Luxinda, Christiera ve MissKctp yorumlarınız için teşekkür ederim. Beğenmeniz beni çok mutlu etti. Bu bölüm sizin için :)
İyi Okumalar :)
“Evine bırakmamı ister misin saf kız?” diye sordu Kuzey okulun bahçesine çıkarken. Okulu bir olay çıkmadan atlatabilmiştim neyse ki. Başımı iki yana sallayıp “Gerek yok şoför almaya gelecek zaten.” Diye cevap verdim. Kuzey’e güvenip güvenmeme konusunda hala kararsızdım. Ama güvenme duygusu ağır basıyordu. Yine de dikkatli olmalıydım. Belki de bana zarar vermek isteyenlerin bir oyunuydu bu. “Hayal! Yine hayallere daldın.” Deyip kendi söylediğine gülmeye başladı Kuzey. Fazla pozitif bir enerjisi vardı. “Sadece düşünüyordum.” Dedim gülümsemeye çalışarak. “Fark ettim. Genelde düşünüyorsun zaten. Bir sorunun var gibi duruyor. Anlatmak istersen iyi bir dinleyiciyimdir.” Kuzey’i tanıştığımızdan beri ilk defa bu kadar ciddi görüyordum. Gerçekten dışarıdan bakınca sorunum varmış gibi mi görünüyordum? Bu konuyu Melis ile konuşmalıydım. “Belki daha sonra. Şimdi gitmeliyim.” Diyerek geçiştirmeye çalıştım. Beni bekleyen araba da görüş alanıma girmişti zaten. “Sen nasıl istersen saf kız.” Kaşlarımı çatıp “Şey… Saf kız demesen?” diye sordum. Çünkü kendimi tuhaf hissediyordum. Imm… Saf gibi. “Bunu düşüneceğim. Yarın görüşürüz saf kız.” Sanki beni gıcık etmek istermişçesine saf kıza vurgu yapmıştı. Benim bir şey söylememe fırsat vermeden kendi arabasına doğru ilerledi. Her zaman araba sürmek istemişimdir. Ama sevgili psikoloğum bunun tehlikeli olabileceğini dile getirerek isteğimin gerçekleşemeyeceğini kanıtlamış oldu. Şoförün açtığı kapıdan geçip arka koltuğa yayıldım. Şimdi de o mükemmel her şeyi bildiğini sanan psikoloğumun yanına gidecektim. Her gün gitmek zorundaydım ve bu durumdan sıkılmıştım. Çantamın derinliklerinden kulaklığımı bulup telefonumdan rastgele bir şarkı açtım ve başımı cama yaslayıp gözlerimi kapattım.
“Nisan Hanım, hastaneye geldik.” Şoförün seslenişiyle gözlerimi açıp etrafıma baktım. Artık her yerini ezberlediğim hastanenin önündeydim. Binanın taslağını ezbere çizebilirdim. Dört senedir her gün sizde aynı yere gelseydiniz emin olun sizde çizerdiniz. Şoförü “Lütfen bana Hayal de.” Diyerek uyardıktan sonra arabadan inip beni bekleyen psikoloğumun odasına doğru ilerledim. Nisan ismimi dört yıl önce kullanıyordum. Ama nedenini bilmesem de Hayal ismime geçiş yapmıştım.
Bir zamanlar en sevdiğim renk olan mor kapının önünde duraksadım. Mor rengini sevmeyi bırakmamın nedeni her gün bu mor kapıdan içeriye girmek zorunda oluşumdu. Her şeyin bu mor kapıdan girmemle başlamasıydı. Ya da bitmesi mi demeliyim?
Kapıyı tıklatıp “Gelebilirsin.” Sesini duyduktan sonra içeriye girdim. Buket Hanım her zaman ki gibi beyaz masasının başında dosya inceliyordu. Benim geldiğimi görünce başını dosyalardan kaldırdı ve elindeki hala dumanı tüten bardağı masaya dikkatli bir şekilde bıraktı. Harika bir gülümsemeyle yerinden kalkıp yanıma geldi ve kollarını boynuma doladı. Her gün aynı şeyi yapıyordu. Ben ise her zaman ki gibi tepkisiz kaldım. Fazla samimiyeti seven biri değildim. “Hoş geldin Hayal’ciğim.” Deyip beni her zaman oturduğum pembe koltuğa yönlendirdi. Kendisi de masasının başındaki yerini aldı. Onunla konuşmayı sevmiyordum. Çünkü konuştuklarımızın ne kadar aramızda kalacağını söylese de babama her şeyi anlattığını biliyordum. “Üniversitedeki ilk günün nasıldı?” diye sordu çayından bir yudum aldıktan sonra. Omuz silkip “İstediğim bölüm değil. Ayrıca benimle konuşanların gerçek olup olmadıklarını ayıramıyorum. Bunların dışında ilgimi çeken bir şey olmadı. Buna derslerde dahil.” Diyerek uzun sayılabilecek bir konuşma yaptım. Buket Hanım klasik psikolog duruşunu sergileyip -ellerini masanın üzerinde birleştirip- “Seni anlıyorum. İstediğin bölümde okumamak çok can sıkıcı bir durum olsa gerek.” Diyerek her zamanki ‘seni anlıyorum’ konuşmasını yaptı. Beni anlayamazdı. O, gerçek ve hayal ürünü olanları ayırt edebiliyor, istediği üniversiteyi bitirmiş, sevdiği mesleği yapıyordu. Yani beni anlaması imkânsızdı. “Beni anlayamazsınız.” Diye mırıldandım. Bu odada sevdiğim tek şey koltuğun rahat olmasıydı. Buket Hanım Türkiye’nin en iyi psikoloğu olabilirdi ama karşısındaki kişinin duygularına göre hareket etmesi gerektiğini bilmiyordu. Ailesi ile problemi olan bir kişiyi belki anlayabilirdi fakat şizofren birini anlayamazdı. Empati kurması bile işe yaramazdı. Onun yaptığı boşa kürek çekmekti.
Programımı gözden geçirip, ilaçlarımın dozunu ayarladıktan sonra o bunaltıcı yerden çıkmıştım. Bugün annemin ya da Melis’in gerçekliği ile ilgili konuşmamıştık. Zaten bu konuyu tartışmayı sevmiyordum. Şoföre yürüyerek döneceğimi söyleyip evin tersi yönüne, sahile doğru ilerledim. Dalgaların kayalıklara çarpışını izlemek bana huzur veriyordu. Banklarda oturan insanların aksine geniş bir taşın üzerine oturup ayaklarımı denize doğru sarkıttım. Ayaklarımın o serinletici suyla temas etmesini isterdim ama su on santim altımda kalıyordu. Dalgaların kayalara çarpması ile çıkan sese odaklanıp beynimdeki düşünceleri atmaya çalıştım. Gözlerimi kapatıp, hafif esen rüzgârın tenimi okşamasına izin verdim. Yanımda bir hareketlilik sezsem de umursamadım. “Eğlence anlayışın gerçekten farklı.” Kuzey’in sesini duymamla gözlerimi açıp sol tarafıma döndüm. O da benim gibi taşın üzerine oturmuş, ayaklarını denize doğru sarkıtmıştı. Gözlerini kapatmış ve başını hafif geriye yaslamış bir şekilde duruyordu. Tek gözünü açıp bana baktı ve sırıttı. Kaşlarımı kaldırıp “Burada ne işin var?” diye sordum. İç sesim ‘seni takip ediyor’ diye haykırıyordu. Omuz silkip “Buraya yakın bir bar var oraya gidiyordum. Seni görünce yanına geldim.” Diye açıklama yaptım. İnanmalı mıydım? Yüzünde yalan söylediğine dair hiçbir ifade yoktu ama profesyonel bir yalancıda olabilirdi. Diğer gözünü de açıp bana döndü. “İstersen sende gelebilirsin.” Diye öneride bulundu. Daha önce hiç bara gitmemiştim. İçki şizofrenliğim için iyi değildi. Nasıl bir zararı olduğunu ya da alakasını bilmesem de psikoloğum ve babam kesinlikle içmemem gerektiğini dile getirmişti. Tadını merak etmiyor değildim. Şu an fırsat ayağıma kadar gelmişti. Bir kereden ne olacaktı ki? İlk ve son kez içebilirdim. Oturduğum yerden destek alarak ayağa kalktım. Gülümseyerek “Gelmek isterim.” Diye cevap verdim. Kuzey’de gülümseyip oturduğu yerden kalktı ve yanıma gelip kolunu omzuma attı. “Çok eğleneceğiz!” Diye bağırdı neşeyle.
Yaptığım şey bir hata mıydı? Yoksa birçok hatanın başlangıcı mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Hayallerimin Arasında*
RomanceBir adım sonra hiçliğe karışacaktım. Bir adım sonumu belirleyecekti. Gözyaşlarım gözümden intihar ederken onlar kadar cesur olup o bir adımı atmak üzereydim "Dur!" sesini duymamla bir an da gelen cesaretim geri gitmişti. Arkama dönmedim ama hareket...