FLASHBACK ADRIAN

442 26 4
                                    

Bazen acı içinde kıvranir bedenimiz. Ilıklerimize kadar nefreti hissederiz. Her bir zerremiz nefretle dolar. Bazen kanımızın bile nefretle aktığını hissederiz.  Kalbimizi dondurur ve saklarız. Güneşin sıcaklığını bile hissetmez duruma geliriz.

 Bazen hayat bizi kötü davranmaya iter. Biraz olsun sevgi görmemiş, küçük bir çocugu bile hayattan soyutlamaya çalışırlar. Kalbimizi hissetmeyiz bazen. Karanlık bizim yanımızda sanarız. Üzüldüğümüzde karanlığa sığınırız.

Yıldızları sevmem. Her zaman güler onlar. Ben günlerce ağlarken onlar  güldüler alayla. Umudu temsil ederler diyor herkes. Bence hiç durmadan parladığı içindir. Onlar sevgiyle değil nefretle parladıklarını yaşayarak öğrendim. Acı cekerek, sevginin varlığına inanmadan, mutlu günleri unutarak  öğrendim hem de. Kanımdaki nefretle uyandım sabahlara. İliklerime kadar hissettim nefreti. Gecenin karanlığı bana dost oldu. Ormanin sessizliği sırdaşım. Gözlerimi kapattığım zaman unutamaz çoğu kişi. Öfkeyi saklar beyninin bir köşesinde. Kalbine kadar işlenmiştir nefret ve öfke. Bazen doğru yolda olduklarını sanarlar. Kendilerine göre değerlendirirler hayatı.

Hayat herkese her zaman mutlu yüzünü göstermez...

Ben de aynen boyle hissediyordum. Siyah dostum diyerek siyah renkten başka renk tanışmazdım. Güneş beni degil başkalarını sevgiyle kucaklıyordu. Bana ise üzgün yagmur bulutları kalıyordu. Bu üzüntü zamanla öfke ve nefrete dönüştü. Kalbimin yok oluşunü izledim. Geceleri ormanin derinliklerine yürüyüp nefretimi gün yuzune çıkarmayı tercih ederdim. Tabi arkamdan konuşmayı ihmal etmeyen insanlar bile vardı. Benim için "tehlikeli" terimi daha çok kullanılmaya başladı. İnsanların bir kısmı bana hayran hayram bakarken, diger kısmi da korkudan kaçacak delik aramaya başlar olmuştu. 

Ama iyi hissetmeme neden olan tek bir şey vardi hayatımda. Geçen gece adının Marinette olduğunu öğrendigim kız. Bana kalbindeki mutluluktan sunmuştu.

flashback

Yolda yürüyordum babamın peşime taktığı korumalara aldırmayarak. Yaklaşık 8-9 adım arkamdan yürüyorlar. Ben bunları fark ettim çoktan. Yine her zaman gittiğim yere gidicektim. Tek huzur bulabildiğim yere. Karanlıka ve kasvetli bir yer olan ormana. Tamam saatin geç olduğunu ben de kabuk ediyorum. Alt üstü gecenin 3 ü. Bu adamlar uyku sersemi oldukları için işim kolay olacak. Biraz daha ilerledim ve bir ağacın arkasına geçip koşmaya başladım. Arada arkama bakıyordum. Ama son sürat koşmaya devam ediyordum ki birine çarpıp yere kapaklanana kardar. Çok fazla acımadı ama bana çarpan kişinin canı çok fazla yanmış olmalı. Yavaşça ayağa kalktım ve çarptığım kişiye baktım. Aman tanrım  (töbe töbe) bu bir kız. Acıyla inediğini duydum. Canı çok yanıyor olmalı. Ona yaklaştım ve elimi omzuna koydum.

-iyi misin? dedim. O bana cevap vermedi ve yüzünü kaldırıp bana baktığında ağladığını fark etmem uzun sürmedi. Bu karanlıka havada bile ağaçların arasından sızan ay ışığıyla yüzünü rahat bir şekilde görebiliyordum. Laciverte kaymış siyah saçlari ve güzel mavi gözleriyle çok hoş görünüyordu. Ona bakarken titrediğini fark ettim. Üzerinde yazlık giysiler vardı. Üzerimdeki ceketi bir çırpıda çıkarıp onun üzerine örttüm. Bu hareket neden yaptığımı bilmiyorum. Normalde insanlar benim güldüğümü geç tebessüm bile ettiğimi gören olmadı. İnsanları kırar ve onların duygularını umursamazdım o günden sonra. Annem. Onu çok özledim. Kıza baktığımda hala ağlıyordu. Ayağa kalkıp onu kocağıma aldım. Bileği morarmıştı. Çok kötü görünmüyordu. Ona baktığımda bana şaşkın bir ifadeyle baktığını gördüm. Biraz ileride sadece benim bildiğim bir kulübe vardı. Babamdan gizli yaptırdığım bir yer. Hiç kimse bilmiyor. Yalnız ben ve biraz dan da kuçağımdaki kız. Kulübe görüldüğünde adımlarımı hızlandırdım.Kız başını göğsüme yasladı. Saçları.... saçları aynı anneminki gibi kokuyordu. Başımı kafasına yaklaştırıp saçlarını koklamaya başladım. Tam anlamıyla huzur verici. Tüm yıl bu kokuyla yaşayabilirim.

Kulübeye geldiğimde içeri girdim ve onu koltuklardan birine nazikçe bıraktım. Bana hala şaşkın bir ifadeyle bakıyordu. Ona bir şey açıklama gereği duymadan şöminenin başına gidip yakmaya başladım ama elimdeki çakmak bir türlü yanmıyordu. Bu şey iyice sinirimi bozdu ve çakmağı fırlatıp sakinleşmaye çalıştım. Kız yanıma gelip az önce fırlattığım çakmakla biraz oynayıp tekrar elime verdi. Bu sefer ben ona şaşkınca bakarken bana sıcak bir gülümseme verdi. Çok güzel gülüyordu. Elindeki çakmağı yavaşça alıp üzerindeki düğmeye bir kere daha bastım. Yandı bu sefer. Kızın sol elinde küçük bir dal vardı. Sağ eliyle çakmak olan elimden tuttu ve kendine yakınlaştırdı. Kızın elimi tuttuğu yer alev alev yanıyordu sanki. Onu dikkatlice izliyordum. Elindeki işe o kadar odaklanmış ki elimi tuttuğunu bile fark etmemişti. Elini elimden çekti ve elindeki yanan dalı diğer odunların arasına koydu. Çok geçmeden şömine güzelce yanıyordu ve o kız da yanan ateşi izliyordu. Ben de o kızı izliyordum tabi. Bana döndü ve o güzel sesiyle konuşmaya başladı.

-Ben Marinette, dedi ve elini uzattı yüzündeki tebessümle. Ben de onu bekletmeden elini sıktım ve;

-Ben de A-adrian, dedim. Daha neden kekelediğimi bile bilmiyorken. Gülümsemeye çalıştım. En son ne zaman güldüğümu bile hatırlamıyorken bu kız için gülümsedim. Bu kızda bir seyler var ama ne. Bir anda kalkmaya çalıştı ve yere düştü. Yüzüne baktığımda yüzü buruşmus bir şekilde ayağına bakıyordu. Hemen yanına gidip ayağını ellerimin arasına aldım. Morarmıştı. Hem de benim yüzümden. Onu kucağıma aldım ve koltuğa oturmasına yardım ettim. sonra konuşmaya başladım ona fırsat vermeden:

- Sen beni burada bekle. Hemen gelicem, dedim.

Başını olumlu anlamda salladı sadece. Ben de hemen mutfaktaki ilk yardım çantasını alıp yanına gittim. Önce ıslak mendille ayağındaki toprakları temizledim. Sonra da ağrı kesici kremden biraz aldım ve ayağına sürmeye başladım.Acıyor olmalı ki ağzından inlemeler çıkıyordu. Ben de nazikçe kremi sürmeye devam ettim. Kremi de sürdükten sonra kutudaki sargı bezini çıkarıp ayağını sarmaya başladım nazikçe. İşim bittikten sonra malzemeleri kutuya koyup yerine geri götürdüm. Yanına gittim ve " ağrın var mı?" diye sordum. O da " hayır" dedi. 1-2 saat kadar sohbet ettik. Bana başına gelenleri anlattı. Çok iyi bir kız ama başına gelenler çok üzücü. Sonra uykumuz geldi ve biz de uyuduk.

Flashback son

Benim yüzüme uzun zaman sonra ilk defa bir tebessüm yerleştirmişti. Gözleri... tam anlamıyla... mutluluk paylaşıyordu. Benim bile karşı koyamadığım bir insan olmuştu. Karanlığımdab çıkarmayı başarmıştı. Dondurdugum kalbimi yeniden ısıtmıstı. Güneş bana eskisi gibi sarılmıştı. Karanlık artık bana hükmedemiyordu. Kanında akan nefret uçup gitmişti sanki. İliklerimde hissetigim öfke bile bana yabancı gelmeye başlamıştı. Onun o güzel yüzünü şimdiden özlemiştim. Kalbime baskı uyguluyorlardı sanki. Karnımdaki kelebekler serbest kalmıştı. Yıllar önce üzüntüden öldürdüğüm kelbekler. Canlanmıştı. Ben gülümsemeyi bile unutmuşken hayatima mucize bir sekilde iniş yaptı. Bu gun onun yüzünü görmek icin Oaris sokaklarında boş boş dolandığımı saymıyorum. Belki de ben kalbimin sahibini bulmustum. Onunla daha yeni tanışmış olmama rağmen beni karanlığımdan kurtaracak kişi oydu belki de.

Bir günde 2 bölüm. Bence güzel. B bölum Adrianin geçmişinden bir flasback. Mariyi gördukten sonraki gece düşündükleri ve aklindan gecen şeyler. Neyse.1023 kelime olmuş. Sağlıklı kalın...




Adrianette ( Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin