***
" Ben de. " Dedi Ceyhun. Biraz buruk, biraz sessiz...
Yeşil gözlerine içerisinde kaybolmak istercesine bakarken konuştu Çağla :
" Deli oğlan... " Derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.
" Biz ölümlü olabiliriz ama aşkımız ölümsüz, bunu unutma olur mu? "Kelimeler bazı anlarda yetersiz kalıyordu, acı anlatılamayacak noktaya geliyor ve insan derin bir iç çekişten öteye gidemiyordu. İçinde ki onlarca savaşın ortasından kaçıp derin bir iç çekti ve ellerini tuttu Çağla'nın, yavaş yavaş yürümeye başladı. Bazen güneşin varlığı bile yetmiyordu insanın içini ısıtmaya, güneş yetmiyordu. Hayatın attığı sert tokatın rüzgarı üşütüyordu onları.
Üstelik daha bir çok sebep vardı üşümeleri için, kalpleri buz tutmuştu yaşadıkları karşısında, kalplerinin soğukluğu tüm vücutlarını kaplıyordu geçen her saniyede. Güvendikleri herkesin teker teker gidişlerini seyretmişlerdi, ayrılıklar soğuk olurdu ve onca ayrılığın ardından vücutları buz tutmuştu.Kaybetmeye alıştırmıştı hayat onları, yaşamak adına ayağa kalktıktan bir kaç saniye sonra hayatın tokatını yemeyi öğrenmişlerdi. Her acı çektiklerinde kalplerinin daha fazla ağrımayacağına inanmaya çalışıyorlardı ama unutuyorlardı : Acının sonu yoktu...
Yılların eskitmeyi beceremediği arabaya bindiler, " yoldaş " diyordu Ceyhun bu arabaya. Akıp giden zamanın ellerinden alamadığı tek şey bu arabaydı. Sükut yol boyunca eşlik etti onlara, onca kelimenin intiharından sonra konuşmaya cesaret edemiyorlardı. Kurdukları her cümlenin içinde kırgınlıkları saklıydı, konuşmak acıları ele vermekti ve onlar saklamaya yemin etmiş gibi inatla sessizliği davet ediyorlardı hayatlarına.
Üstelik sonu görünmeyen bir yolculuktu onların ki... Karanlığın hakim olduğu, acının hüküm sürdüğü, çaresizliğin had safhasına kadar yaşandığı bir yol. İkisi de yorgundu yaşadıklarından ve ikisi de kırgındı yaşayamadıklarından. Uçurumun kenarında attıkları her adım ürpertiyordu kalplerini, elleri kenetlenmiş bir şekilde geziniyorlardı hayatın ucunda. Yaşadıkları her an ölümle burun buruna olmasına rağmen gülümsemeye and içmişlerdi...
Ceyhun her zaman yaptığı gibi erken davranıp Çağla'nın kapısını açmıştı, bu kibar jest karşısında bir tebessüm hediye etti ve arabadan inerken konuştu Çağla
" Seninleyken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum, iyiki varsın. "" Ben seninleyken zamanın geçip geçmediğini bile anlamıyorum, sana hapsoluyorum Çağla, bundan öte duygu var mı? "
" En büyük korkum ne biliyor musun? " Uzun ve bir o kadar sık olan kirpiklerini birbirine kavuşturduktan sonra devam etti. " Karanlık denizimi aydınlatan, gözlerindeki yeşil mercanlardan uzak kalmak. Sensiz bir sonsuzluğu istemiyorum çocuk, bir gün sonsuz olacaksam eğer seninle olmalıyım. Sonsuzluğu hakkıyla yaşamak, yani seninle yaşamak istiyorum. Bahsettiğim şey ölüm değil Ceyhun. Ölüm sadece beden için geçerli bir eylemdir, ruh ölümsüzdür. Derdim seninle sonsuz olmak, herkes bilsin herkes duysun istiyorum aşkımızı. Ne zaman öleceğimi bilmiyorum ama bu yakın, hissediyorum. Şayet ölürsem ruhumun sende kalacağını bil istiyorum, sen benim solumsun, soluğum, sonum..."
Kurduğu uzun cümlelerin ardından, gözlerini yavaşça aldı Ceyhun'un gözlerinden. Ölümü konuşmayacaklarına dair verdiği sözü tutamamıştı. Ölümün kollarındayken ölüm yokmuş gibi davranmak imkansıza eş değerdi. Salona doğru yürümeye başladı.
" Bana ölüm deme, ölmeyeceksin anlıyor musun? Bak, izle ve gör. Seninle kurduğumuz tüm hayalleri teker teker yaşayacağız. Hayallerime bir tek sen yakışıyorsun denizkızı, onları kimsesiz bırakma. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÂRUMAR (DÜZENLENİYOR-KİTAP OLACAK)
Ficção Geralİmkansızların arasından sızıp hayatımıza giren ince bir sızıydı aşk... Uçurum kenarında ki insanların tek sığınağıdır aşk, Her şeyden, herkesten bir kaçış yoludur, Eğer kaybetmişsen, bir kez olsun en afillisinden kaybetmeyi göze aldıysan, hiç düşünm...