Geç gelen bir bölüm oldu fakat son iki bölümün içime sinmemesi ve diğer kitaplar için kapak yapmaya çalışma çabalarım sizden uzaklaştırdı. Belki büyük bir kitlem yok yada şuan yazdıklarım bile okunmayacak ama olur da okuyan olursa sizlere en iyisini yazmak için ve o karakterlerin yaşamlarında ki heyecanı benimle birlikte yaşamanız için uğraşıyorum. Hep acıklı bölümler, karşılıksız hislere sahip bölümler okuduk. Belki de artık işler değişmiştir...
İyi okumalar pasif okurlarım benim. Size bundan sonra böyle hitap edeceğim anlaşılan. :) ;)
ARYA...
Anlamsız bir yemek ve toplantı için yapılan bunca hazırlık miğdem de hazımsızlık hissi yaratıyordu. Bunda ki tek etken yemeğin gereksizliği değildi tabi ki. İki seneye aşkın süredir görmediğim o sima huzursuz ediyordu. Tipik hareketleri, bakışları... O gün fark edemesem de tek değişime uğramayan bana karşı tavırları ve dik dik olan bakışlarıydı. Edward, bende buraya ilk geldiğim zamanlardan kalan kara leke ve beceriksizliğimin sonuçlarından başka hiçbir şey ifade etmiyordu.
"Hazır mısın bakalım?" kapının ardından kafasını uzatan Ilgın'a doğru yöneldim. "Üzerin biraz ince olmuş sanki. Burası Türkiye gibi değil unuttun mu? Havası çarpar adamı..." tebessüm ederek, yanından geçtim. Arkamdan geldiğini merdivende çıkan tok sesten dolayı anlayabiliyordum. Bende bıraktığı izleri bir zamanlar ne kadar ağır olsa da, çok güzel bir şehirdi.
"Sorularımı cevapsız bıraktığın zaman ne kadar sinir oluyorum sana, tahmin edebiliyor musun?" durdum ve ona döndüm " Korkma, ben iyiyim. Ayrıca burası unutulacak gibi bir yer değil... Her neyse. Hazır iseniz ben oğlanlara haber vermeye gideyim?" dedim. Kafasını olumlu anlamda salladığı anda dışarıya adımımı attım. Çıktığım iki katlık merdivenden sonra uzun zamandır antreman yapmadığım, aklıma geldi. Nefesim eskisine göre düzensizdi. Kapıya tıklayıp, aralanmasını bekledim. Soluklanmak için elimi dizlerime götürdüğüm sırada kapı aralandı. Önümde bir çift ayakkabı, ardından spor olmasına nispet şık bir pantolon, gömlek ve o. Saçları ise ne dağınık, ne de kusursuzdu. Durgun görünüyordu. Dünyada ki insan topluluğunda ki kimse kusursuz değildi ki, bizler olalım.
"Önemli birşey mi oldu? Soluksuz kalmışsın..."
"Yok, hayır. Sadece hazır olduğumuzu haber vermek istedim. Arabalar gelene kadar bir süre beraber gitmemiz gerektiğini söylemişti de babam." dedim. Anlayışla başını sallayıp, içeri seslenmeye gitti. Kapı açılmadan önce bu kadar çok ne kalbim çarpıyordu, ne de nefesim bu kadar düzensizdi. Ne olmuştu ki şimdi bana?
"Arya bu durumun sende farklı bir etki bıraktığını düşünüyorum. Belki sana bunları söylemek Deli doktoruna düşmezdi fakat, ben senin ondan hoşlandığını düşünüyorum." dedi bay bardak altı gözlüklü doktor. Evet ona bu ismi takmıştım ve Londra'ya gitmeden önce onunla konuşmak için yanına gitimiştim.
"Bu doğru. Ne kadar ondan ilk zamanlar haz etmesem de iyi hoş bir çocuk olduğunu bende düş-..." lafımı kesti.
"Benim bahsettiğim öyle bir durum değil. Yani fiziksel anlamda değil. Sen, bence bu çocuğa aşık oluyorsun. Şuan tıbbi anlamda bunun farkında olmadığını düşünüyorum, sana bunları sen fark etmeden de söylemem doğru değil ama sana iyi geliyor. Bunun farkındayım. O sana iyi gelebilir. Ben bundan eminim. "
"Bizde hazırız. Gidebiliriz."
"Efendim?
"Hazır olduğumuzu söyledim. Çıkabiliriz" anlayışla başımı aşağı yukarı sallayıp, deli doktorun dediklerini bir süre düşünmek için yanından uzaklaştım. Az daha yanında duracak olursam eğer, kalp atış seslerimi duymasından endişe duyacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Ve Beyaz
ActionKalbini aşka mühürlemiş bir insan, aşık olabilir miydi? Bence olamazdı... Peki ya içinde oluşan bu kıpırtılar neydi? Başını döndüren, dünyayı durduran. Kalbini yerinden oynatan, karnında kelebekler uçuşturan. Bu hissettiklerinin tanımı neydi? ...