Karan...
"Alper iyi kapak yedin ama." dedi Barlas kahkalarını sanki tüm kampüse duyurmaya çalışıyor gibi. Bakışlarımı yeni kızın üzerinden çekip, Alper'e diktim. Yüzü kızarmış bir şekilde yumruğunu sıkıyordu.
"Ben gösteririm ama o kıza gününü!" dedi tam yanımdan hiddetle geçecekken. Kolunu anında tutup, bana bakmasını sağladım.
"Uğraşma Alper. " dedim, düz bir tonda. İlgimi çeken birşeyler vardı bu kızda, bir türlü anlamlandıramadığım.
"Sen ne diyorsun Karan..? Kız hem suçlu, hem güçlü. Haddini bildirmek lazım!" dedi kolunu elimden kurtararak.
"Suçlu değildi! Ayrıca ona bulaşırsan beni karşında bulursun." dedim ağzımdan çıkanları yeni idrak ederek. Gerçekten neden bahsediyordum... Yüzündeki sert mizac alaycı bir ifadeye bürünmüştü.
"Ciddi misin sen?" dedi aynı tavrına istikrarlı bir şekilde devam ederek.
"Hayır yani ben anlamıyorum. Daha geleli 2 gün olmuş. Hangi ara bu kıza-... " dedi ve susturdum."Birşey olduğu yok. Sadece haklı olan oydu, hepsi bu kadar. Sende uzatma artık. "
Baş doğru bir adım atıp, konuşacağı sırada Barlas öne atıldı. "Tamam gençler sakin olun. " dedi ve bizi birbirimizden ayırdı."Neyse, ben derse giriyorum. " dedim yanlarından hiçbirşey deme gereği duymadan ayrılarak. Kafam karma karışıktı gerçekten.
Onu gördüğüm an, nedensizce araştırma isteği doğuyordu içimde. Kalbim ritimlerini zorluyor, hissetmediğim duyguları bana tatdırıyordu.Ortak dersimizin olduğu, (İngilizce dersi) anfiye doğru ilerledim. Başım aşağıdan, dümdüz ilerliyordum. Telefonumdan yükselen mesaj bildirim sesiyle, cebime sıkıştırdığım telefonu yerinden çıkardım. Barlas'dan bir mesaj vardı.
Gönderen; Barlas
Gerçekten neyin var? Bunu ders çıkışı konuşacağız.
Yazıyordu. Yakınımdaki insanlar bile benim farklılığımdan haberdar iken benim bunun sebebini bilmiyor olmam ne kadar ironiydi.
Binanın içine giriş yapıp, anfinin önüne geldim. Kafamı yukarı doğru kaldırıp, kendime gelmeye çalıştım. Derin bir nefes çekip, içeri girdim.
Dersi anlatmakta olan hocamızın, görüş alanına girişimle; "I'm sorry Ne.Daniel. (Özür dilerim Bay Daniel.) " dedim ve onu gördüm. Yanında oturan kıvırcık, kumral saçları ve kahverengi gözlü bir çocuk vardı.İçimde alevlenmeye başlayan kıvılcımlarla iç sesime uyup, hemen arkalarına oturdum. Benim yerime geçmem ile Mr.Daniel derse, devam etmişti.
Bakışlarımı yeni gelen kıza dikip, onu inceledim. Yanındaki kıvırcık salata, ona birşeyler anlatıyor, oda umursamazca dersi dinliyordu. Pek de umursamışa benzemiyordu, derken...
"What are you talking about? (Ne konuşuyorsunuz orda?)" dedi Mr. Daniel.
"Hiç birşey, sa-..." dedi ve Mr. Daniel lafını keserek devam etmesini engelledi.
"Do not speak Turkish! Do you understand me? (Türkçe konuşmak yok! Anladın mı beni?)" dedi ve devam etmesini bekledi. Ellerini göğsünde kavuşturmuş, devam etmesini bekliyordu.
"Yes. (Evet)" dedi durakladı "I only asked how the birds are flying. (Sadece kuşların nasıl uçtuğunu konuşuyorduk. )" dedi. Sınıftan yükselen kahkaha sesiyle çarpık bir gülümseme sergiledim.
"Shut up! (Kapa çeneni!)" ardından hiddetle "Get out! (Çık dışarı!)" dedi. Gülümsemem git gide genişliyordu. Ta ki yeni gelen kıza yaklaşıp;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Ve Beyaz
ActionKalbini aşka mühürlemiş bir insan, aşık olabilir miydi? Bence olamazdı... Peki ya içinde oluşan bu kıpırtılar neydi? Başını döndüren, dünyayı durduran. Kalbini yerinden oynatan, karnında kelebekler uçuşturan. Bu hissettiklerinin tanımı neydi? ...