. "Dur!" sesini duymasaydım atacaktım da.

   

*Hayallerimin Arasında*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin