Karan'dan;
Evde oturmuş uzun zamandır aksattığım derslerim ile uğraşıyordum. Arya'yı evine bıraktıktan sonra kafamı dağıtmak için başka bir yol bulamamıştım.
Tam kendimi kaptırmış bir halde devam ederken çalan telefonum, bir şeyin habercisi gibiydi. Çünkü çalan bu telefon göreve giderken kullandığım telefonumdu. Hızla yerimden kalkıp, komidinin çekmecesine sakladığım telefonu çıkardım. Durmaksızın çalıyordu. Bu iyiye işaret değildi. Hızla elimde telefonu kavrayıp, açtım."Alo.'' resmi olduğuna emin olduğum sesim duygularımdan ödün vermeyecek tondaydı.
"Siyah. Evden hızla çık ve dediğim adrese git. Acil! Vakit kaybetmeye zaman yok..!" babamdan çıkan bu endişeli ses eşliğinde yapmamam gereken birşeyi yaptım. Görevimi sorguladım.
"Ne oldu?"
"Siyah..! Oyalanmayı bırak. Beyaz bir yanlış yapıyor..! Düzeltmen gerek."
"Patron ne oluyor?" adının yanında tehlikenin geçmesi az da olsa içimi titretti.
"Karan! Beni delirtme! Çık evden dediğim adrese git. Ayrıntıları mesajda yazarım...'' babamın ani çıkışı beni git gide korkutuyordu. Ne yapmış olabilirdi ki? Neden başı beladaydı?
Hızla silah deposuna inip, her zaman hazırda tuttuğum çantamı elime aldım. Garaja inip, arabaya atladım. Ardından yan koltukta yükselen mesaj sesi aksiyon filmlerini aratmıyordu.
Ahmet Varsoy'un kızının üstüne kayıtlı bu eve git. Beyaz orda. Maskesi yanında yok. Dikkatli olmalısın... Adres aşağıda yazıyor.
..... Yolu üzerinde ki .... Yerde.
Hızla otobana girip navigasyon cihazından yolu bulmaya çalışıyordum. Bu yol benim 2 saatimi alacak gibi görünüyordu. Elimden geldiğince daha hızlı gitmeye çalışıp süreyi yarıya indirmeye çalıştım. Ne yapmıştı bu kız?
...........................
Ana yollun kapalı olmasından dolayı, ara yollardan birine girmek zorunda kalmıştım. Sonuç ise tam bir fiyaskoydu! Ne kadar harika öyle değil mi?(!)
Tekmeleyerek indiğim arabadan, orman yoluna saparak yürümeye başladım. İlerde bir hareketlilik vardı. Ağaçların arkasında saklanarak izlemeye başladım. Kızıl saçlı, orta boylu bir kız yüzü bana dönük bir şekilde koşuyordu. Bana ne kadar tanıdık gelse de, şuan onu aklıma getirmek istemedim. Belkide o kişinin Beyaz olmasını istemedim.
Arkasından yavaş yavaş ilerleyerek takip etmeye başladım. Şuuru yerinde bir şekilde yürüdüğünden de emin değildim. Dengesiz hareketleri ve düzensiz nefes alış verişleri ağladığını belli ediyordu. İlerlemeye devam ederken bir yerde durup önüne bakmaya başladı. Baktığı taraf buradan ne kadar çok belli olmasa da tahmin edilemeyecek kadar zor değildi. Karşıda ki eve doğru bakıyordu. Bu Beyaz'dı.
Yanında ki ağaç kavuğuna yaklaşıp elimle ağzını kapadım ve kendime doğru çektim. Gözlerim istemsizce kapanmış önümde ki manzarayı hazırlıksız, beklemeye başlamıştı. Nefes alış verişleri bir santim mesafe kadar yakın, bakışları gözlerim kapalı iken bile derimi yakıp geçecek kadar yakıcıydı. Hesap soran bir ifadesi vardı. Göremesem bile biliyordum. Hissediyordum...
Ağır harekertlerle gözlerimi açtım. Gördüğüm görüntü tam tamına bir yıkımdı. Karşımda görmeye aşina olmadığım bir yüz ve ifade vardı. Bu Arya'ydı.... Ellerim siper ettiğim dudaklarından, bir yaprak misali düştü. Emin olmak istercesine dudaklarımdan dökülen isim ise olayın tuzu biberi idi.
"Beyaz?"
"Siyah senin ne işin var burda?! Yerimi nerden öğrendin?!" sinirden saçlarına yapışan ellerini, narin hareketler eşliğinde indirdim. "Kuralları çiğnedin, beni görmemen, yanımda olmaman gerekiyordu." konuşmaya devam ediyor, konuştukça fark etmeden ağlıyordu. Göz yaşları ise birer çiğ tanesi gibi buz tutmuş yanaklarından, dudağının kenarına doğru yol alıyordu. Birer birer döküyordu incilerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Ve Beyaz
ActionKalbini aşka mühürlemiş bir insan, aşık olabilir miydi? Bence olamazdı... Peki ya içinde oluşan bu kıpırtılar neydi? Başını döndüren, dünyayı durduran. Kalbini yerinden oynatan, karnında kelebekler uçuşturan. Bu hissettiklerinin tanımı neydi? ...