24.Bölüm

1.3K 129 34
                                    

24.Bölüm

Jack, Washington

Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kaç saat geçmişti, kaç saattir uyuyordum? Alicia'ya ne olmuştu bilmiyordum. Bildiğim tek şey beni bayılttıkları ve siyahın içinde uyanmamdı. Bileklerimdeki kelepçeler beni oturttukları masaya bağlıydı. Başımdaki çuval gitmişti ama bulunduğum yer zifiri karanlıktı. Ellerimle masayı tarayıp ayağa kalkmayı denedikten sonra doğrulamadığımı görüp geri oturdum. Kelepçeler zincirlerin ucunda olduğu için yerimden kalkacak kadar hareket imkanım vardı ama bu hiçbir işe yaramıyordu. Canlı tutmayı başardığım minik umudum içeri gireceklerin Martin ve Dylan'ın adamları olmasıydı, o zaman mantıklı bir açıklamaya kavuşabilirdim. Bekliyordum, beklemeye devam ediyordum ama yakın bir zamanda son bulacağa benzemiyordu. Başımı masaya dayayıp kötü ihtimalleri görmezden gelmeye çalışarak uykuyu bekledim.

Dalıp dalmadığımı bilmiyordum çünkü uyanmış olsam bile zifiri karanlığın içinde oturmak algımı yerle bir ediyordu. Çarpan kapı ile irkildiğim anda başımı kaldırdım. Boynum tutulmuştu ve vücudum odanın serinliği yüzünden buz kesmişti. Üzerimde beni aldıkları anda giydiğim pantolondan başka bir şey yoktu. Ayaklarım ve üstüm çıplaktı. Başımdaki ağrı hafif ama rahatsız ediciydi. Tepemde bir ışık yandığında inleyip ellerimi gözlerime kapattım. Karşımda bir sandalye çekildi ve masaya iki bardak konuldu. Suya yakın olmak bana iyi hissettirirken geleni görmek için ellerimi yavaşça aşağı çektim. Mavimsi ışık masanın üzerinden vuruyor, benim ve karşımdaki kadının yüzünü aydınlatıyordu. Odanın geri kalanı karanlıktı.

Elimi bardağa uzattığım anda benden önce davranarak bardakları kendi önüne çekti. Kadına sinirli bir bakış atıp arkama yaslandım. Sarı saçlarını sıkıca toplamış, genç bir adındı. Yüzü kirece yatırılmış gibi düz ve soğuktu. Bunca zaman hislerle, irade göstermediğim anlarda davranışlarla kendini belli eden Jack Cameron neden şimdi bir yerlere saklanmıştı? Bu anlarda bedende bir işaret görürdüm; bir his, düşünce ya da kodlar gibi. Oysa şimdi tamamen yalnız olduğumu hissedebiliyordum.

"Saat kaç?" diye sordum. Bir an bana soruları onun soracağını söyleyerek patronluk taslayacağını sandım ama kadın kolunu kaldırıp saatine bakarak "Sabah, beş," dedi. Alicia ile bir motel odasında olmamın üzerinde yalnızca üç saat geçmesi mantıklı değildi. Daha fazla zaman geçtiğini hissedebiliyordum. Öyleyse yirmi yedi saattir tutukluydum.

"Ben özel ajan Miranda Bell. Seni sorgulamakla görevliyim." Kadın önündeki dosyayı açarken dikkatle baktım. Heyecanlıydı. Gizlemeye çalışıyor ve soğukkanlı görünmek istiyordu ama hissediyordum. Benim gibi bir vakayı elde edebildiği için, belki meslek hayatında onu heyecanlandıran özel suçlulardan olduğum ve karşımda olduğu için işini iyi yapmak istediğini görebiliyordum. Bu bana gücün bende olduğunu düşündürdü. Hikayemi merak ediyorlardı ve bir şeyler öğrenmek istiyorlardı. Onlara hiçbir şey vermeyecektim. Veremezdim.

"Üzerinden kimlik çıkmadı ama adının Damon Mitchell olduğunu biliyoruz. Bunu doğrular mısın?" Sessiz kalıp ona bakmaya devam ettim. Ellerini masanın üzerinde birleştirdi, avuç içleri kapalıydı. "Pekala, Damon," dedi geriye yaslanarak. "Odanın dışında ülke çapında görev alan kuruluşların ajanları, özel ajanlar, uluslararası örgütlerin yetkinleri var ve hepsi seni sorgulamak için bekliyorlar. İşi uzatmayıp bana anlatmaya başlarsan her şey senin için daha rahat olur. Seni temin ederim, konuşacaksın. Ve onların konuşturma yöntemleri daha ağır olacak."

"Sana konuşmayacağım," dedim. Birkaç bilgi vermem onu amirleri arasında gözde yapabilirdi, bunun için yanıp tutuşuyordu ama bilgi verme lüksüm yoktu. Her şey iç içe ve birbirine bağlıydı. Ağzımdan nelerin çıkmasını bilecek kadar profesyonel değildim ve ucu Kurum'a çıkarsa herkesi tehlikeye atardım. Benden ne öğrenmek istiyorlardı? Bunu açıkça sorması gerekiyordu yoksa sınırları çizemezdim.

Beden Hırsızı (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin