12.Bölüm

45 11 0
                                    

"Arya iyi olduğuna emin misin? Yüzün sararmış. " dedi tepemde yankılanıp duran bir ses.

"Evet. " dedim kim olduğunu tahmin edemesemde, kızlardan birinin olduğunu düşünerek. Başımı avuçlarımın ortasına alıp ovalıyor, gözlerim kapalı sabahtan beri geçmek bilmeyen bu baş ağrısıyla uğraşıyordum. Şakaklarımdan başlayıp beynimi talan eden bu ağırı, sanki biri bıçakla kafamı karıştırıyormuş hissi uyandırıyordu.

"Doktora gidebiliriz. " dedi varlığını tekrardan belli eden, tanıdık ses. Kafamı masanın üzerinden kaldırıp, karşımdaki ela gözlerin sahibine çevirdim. Meraklı, endişeli bakışlar eşliğinde yüzümün herbir zerresini ezberlemeye çalışırmış gibi beni inceliyordu. Aa, bizim kızlardan biri değilmiş.

"Beni öyle tuhaf tuhaf incelemeyi keser misin!? Rahatsız oluyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Beni öyle tuhaf tuhaf incelemeyi keser misin!? Rahatsız oluyorum. " dedim geçiştirerek. Rahatsız olmanın dışında, tuhaf hissettirmişti.

"Peki. Ben sana bir su alayım o zaman. " dedikten sonra yanımdan uzaklaşıp, kantinde sıraya girdi. Bir gözüyle hala beni incelendiğini tahmin edebiliyordum.
Kafamı tekrardan masaya koyup, düşünmeye başladım. Nasıl bulaştım ben bu işe.
Tabi ya, dil dersi yüzünden. Lanet olası hocanın verdiği proje sonucu belli başlı eşleşmeler yapılmış, bana da ukala arkadaşları olan, basketçi çocuk düşmüştü. Zaten oldum olası grup çalışmalarından nefret etmişimdir.

"Suyun." önümde duran pet şişeyi kavrayıp, dudaklarıma götürdüm. Çölde kaybolup da vaha'ya kavuşmuş derviş gibi hissediyordum kendimi. Yudumladıkça, yudumluyordum...
"Hadi kalk. Sen iyi değilsin. Seni bırakayım." başımı güçlükle kaldırıp, kehribar olmuş gözlerine baktım.

"Gerek yok. Ben zaten arabam ile döneceğim. Yarın çalışmaya devam ederiz." sandalyede asılı duran ceketimi ve çantamı aldıktan sonra dışarı çıktım.

🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿

Evin önünde dikilmiş, açılmayı bekleyen kapıya sinirle bakındım. Bir türlü başımın dönmesini engelleyemiyor, anahtarı kapı deliğine geçiremiyordum. Sinirle anahtarı yere fırlatıp, dizlerimin üzerine çöktüm. Bu kadar şiddetli bir baş ağrısı geçirmeyeli o kadar zaman olmuştu ki. Hatta nerdeyse o olaydan sonra hiç olmamıştı.

''Yardım etmemi ister misin?'' ellerini önüme uzatmış olan kişiye çevirdim bakışlarımı. Hey cidden mi?! Beni mi takip etmiş o?

''Senin burada ne işin var? Beni mi takip ettin.'' sıcacık ellerinden destek alarak ve biraz da yalpalayarak ayaklandım.

''Seni kötü görünce başına birşey gelmesinden korktum. Özür dilerim.'' hala tutmakta olduğu ellerimi ellerinden ayırıp anahtara bakındım. Yerde bulamıyordum. ''Anahtarları yere öylece fırlatmamalısın. Kaybolabilir... '' ukala tavırlarına göz yumup, görmezden geldim. Şakaklarımı ovalayıp kapıyı açmasını bekledim.

''Geçebilirsin prenses.''

''Bana bir daha prenses deme!!'' ani çıkışım karşısında şaşırmış, hatta afallamıştı. Ama bunu yapmamalıydı... Bu kelimeleri benim için sarf edecek olan kişi o değildi. Zaten o da artık yanımda olamazdı ya...

Siyah Ve Beyaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin