19.Bölüm

1.4K 140 34
                                    

19.Bölüm

Jack, Sınırların Olmadığı Bir Yerde

Burnumu gıdıklayan hava ve baş ucumda belirli aralıklarla bipleyen mekanik ses; bedende uyanmış hislerden önce farkına vardığım ilk şeylerdi. Elimi burnuma götürdüğüm anda gözlerimi yavaşça açtım, cılız olsa dahi kapalı kalmış gözlerimi acıtan bir ışık vardı. Gözlerimi acıyla kısarken parmaklarım burnuma takılmış plastiklere değdi. Biraz yoklayınca bunların solunum kanülleri olduğunu anlayıp elimi indirdim. Avucum yattığım yerin kalın kumaşını yoklarken gözlerimi etrafta gezdirmeye çalıştım. Hemen başımın yanındaki bipleyen makineyi kulak arkası yapabildiğimde boğuk bir homurtuya benzer bir sesi de algılayabiliyordum. Sanki çok uzaktan bir uçak geçiyormuş gibiydi.

Yattığım yer bir yatak değildi, genişçe bir sedye olmalıydı. Üzeri kaba bir çarşafla, benim üzerim de benzeri bir örtü ile örtülmüştü. Çıplak değildim, üzerimde beyaz tişört ve bir eşofman altı vardı. Sağ elimin işaret parmağına tansiyon aleti takılmıştı, sanırım bu nabzımı makineye taşıyordu. Aleti parmağımdan çıkardığım anda makine şiddetle ötmeye başladı. Ben de sonunda burada olmamı açıklayacak birinin gelmesini umarak beklemeye başladım.

Nerede olduğum ve ormandan sonra nasıl hayatta kalabildiğim soruları uyanışımın ardından zihnimi doldurmuştu. Bedende görmezden gelinemeyecek bir huzursuzluk vardı, belki de bunun nedeni kalbimin son kez attığını bilerek bilincimi yitirmemdi. Tanrı biliyor, o saniyede öldüğüme emindim. Şimdi burada uyanışıma bakılırsa paçayı yırtmıştım ama Martin'in beni öldürme girişiminin ardından neler olduğunu feci merak ediyordum. Nerede olduğumu henüz fark etmemiş olmam işleri normal görmemi sağlıyordu ama bir an sonra bulunduğum yer şiddetle sarsıldı. Deprem olduğunu düşündüm.

Sarsıntı bir saniye içinde yok olurken koşar adım yaklaşan sesleri duydum. Bir duvar dibindeydim, duvarda üç küçük pencere vardı. Gözlerimi pencerelere çevirdiğimde gelenlere bakmamış, onlar bana bakarken de pencerelere bakmaya devam etmiştim. Birisi "Jack?" diye sorduğunda bakışlarımı onlara çevirdim. Beyaz bir tişört giymiş adam tansiyon aletini parmağıma geçirince makine sustu. Bu adamı tanımıyordum. Bana gülümseyerek "Uyanmana sevindik, nasıl hissediyorsun?" diye sordu.

Yattığım yerde hızla doğrulunca zeminde yattığımı fark ettim, ayaklı bir sedyede değildim. Benim için yapılmış yerde yatıyordum. Adam yere çömeldiği için onun yüzünü görüyordum ama diğeri ayakta olduğundan sadece bacaklarını görebiliyordum. Üzerinde görevdeyken giydiğim gibi siyah üniforma pantolonu vardı. Başımı kaldırdım.

Martin'le göz göze geldiğim anda burnumdaki kanülü çıkarıp ayağa fırlamam bir oldu. Onu yakasından tuttuğum gibi bir metre arkasındaki duvara iterken yüz ifadesi hiç değişmemişti. Fılayınca makine yeniden ötmeye başlamıştı. Martin'i sarsıp "Bana saldırdın!" diye bağırdım. "Öldürmek istedin!"

"Senin hayatını kurtardım beyinsiz," diye aynı ses tonuyla karşılık verdi. Ellerimi itip kendini kurtarırken bulunduğumuz yer yine sarsıldı. Martin eliyle tavandan destek alırken ben tutunamayıp yere düşmüştüm. Düştüğüm yerde başımı kaldırıp ilk kez gerçek anlamda etrafıma bakındım.

"Hangi cehennemdeyiz?" diye mırıldandım şaşkınca.

"Uçakta," dedi Martin, yakasını düzeltirken memnuniyetsiz bir şekilde konuşmuş ve bakmıştı. Gözlerim uçağın duvarlarında ve pencerelerinde gezinirken az önce yattığım yere baktım. Yere serilmiş battaniyeler ile yatak oluşturulmuş ve tıbbi malzemelerde yanıma bırakılmıştı. Uyandığım anda hastane sandığım yerin bir uçağın köşesi olduğunu anlayınca gözlerimi kırpıştırdım. Ellerimi başıma götürürken doktor olduğunu tahmin ettiğim adam elini uzattı.

Beden Hırsızı (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin