~20~ Acıya Adım Adım...

155 100 76
                                    

" Kurduğun her cümlede kendine biraz daha aşık etmek zorundamısın deli oğlan? "

" Senin akıl almaz güzelliğin sana her baktığımda beni sermest ediyor, ben bir şey diyormuyum? " Dedi yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirirken.

Ellerini tuttu Çağla'nın, ayağa kalkıp yürümeye başladılar yer, yön hesabı yapmadan. Onlar yan yanaydı şehir bir mucizeyle karşı karşıya kalmıştı ve geri kalan hiçbir şeyin önemi yoktu. Rüzgar tüm kırgınlıklarını, hüzünlerini beraberinde alarak esip geçti yanlarından, yıldızlar inadına parladı bu gece, ay biraz daha gülümsedi, geçici bir aşk değildi onlarınki basübadelmevtten sonra bile birbirlerinin kalmaya yemin etmişlerdi.

Leyla ile Mecnun'un aşkı onlara sirayet etmiş gibiydi, imkansız olduklarının farkında bile olmadan, imkansız kelimesini çıkarmışlardı lügatlarından.

Gün batıyor gök kızıla bürünüyordu, şehrin her sokağını dolaşmışlardı beraber. Rasgele geçtikleri sokaklardan sonra yine bir rastlantı olarak evin sokağına  yetişmişlerdi. Gün bitmiş,  güneş dünyaya veda etmişti. Evin kapısından içeri girdiklerinde mutfaktan gelen yemek kokusunun tüm eve yayılmış olması, Bora'nında en az Ceyhun ve Çağla kadar şikemperver olduğunu öne sürüyordu. 

Işıkların kapalı olması her ikisinin de dikkatini çekmişti,  salondaki yemek masasına yetiştiklerinde Çağla'nın gördüğü manzara gerçekten şaşırtmıştı. Onca emekten sonra masaya dizilmiş,  muhteşem kelimesini yetersiz bırakacak yemekler,  masayı saran gül yaprakları, ortama loş bir ışık dağıtan mum...

" Deli oğlan sen böyle davranmaya devam edersen ömrünün sonuna kadar başının belası olurum ben, sonra demedi deme.  "

" Olsana ya, ömrümün sonuna kadar başımın belası ol sen.  "

Konuşmalarına Bora'nın sesi ile ara verdiler
" Evet gençler bugün ki garsonunuz benim, her hangi bir isteğiniz olursa seslenmeniz yeterli onun dışında gece sizin.  " Kendisine çok yakışan çocuksu gülümsemesiyle cevap beklemeden mutfağa geri gitti.

" Bu çocuğuda kendine benzettin deli oğlan.  " Dedi gülerek.

" Evet,  alıştırıyorum yavaş yavaş, hadi bakalım denizkızı yemeğini ye.  Yemek yemedin bugün.  "

Onaylarcasına başını salladıktan sonra, tabağına konulan yemeği yemeye başladı. Bir yandanda onu seyrediyor ve bundan sonra hiç kimseyi onun kadar sevemeyeceğini düşünüyordu. Her zerresine aşıktı onun, gözlerinde kusursuz bir profili vardı, ona aşık olduğunu aldığı her nefesinde kendine itiraf etmeye yemin etmiş gibiydi. 

Yemek sona ermiş, günün yorgunluğu Çağla'nın yüzüne işlemişti. Çağla'nın yorgun olduğunu fark ettiğinden onu daha fazla yormak istemedi

" Çağla. "

" Efendim? "

" Yorgunsun gibi,  benim yüzümden uyuyamadın da bugün. Uyku vakti geldi ne dersin? "

" Çocukmuşum gibi davranma deli oğlan, iyiyim ben. "

Oturduğu yerden kalkarak ellerini uzattı ona
" Hadi bakalım yatağa.  " Dedi gülerek.

Israr etmenin faydası olmayacağını bildiğinden ayağa kalkıp kendisine verilen emre itaat etti. Çocukken uyumamak için babasına direndiği günleri anımsatmıştı Ceyhun'un bu tavırları, onun yanındayken yüzüne sebepsiz yere düşen gülümsemeyi seviyordu. Onu seviyordu, onun varlığını hissettiren herşeyi seviyordu.

İlk defa söz dinleyip itiraz etmeden yatağına uzandı, gerçekten çok yorulmuştu ama her saniyesine değmişti yorgunluğu. Yatağına uzanmasını bekleyen  Ceyhun battaniyeyi üzerine attıktan sonra alnından öperek konuştu

" Beni sakın bırakma denizkızı, sen gidersen yolumu kaybederim ben.  "

" Seni bırakırsam kendimi kaybederim deli oğlan.  "

Çağla'nın yatağının ucuna oturup onun uyumasını bekledi gülümseyerek. Uyuması için beklediğini fark ettiğinden fazla bekletmeden kirpiklerini birbirine kavuşturdu.

Kapanmış kirpiklerini seyretti bir süre,  nasılda özenle dizilmiş birbirlerine sarılmışlardı göz kapakları kapandığında. Altın sarısı saçları gecenin karanlığına inat parıldıyordu, dudakları eşsiz bir ressamın eşsiz kaleminden dökülmüş gibiydi. Gözlerinin önünde bir meleğin uyumasına şahit oluyordu, içini kaplayan duygular gözlerinden feveranlanıyordu.

Onu kaybedersem diye düşündü içinden, bunu düşündüğü andan itibaren ruhunda oluşan daralmaya mani olmak imkansız bir hal almıştı. Onu kaybetmek, güneşini kaybetmiş bir dünya gibi yok olmaya mahkum edilmekti. Onu kaybetmek, yeniden keşfettiği çocukluğuna veda etmek demekti. Onu kaybetmek,  kendini kaybetmekti.  Düşüncesi bile delirtmeye yetiyordu, bir anda bu düşünceye kapıldığı için kendine kızdı. Onu kaybetmeyecekti, kaybetmemeliydi.

Uykuya daldığından emin olduğu denizkızını yatağında bırakarak mutfağa gitti. Bora yapılacak olan işleri yapmış, kendisine kahve hazırlıyordu.

" Hayırdır abi, durgunsun? "

" Onu kaybetmekten çok korkuyorum. "

" Biliyorum, sen ona her baktığında gözlerinden okuyabiliyorum bunu. Sen neden böyle şeyler düşünüyorsun mutlusunuz ya işte.  "

" Saçma ama bilmiyorum,  ben uyusam iyi olacak. "

" Bence de. " Dedi kahvesini fincana dökerken.

İçine bir anda çöken garip hüzünün etkisinden kurtulmak için tam anlamıyla direniyordu. Ama düşünmeden yapamıyordu, eğer Çağla giderse iyiye dair ne varsa yitirecekti içinde. Eğer giderse, yaşama dair tüm ümitlerini kaybedecekti tek seferde. Eğer giderse, karanlığa mahkum olacak ve o karanlıkta yolunu kaybedecekti. Eğer giderse diye düşündüğü tüm cümleler bir düğüm olarak kaldı boğazında. Sebebini bile bilmediği bir hüzün yaşıyordu, düşüncelerinden kurtulabilmek için kendini yatağına sırt üstü attı.

Gecenin geç saatlerine doğru içini kaplayan garip hüzün onu terk etmeye,  uyku yavaş yavaş gözlerine çökmeye başladı. Saatlerdir beklediği uykunun kollarına bıraktı kendini,  uyku en güzel kaçış yoluydu.

Gece şehre bıraktığı koyu hüzünden utanmış, yavaş yavaş dünyayı terk etmeye başlamıştı. Güneş mutluluğun sıcaklığını hissettirmek istercesine önündeki bulutlara inat doğuyordu. Aradan geçen zamanlar birer birer ömürlerinden eksiliyordu,  ne garipti insanoğlu sonsuza kadar dünyada yaşayacakmış gibi ölümü hesap etmeden yaşıyordu.

Yeni gün insanlar için doğmuş, şehir günlük rutin hayatına başlamıştı. Israrla çalan telefonun sesiyle uyandı Ceyhun, arayan Boraydı

" Efendim. " Dedi uykulu bir sesle.

" Çağla uyandı mı? "

" Bilmiyorum daha yeni uyandım. Neden? "

" Çağlayı da al hastahaneye gelin. "

" Neden? "

" Çağla'nın tahlil sonuçları için. "

" Bora kötü birşey mi oldu? "

" Onur hocanın yanındayım, gelin bekliyoruz. "

Bunları söyledikten hemen sonra telefonu kapatmıştı, sesi buğulu geliyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu,  ardından defalarca aradı Bora'yı ama hiçbir aramasına cevap alamadı. Üstündeki battaniyeyi yere nasıl attığını bile bilmeden hızla dolaptan gömleğini alıp giydi. Odasının kapısını açtığında Çağla ile göz göze geldi.

" Bora bizi hastahanede bekliyor gidelim mi? "

" Bana da mesaj atmıştı yeni gördüm, olur gidelim. "

TÂRUMAR  (DÜZENLENİYOR-KİTAP OLACAK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin