Eşsiz...

377 19 10
                                    

Medya!!!

Burnuma gelen eşsiz bir koku...

Belki de dünyada olamayacak kadar güzeldi. Kapalı göz kapaklarım ardından ruhuma işleyen bir rüzgar eşlik ediyor, alıp götürüyordu uzak diyarlara. Biraz tuzlu su gibi kokuyordu. Beynimde yankılanan uçsuz bucaksız bir okyanus, ve o okyanusdan gelen dalga sesleri...

Biraz yasemin çiçeği gibi kokuyordu. Büyük bir bahçede, etrafımda türlü türlü çiçeklerin olduğu rengarenk bir görüntü düştü aklıma. Her bir adımımda rüzgarla birlikte savrulan çiçeklerin renkli yaprakları huzurdu. Kokuyu bana doğru taşıyan hafif bir esinti de mutluluktu benim için.

Biraz soğuktu bu koku. Estikce içini titreten bir his oluşturuyordu. Ama doğaldı, ferahtı. Esen rüzgarın keskinliği iliklerine kadar işliyordu. Ama mutluluk veriyordu. İnsanın kalbini hızlandıran bir çoşku barındırıyordu. Oradan oraya koşmak, haykırmak istiyordu insan.

Biraz toprak kokuyordu. Hani yağmurdan sonra etrafa yayılan eşsiz bir koku olur ya. İşte ondandı bu. Toprak emdikçe yağmur sularını, bırakıyordu havaya eşsiz kokusunu. İçinde oluşan huzur taneleri katlanarak büyüyordu. İnsanın içinden gözlerini kapatıp teslim olmak geliyordu bu kokuya.

Gözlerimi açıp bakmak istedim kokusu bile bu kadar eşsiz olan kıza. Ağır göz kapaklarım işimi zorlaştırıyordu ama pes etmeyecektim. Gözlerime batan küçük iğneler vardı sanki. Gözlerimi araladığımda ise daha gece olduğunu anladım. Kuruyan boğazım bir damla su için yalvarırken bedenim de bu kokuyu terk etmememi söylüyordu. İkileme düşmüştüm. Bu kokudan ayrılmak istemiyordum ama sabahı beklersem boğazım ağrıyacaktı. Benim için endişeyle bakan mavi gözleri tahmin edebiliyordum şimdiden. İçime çektiğim derin bir nefesten sonra yavaş hareketlerle Marinette'nin yanından kalktım. Biraz ilerideki masanın üzerinde bulunan plastik kap içindeki hazır sular gözüme çarpınca gülümsedim. Yemekhaneye kadar gitmek zorunda kalmayacaktım en azından.

Koltukta uyuyan Alya ve Nino'yu fark edebilmiştim. Nino koltuğun koluna başını yaslamış, Alya ise Nino'nun omzuna dayamıştı başını. Solumda duran dolaplardan bir tanesini acıp içinden bir tane pike çıkardım ve koltukta uyuyan kardeşim gibi gördüğüm iki dostumun üzerlerine örttüm. Alya'nın yüzüne yansıyan huzurlu bir gülümsemeyle Nino'nun beline daha sıkı sarılmıştı. Nino da beline sarılan kollarla daha da huzurlu görünüyordu.

Kuruyan boğazım iyie kendini belli etmeye başlarken adımlarımı suyun olduğu tarafa yönlendirdim. Boğazımdan aşağıya inen su rahatlamamı sağlıyordu. Bir tane daha şişe alıp Marinette'nin yatağının yanındaki komidin'in üzerine koydum ve yatağa yatmak için harekete geçtim. O sırada Marinette'den gelen birkaç öksürük sesi ile bakışlarımı ona yönelttim. Sol elimi beline koyup doğrulmasına yardımcı olduktan sonra ağzımı aralayıp konuşmaya başladım.

-İyi misin?

-Su verir misin? Çok susadım.

Cevap vermeden arkamdaki şişeye uzanıp kapağını açtım. Elimdeki şişeyi narin dudaklara yaklaştırıp suyu içmesinde yardımcı oldum. Ellerini ellerimin üzerine koyup uzaklaştırdı şişeyi kendinden. Hemen şişenin kapağını kapatıp geri koyarken  kulklarıma tekrar doldu o güzel ses.

-Teşekkür ederim.

-Her zaman.

Söylediğim söz ardından yatağa uzandı Marinette. Ben de onun yanındaki yerimi alırken gözlerine kaydı gözlerim. Hayran kaldığım mavi gözleri tavana dikilmiş bakıyordu. Yanına aynı şekilde uzanıp ben de tavana bakmaya başladım.

-Ne düşünüyorsun? dedim tavana bakarken.

Marinette'ye yönelttiğim soru karşılığında tavana bakarak cevap vermeyi tercih etmişti. Ben de onun gibi gözlerimi bembeyaz tavana bakmayı sürdürmüştüm. Beyaz renge sahip olan tavan gecenin karanlığında birleşen ayın ışığıyla koyu mavi  tonlarına bürünmüştü.

Adrianette ( Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin