Özledim

424 28 43
                                    

3 Ay Sonra

Adımlarımı sayıyordum. Nedenini ben de bilmiyorum. Genelde canım sıkkın olduğu zaman veya üzgün olduğum zaman yapardım bu hareketi. Toprak yolda ilerlerken ayakkabılarıma yapışan çamura aldırmıyordum. Ya da aldıramıyordum. Beynime nüfus eden düşüncelerden kaçamıyordum. Ne kadar kaćmak istesem de. Dikkatimi dağıtan seylerdendi aslında yağmur. O bile yardım edememişti bana. Beynimdeki düşünceleri bir kenara atamıyordum. Yağmur daha yeni dinmişti oysa ki. Yağmur sonrası toprak kokusunu içime çekiyordum bilinçsizce. Belki de yapabildiğim en iyi şey bu olmuştu.Ya da tek şey.   Gülüşü aklımdan gitmiyordu. Gözlerimi ne zaman kapatsam yine o gülüşü gözümün önünde canlanıyordu. O güzel gülüşü bile insanı mutlu edebilir rahatlıkla. Aklıma kazınmış çıkmıyordu gülüşü. Zaten çıkartmak isteyen de kimdi ki. Onun o güzel gülüşünü hafızamı kaybetsem bile hatırlamak isteyeceğim şeylerdendi. Kahkahası kulaklarımda yankılanmaya başlamıştı bile. Saçlarının en ufak bir rüzgarda dans etmesi benim için doyumu olmayan tek manzaramdı. Bana sevgiyle bakmasını özlemiştim. O güzel gözlerini özledim. Narin ellerini... Hayatım boyunca kulaklarımda yankılanacak olan sesini özledim. İlerliyordum. Ellerimi ceketimin içine koyup ilerlemeye devam ediyordum. Buraya ne zaman gelsem siyah giyinirdim. Zaten ruh halime göre giyinmek alışkanlık olmuştu Marinette sayesinde. Demir kapının önünde durup etrafa bakmaya başladım. Yine sessizdi. Yine çaresiz bir soğuk ele geçiriyordu bedenimi. Elimi ceketimin cebinden çıkarıp demir kapıyı yavaşça ittim. Kapı gıcırtılı bir sesle açılırken ben yine yürümeye başladım. Evet mezarlıktaydım yine...

Mezar taşının önün gelince toprakta gezdirdim elimi yavaşça. Yumuşaktı yine. Sanki onun ellerine dokunurcasına okşuyordum toprağı. Özlem gidermeye çalışıyordum belki de.  Çok özlüyordum. Bu özlem hiç bitmeyeceğini bildiğim halde onu bekliyordum. Bazen rüyalarımda. Yüzünü her gördüğümde ya da gördüğümü sandığımda göz yaşlarımın akmasına izin veriyordum.  Elimi cebime atıp küçük bir paket çıkardım. Bir süre pakete baktıktan sonra konuşmaya başladım yüzüme hüzünlü bir tebessüm yerleştirerek.

-Bak ben geldim. Çok özledim seni. Bu gün ne oldu biliyor musun?  Babamla barıştık. Babamın yanına gidip konuştum. O da affetti beni. Tabi o da benden özür diledi. Baskı uygulamayacak artık. Sadece arada beni ziyarete gel özletme kendini dedi bana. Sonra da konuşup sohbet ettik. Ara sıra babamın evinde kalacağım. Eminim sen de sevinmişsindir. Bu arda sana bir şey getirdim.

dedim elimdeki kutuya bakarak. Kutunun kapağını açıp içindeki tohumlardan bir tanesini elime aldım ve mezar taşına doğru tutup sallamaya başladım.

-Bak tohum. Lale dikeceğim buraya. En sevdiğin çiçek. Seni tarif eden zarif ve kırılgan bir çiçek. Keşke burada olsan da bahçeme beraber dikseydik bu çiçekleri. Hem eğlenirdik birlikte. Ben bu çiçeklerden kendi bahçeme de dikeceğim. Ne zaman bu çiçeği görsem aklıma sen geliyorsun. Rüyalarımda benimle konuşuyorsun ama yinede özlüyorum seni. Hatırlıyor musun? Ben hasta olduğum zaman ne kadar da telaş yapardın. Sadece grip olduğum zaman bile her bir öksürüğüm için bana nasıl davrandığını unutmadım. Aslına bakarsan senin benimle ilgilenmen çok hoşuma gidiyordu. İtiraf etmeliyim ki bazen hasta numarası yaptığım doğru.

dedim. Elime bir kaç tane tohum çıkararak toprakta küçük delikler açmaya başladım. Her deliğe ikişer tane tohum koyduktan sonra da tohumların üzerini toprakla kapattım. Tekrar konuşmaya başladım içinde hüzün bulundurduğum sesimle.

-İkiser tane koydum tohumları. En azından bu küçük tohumlar yalnız kalmasın. Benim gibi yalnızlığı tatmasınlar. İsteyerek veya bilerek gitmediğini biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Senin ben bırakıp gittiğin gerçeğini değiştirmiyor. Her gün aynı özlemle kalkıyorum yatağımdan. Unutamıyorum varlığını. Sevmiyorum diyemiyorum. Kırgınım da diyemem. Sadece beni bırakıp gittiğin için bir hüzün taşıyorum içimde. Her gün özlüyorum. Her gün başkalarının yüzünde senin yüzünü ne kadar görmek istesem de bir yandan da istemiyorum. Seni her görüşümde ağlamaya başlamaktan nefret ediyorum. Ama nefret etmek de istemiyorum. Yeniden seni istiyorum. Şu toprağı ellerimle kazıp seni çıkartmak istiyorum. Yeniden yaşamanı istiyorum. Ben her şeyi senden öğrendim. Tatlı gülümsemenden ve bana olan ilginden sevgiyi, üzüntüyü, hüznü, nefreti be adını bilmediğim bir sürü duyguyu yaşattın bana. Beni bırakmaz dedim, bunu bana yapmaz, yapamaz... Ama gittin... Beni burada bırakıp gittin! Neden bilmiyorum ama kızamıyorum sana. Bağıramıyorum... Sana bağırmaya çalıştıkça içimde oluşan özür dileme isteğine karşı gelemiyorum. Sevgin nefretimi yeniyor. Nefret edemiyorum... Tek yapabildiğim burada ağlamak.

dedim. Konuştukça boğazımda bir yumru oluşuyordu. Sanki bedenim konuşmayı reddediyordu. İçimdeki hüzün beni ele veriyordu. Kızarmış gözlerime inat dökülüyordu göz yaşlarım. Nefretime inat büyüyordu içimdeki sevgi. Nefret etmekten bile nefret edecek duruma gelmiştim.
( o nasıl oluyo???) Sevgisiyle yaşıyordum belki de. Yavaşça ayağa kalkıp mezar taşına bir kez daha dokundum.

-Bence bu günlük yeterince ağladım. Daha fazla duygusala  bağlamadan ben gideyim.

dedim yanagimdan süzülen göz yaşını elimle sildim. Yüzüme hüzünlü gülümsememi yerleştirdim. Son kez mezar taşındaki yazıya baktım.

ELİENOR AGRESTE
1986 - 2015

-Hoşçakal anne. dedim ve evime yürümeye başladım.

Bölüm sonuuuu...
Marinette sandınız değil mi? Yarım saat boyunca Fransız isimleri araştırdım. Bu isim hoşuma gitti.
Elienor türkça anlamı ışık demekmiş.

Kısa oldu ama sınav haftası nedeniyle kapalıyız.😂... Tamam kötü espiri vurmayın...

760 kelime olmuş.  Yorumlara açığım. Elimden geldiği kadar yb yazacağım.

Benim olduğumun aksine sağlıklı kalın...

Adrianette ( Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin