*26*

794 40 10
                                    

*HAYAL*

   Kuzey arabasını kaldığım eve doğru sürerken canım, o bunaltıcı eve gidip yanlız kalmak istemiyordu. Tüm dikkatini yol vermiş olan Kuzey'e dönüp "Eve gitmek istemiyordum." diyerek dudaklarımı büzdüm. Bu halimle her şeyden şikayet eden küçük kızlara benzediğimi bilsemde umursamadım. Kuzey bana kısa bir bakış atıp "Nereye gitmek istersin?" diye sordu. Güzel soru. Nereye gitmek istediğimi ne yazık ki bende bilmiyordum. Beynimde gitmek istediğim yerlerin listesini çıkartıp hızlı bir elemeden sonra "Hayvanat bahçesi!" diyerek neşeyle bağırdım. Sanırım fazla bağırmıştım çünkü Kuzey yüzünü buruşturmuştu. İtiraz etmesine izin vermeden "Lütfen. Daha önce hiç gitmedim." diyerek kendimi acındırdım. Kuzey kısa bir süre düşündükten sonra "Tamam." diyerek sevincimi iki katına çıkarttı. Hayvanat bahçesine kadar ki yolculuğumuzda arabadaki sessizliği sadece çalan şarkı bozuyordu.

   Nihayet kocaman kapıları olan hayvanat bahçesine vardığımızda heyecanla arabadan indim. Küçüklüğümden itibaren hayvanlara karşı bir sevgim vardı. Ama ne yazık ki buraya gelme gibi bir fırsatım olmamıştı. Babam işinden fırsat bulup getiremiyordu beni. Kuzey'de arabayı park edince yanıma geldi. Büyük kapıdan geçip yeşillik alana adımımızı atınca büyülenmişçesine etrafımı izledim. Altın rengi kafeslerin ardında çeşit çeşit hayvanlar vardı.

   Maymunlar gelen insanların ilgilerini üzerine çekmek için ağaçların dallarında dans ediyorlardı. Tavus kuşları ise hiçbir ilgi çekici harekette bulunmamalarına rağmen rengarenk büyüleyici kuyruklarıyla oldukça fazla insanı kafesin çevresine toplamayı başarabilmişlerdi.

   Ben önce ne tarafatan başlamam gerektiğine karar vermeye çalışırken Kuzey çoktan giriş ücretlerini halletmişti bile. Sağ taraftaki kafeslere yöneldim heyecanla. Kaplumbağaların yavaş hareketlerle kafesin içinde dolaşmasını izledim bir süre. O kadar ilginçlerdi ki. Sırtlarında taşıdıkları evlerinin ağırlığından mı bu kadar yavaş hareket ediyorlardı acaba? En az kaplumbağalar kadar yavaş hareket edip sırdaki kafese ilerledim. Kuzey'de elleri cebinde beni takip ediyordu. Hayvanlara bakmak yerine beni inceliyordu.

   Sıradaki kafeste ürkütücü timsahlar vardı. İki timsah suyun içinde duran yeşil taşı anımsatıyordu gölün içindeki halleri. Diğer timsah ise kendilerini ilgiyle izleyen insanlara ölümcül bakışlar atıyordu. Tüylerim istemsizce ayaklanırken hızla oradan uzaklaştım. Kuzey gülerek "Birileri korktu sanırım." diye dalga geçti. Korktuğumu itiraz edecek değildim. Oldukça belli oluyordu zaten. "Bizi yiyecek gibi bakıyordu." diye kendimi savundum. Kuzey bu cevabıma kısa bir kahkaha daha attı. Onu takmayarak diğer kafese yöneldim.

   Tüm hayvanat bahçesini gezdikten sonra istemeyerek çıkışa yöneldim. Kuzey ise sanki buradan çıktığı için mutlu gibiydi. Ona baktığımı fark ederek kaşlarını kaldırıp "Ne? Herkes hayvanları senin gibi sevmeyebilir." dedi. Gözlerimin irice açılmasına engel olamayarak "Hayvanları sevmiyor musun?" diye sordum. Yüzünü buruşturup başıyla onayladı. "O zaman niye söylemedin başka yere gidebilirdik." dedim hala şaşkınlığımı korurken. Omuz silkip "Sen çok istiyordun." diye cevap verdi. Yüzüme sıcak bir gülümse hakim oldu. Kollarımı Kuzey'in boynuna dolayıp "Sen harika bir arkadaşsın." diye düşündüklerimi dile getirdim. O ise "Su?" diye fısıldayınca kollarımı boynundan ayırıp Kuzey'in şaşkınlıkla baktığı yere baktım.

Sarı, dalgalı saçlarının ucu gözlerinin rengi gibi mavi olan bir kızda gözlerini kısmış bize bakıyordu.

*ALKIN*

   Elimde tuttuğum ceketi ve fuları uykucu kıza geri götürmeliydim ama onda önce Aras'ı eve bırakmalı, daha sonra da acil buluşmamızı söyleyen Ahmet abinin yanına gitmeliydim. Büyük ihtimalle söylediğim kişiyi bulabilmişti.

   Hastanenin çıkışında bir taksi durdurup Aras'ın binmesine yardımcı olduktan sonra kendimde öndeki yolcu koltuğuna yerleşip evin adresini verdim.

  Kısa süren yolculuğun ardından sonunda eve varabilmiştik. Kapıyı açan annemi takmadan Aras'ı kendi odasına götürdüm. Onu yatağına yatırdıktan sonra "Ben çıktım." diyerek kendi odama yöneldim. Elimdeki uykucunun eşyalarını dolabıma bıraktıktan sonra geldiğim hızla evden çıktım. Birkaç sokak ileriye park ettiğim motoruma binip son sürat Ahmet abinin olduğu yere, bara ilerledim. Bu işi bugün halledecektim sanırım.

   Bardan içeri girmemle sigara ve alkol kokusunun karışımı yüzüme vurdu. Gözlerimle etrafı tarayıp Ahmet abiyi aradım. Masalardan birinde etrafında kızlarla görünce hiç şaşırmadım. Adımlarımı o tarafa yöneltince Ahmet abi beni fark edip yanındakileri yolladı."Hoşgeldin." dedi sigarasından derin bir nefes çektikten sonra. Boş olan sandalyeye oturup "Buldun mu?" diyerek direk konuya girdim. Sırıtmasından anladığım kadarıyla bulmuştu. Cebinden çıkardığı kağıdı bana uzatınca tereddüt etmeden alıp çıkışa yöneldim.

   Motoruma yaslanıp katlanmış kağıdı hızla açtım. Zaten bildiğim birkaç kelimeyi hızla geçip asıl aradığım kelimenin üzerinde oyalandım.

   Tarık Öz.

   Bunca yıl babam sandığım adam aslında babam değildi. Gerçek babamın ismi bu kağıt parçasında yazıyordu.

   Tarık Öz oğlunla tanışma vaktin geldi...

*Hayallerimin Arasında*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin