Hamza kollarına yığılıp kalan yeğenini, kucağına alarak sedirin üzerine yatırdı. Kabuk bağlamaya yüz tutmuş yüzüne hafif dokunuşlarla dokundu.
“Rehnüma, kendine gel kızım.”
Rehnüma, gözlerini zoraki açarak dayısına baktı. Duyduklarını tekrar beyin süzgecinden geçirip anlamaya çalıştı. Kendisine meraklı gözlerle bakan arkadaşı Mihriban’a ve Mihrimah’a baktı. İkisi de endişe ile bakıyordu. Rehnüma, gözlerini dayısı olduğunu söyleyen adama çevirdi.
“Duyduklarım doğru mu? Siz benim Hamza dayım mısınız?”
Hamza, tebessüm ederek yeğenine baktı. Yıllardır görmediği ve öldü sandığı yeğeni canlı kanlı karşısında idi. Başını sallayarak yeğenini doğruladı.
“Evet kızım, ben dayınım. Bende her yerde seni arıyordum. Takdiri ilahi seni kızım vesilesi ile bulmuş oldum.”
Hamza, tebessüm ederek kızı Mihriban’a baktı. Mihriban halen olayın şokunu üzerinden atamamıştı. Babasının dedikleri kulağının yanından teğet geçti. Gözlerini Rehnüma’dan ayırmıyordu.
“Kızım, biricik yeğenim, sen yaşıyorsun ya ben başka bir şey istemem. Rabbime çok şükür seni bize bahşetti. Halan seni yaratana kurban olsun.”
Buket, yeğenini incitmeden sarılarak, kabuk tutan yüzünü öptü. Rehnüma şaşkınlıkla dayısına ve halasına bakıyordu. Bu tevafuk dolu karşılaşmayı beklemiyordu. Halasının sarılmasına karşılık verdi.
“Hala, sen hep tanıdık geldin. Seni görünce o kadar çok benimsedim ki, başta neden böyle oldum diye anlamamıştım. Meğer halammışsın, seni çok özledim.”
“Ne yani, şimdi Diana abla Umut dayımla, Hayat halamın kızları Rehnüma abla mı?”
Mihrimah, şaşkınlıkla anne ve babasına daha sonra Rehnüma’ya baktı. Mihriban'ın da kardeşinden kalır yanı yoktu.
“Evet Rehnüma, halanız ve dayınızın kızı, kader bizi bir araya getirdi.” Diyerek sevincini dile getirdi Hamza.
Rehnüma, aklına gelenlerle yüzü düştü. Endişe ile dayısının yüzüne baktı. Kolundan tutarak konuştu.
“Dayı ne olur beni annemlere verme. Benim onların yüzüne bakacak halim yok. Ben onları çok üzdüm, ne olur söyleme burada olduğumu”
Hamza, şefkatle yeğenine baktı. Kabuk tutan yüzünü hafifçe okşadı. Yeğeninin durumunu az da olsa anlıyordu. Ama evlat acısı çeken kardeşini yüz üstü bırakamazdı.
“Ne olursa olsun burada olduğunu söylemeliyim. Anne ve babanın buna hakkı var. Sadece Rehnüma kendisini iyi hissedene kadar, benim yanımda kalacak. Sizlerle yüzleşmeye hazır değilmiş derim. Olur mu dayıcığım”
Rehnüma, tebessüm ederek dayısına sarıldı. Anlayışlı bir dayısı olduğu için hatta, dayısının yanına geldiği için Allaha bir kez daha şükretti.
“Teşekkür ederim dayıcığım, teşekkür ederim.”
Hamza ayağa kalkarak telefonu tuşladı. Ahizeyi kulağına tutarak bekledi. Bu sırada Mihriban ise şoktan çıkmış, mutluluktan Rehnüma’ya sarılmıştı.
**
Atilla ayakta çok durmaktan başı dönmüş, koltuğa oturmuştu. Elini zorladığı için, koluna kolluk takılmıştı. Sol eliyle bir şeyler yapmakta zorlanıyordu. Rehnüma’nın bıraktığı mektubu okuduktan sonra, Hayat teyzesinin evine gelmişti. Tam da istediği gibi herkes buradaydı. Kendi anne ve babası da dahildi. Atilla son bir kez daha konuştu. Ne olursa olsun herkesi ikna etmeliydi.
“Hayat teyze, Umut amca lütfen Rehnüma’nın durumunu anlayın. Yıllardır iç çamaşır mankenliği yaptı. Başlarda bende yanındaydım. O yüzden Rehnüma’yı anlayabiliyorum. Ona zaman verelim. Eninde sonunda bize dönecek, şimdi bizlerle yüzleşmeye özellikle anne ve babası ile yüzleşmeye hazır değil. Sizleri gayet iyi anlıyorum. Lütfen sizlerde Rehnüma’yı anlayın.”
Hayat, tam itiraz edecekken telefonun çalması ile sustu. Ranya annesinin telefonunu alarak annesine verdi.
“Hamza dayım”
Hayat heyecanla telefonu açtı. Sanki güzel haber alacak gibi kalbi atmaya başladı.
“Ağabey”
“Hayat, ben Kastamonuya geldim. Mihriban orada bir arkadaş edinmiş, o kız bize gelmiş. Onunla tanıştım.”
“Ağabey, o kızın bizlerle ne alakası var. Rehnüma’yı buldun mu onu söyle.” Dedi ağabeyinin sözünü keserek.
“Dur dinle beni, işte o kızla tanıştım. Meğer Mihriban’ın edindiği o arkadaş Rehnüma imiş. Yani kardeşim Rehnüma bizim evde, ben onu bulmadan o beni çoktan bulmuş.”
“Ağabey, gerçekten mi? Kızım yanında mı? Ne olur hemen buraya getir. Telefonu ona ver, konuşmak istiyorum.”
Hayat’ın heyecanla ayağa kalkması ve Rehnüma’nın bulunduğunu öğrenen Umut, Ranya, Remle ve Bilal ise hemen Hayat’ın yanına geldiler. Birbirlerine sevinçle bakarak Allah’a şükrettiler.
“Hayat, Rehnüma hem madden hem manen iyi değil. Buket onu tedavi etmeye başlamış. Yaraları kabuk bağlamış, böyle giderse bir aya kalmaz iyileşir. Rehnüma biraz bizlerle kalmak istiyor, sizlerle yüzleşmeye hazır hissetmediğini söyledi. Burada Mihriban'dan dinini öğrenecekmiş. Sana söz veriyorum, kızını sana getireceğim.”
“Ama ağabey, ben b-ben kızımı çok özledim. Sabredecek halim kalmadı.” Dedi ağlayarak.
“Kardeşim sana söz veriyorum kızını sana getireceğim. Biraz onu kendisi ile baş başa bırakalım. Yoksa kötü sonuçlar doğurabilir. Hem bak Rehnüma seninle konuşacakmış”
Hayat heyecanlanarak elini kalbine götürüp bastırdı. Kızı ile çok kere konuşmuştu ama hiç bir zaman anne kız olarak konuşmamışlardı. Kızının nefesini hissetmesi ile hıçkırıkla ağlamaya başladı. Ayakta durmaya hali kalmadığından dizleri üstüne çöktü.
“Kızım, Rehnümam, yavrum”
“Anne, özür dilerim. Beni anla lütfen, dinimi öğrenince yanınıza geleceğim. Allaha emanet ol.” Rehnüma daha fazla konuşamadan telefonu kapatarak dayısına verdi. Gözlerinden gelen yaşları eliyle silmeye başladı. Buket yeğeninin haline dayanmayarak anne şefkati ile sarıldı.
Hayat, kızının sesini duyduğu ve hatta yıllar sonra ona anne dediği için huzurluydu. Ölse gözleri açık gitmeyecekti. Telefon elinden kayıp yere düştü. Umut heyecanla telefona uzanarak aldı. Ekrana baktığında üzüldü. Telefon çoktan kapanmıştı.
“Rehnüma’yı biraz kendi haline bırakalım. Ne de olsa bize geri dönecek, kızımı tekrar kaybedemem.” Dedi Hayat gözyaşları içinde.
**
(Bir ay sonra)
“Anne dayımla konuştum, bugün Kastamonu’ya gideceğim. Rehnüma benim gelmemi kabul etmiş. Giderken Ayşe Nefise’yi de götüreceğim.”
Ranya, annesine gideceğini haber verirken mutluydu. Kardeşini görecek ve onunla hasret giderecekti. Hayat üzülerek kızına baktı. Kızını oda özlemişti.
“Tek başına nasıl gideceksin, baban hayatta izin vermez.”
“Ağabeyim götürecek. Merak etme anne, kış çıkmadan Rehnüma ile beraber geleceğim. Sana söz veriyorum.” Diyerek annesine sarıldı. Annesi için çok üzülüyordu, hastalığının tekrar nüksetmesinden korkuyordu. Annesine sarılırken korku dolu bakışlarını Remle'ye çevirdi.
“Anne, üzme kendini ne olur? Bizleri de düşün. Sana bir şey olursa biz ne yaparız. Rehnüma gelecek inşallah” diyerek Remle, kucağında tuttuğu kızını Nurbanu'nun kucağına bıraktı. Annesinin yanına gelerek elini tuttu.
Hayat, tebessüm ile kızlarına baktı. Gerçekten onları çok ihmal etmişti. Üzülerek kızlarına sarıldı. Rabbine şükretmeliydi, öldü sandığı kızı artık yaşıyordu.
“Özür dilerim kızlarım, sizleri ihmal ettim. Artık yüzümün gülmesini istiyorum.” Diyerek gelinine baktı. Annesiz babasız büyüyen gelinine şefkatle baktı. Anne sevgisine muhtaç gelinini süzdü. Şefkatle seslendi.
“Nurbanu kızım, sende gel anneciğim. Kızlarım sarılıyor, öbür kızım uzaktan bakıyor. Çok gücendim.” Dedi gülerek.
Nurbanu, gözleri dolarak ayağa kalktı. Hayat’ın yanına geldiğinde, kucağındaki bebeği Remle aldı. Hayat, şefkatle gelinine sarılıp kokladı. Nurbanu'yu hiç bir zaman gelini olarak görmemişti. Nurbanu bu eve gelin olarak geldiği gün SARRAF ailesinin dördüncü kızları olmuştu. Ranya ve Remle'de bu manzaraya dayanamamışlar, onlarda sarılmışlardı.
“Yaa, bende sarılacağım. Çekilin, bana da yer açın.”
Hepsi gülerek, kendilerine koşarak gelen Hilal'e baktı. Hilal saçlarını savurarak kendisini hepsinin kucağına atıp sarıldı. Sırıtarak yüzlerine baktı.
“Babaanne, anneme ve halalarıma sarılıyorsun ama bana haber vermiyorsun. Aşk olsun sana.” Diyerek çıkıştı.
“Kim benim prensesimi üzdü. Derhal söyleyin cezasını vereyim.”
Hilal, dedesinin gür sesini duyması ile yerinde kıpradı. Gözlerini dedesine çevirerek ayağa kalktı. Dedesine koşarak kucağına atladı.
“Dedeee”
“Yavrum, özledim seni” diyerek kucağına aldı Umut. Yanaklarından öperek koltuğa doğru ilerledi.
“Ranya hazırsan çıkalım, gece vaktine kalmayalım. Yollar buza çeker.” Dedi Bilal, kardeşine seslenirken.
“Tamam ağabey, ben hazırım çıkalım.” Diyerek ayaklandı Ranya.
“Aman oğlum dikkatli sür, gidince bizi arayın.” Dedi Umut kucağında Hilal ile kalkarken.
“Tamam baba, zaten Atilla'da gelecek. Yorulduğumda o kullanacak.” Dedi Bilal.
Ranya, Atilla’nın ismini duyması ile kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Atilla’nın kardeşi Rehnüma ile evliliğini duyduğu andan itibaren bu sevda dan kendini vazgeçirmek için uğraşıyordu. Atilla artık eniştesi sayılıyordu ve genç kız sanki çok kötü bir iş yapıyormuş gibi utanıyordu. Başını sallayarak düşünceleri aklından savurdu. Valizi eline alarak ağabeyinin yanına geldi. Bilal kardeşinin elinden valizi alarak dışarıya çıktı. Ranya babası ile vedalaşarak ağabeyinin peşine takıldı.
Arabaya binerken annesinin hüzünlü bakışları gözlerine takıldı. Annesine seslendi umut verircesine.
“Annem merak etme, kardeşimi getireceğim. Her şey çok mükemmel olacak. Sana söz veriyorum.”
Hayat, tebessüm ederek kızına el salladı. Biraz daha sabretmesi gerekiyordu. Artık dayanacak takati ve dermanı kalmamıştı. Araba gözden uzaklaşana kadar peşlerinden baktı.
**
Aradan geçen bir ay zarfında Rehnüma, halasının yaptığı merhemler sayesinde Allah'ın izni ile şifa bulmuştu. Yanık izleri tamamen kaybolsa da koltuk altlarında ve bacak aralarında duruyordu. Rehnüma bu haline şükrediyordu. Mihriban’ın islamı anlatması ile dinini öğrenmeye başlamıştı. Bir yandan namazları öğreniyor ve bir yandan hem namaz surelerini ezberliyor hemde kuranı öğrenmeye çalışıyordu. Çok zeki ve çalışkan olduğu için bir ay içinde kuran okumayı sökmüştü.
Rehnüma, her gün bir şey öğrenmekten çok mutluydu. Sevinçle derslerin başına oturuyor asla Mihriban’a zorluk çıkarmıyordu. Halası ve dayısı Rehnüma’nın değişimine seviniyorlar ve biricik yeğenlerine tesettür kıyafetleri alıyorlardı. Evleri adete neşelenmiş, yeni bir hava gelmişti.
Rehnüma yatsı namazını kılarak dua etti. Allaha bir kez daha şükür etti. Dua ve tövbe ederek günahları için gözyaşı döktü. Seccadesini katlayarak yerine koydu. Salona çıkarak herkese tebessüm etti.
“Allah kabul etsin kızım, maşallah ezan okunur okunmaz hemen namazını kılıyorsun. Biz ise son ana bırakıyoruz.” Diyerek hayıflandı Hamza.
“Rehnüma ablam şimdi çok rahat, biz yatarken kılıyoruz. Ben o zaman çok zorlanıyorum. Bundan sonra Rehnüma ablam ile kılacağım.” Dedi Mihrimah.
“Nerdeyse bunu her gün diyorsun ama hiç icraata dökmüyorsun. Ancak lafta kalıyor kardeşim.” Diyerek güldü Mihriban.
Kızlarının atışmasına gülen Buket tebessüm ile Rehnüma’ya döndü.
“Kızım Ranya ile konuştun mu? Ne zaman burada olurlar.”
Rehnüma, Atilla’nın da onlarla beraber geldiğini duyduğunda nedense heyecana kapılmıştı. Sanki Atilla’yı ilk defa görecekti. Halasına bakıp cevapladı.
“En son görüştüğümde çok az kaldı dedi. Her an gelebilirler.”
“Geldiler, geldiler.” Diyerek bağırdı Mihrimah. Camın önünde oturduğu için gelenleri rahatlıkla görebiliyordu.
“Kızlar çarşaflarınızı giyin. Odanıza geçin. Bilal ağabeyinize hoş geldin dersiniz sadece.” Diyerek kızlarını uyardı Buket. Kendisi de Atilla olduğu için çarşafını giyiyordu.
Rehnüma, salonun ortasında durmuş, tepkisiz bir şekilde bakıyordu. Hamza yeğenine bakarak seslendi.
“Kızım sende feraceni giyin. Atilla resmi olarak kocan olsa da aranızda dini nikah yok.” Diyerek uyardı.
Rehnüma kendine gelerek hızla kızların odasına geçti. Askılıkta duran feracesini alarak giydi. Başındaki haki yeşili şalı düzeltip kızlara baktı. Heyecanı gözlerinden okunuyordu.
“Rehnüma neden bu kadar heyecan yaptın. Sanki görücü önüne çıkacaksın.” Dedi Mihriban.
“Bayadır Atilla’yı görmüyorum. Çok özledim. Bana nasıl davranacak bilmiyorum. Beni böyle görünce tepkisi ne olacak merak ediyorum. Birde karşısında açıktım, şimdi kapalı çıkmak tuhaf hissettiriyor.” Dedi Rehnüma yerinde sağa sola giderek.
Erkeklerin seslerini işitmesi ile bakışlarını kapalı olan kapıya çevirdi. Ayşe Nefise’nin ‘annem nerede' sesini duyması ile kapıyı açtı. Kızını çok özlemişti.
“Kızım, Ayşe Nefise” diyerek kızına seslendi. Ne zaman Ayşe Nefise’yi bu kadar benimsemişti hatırlayamıyordu. Ayşe Nefise’ye sanki kendisi doğurmuş gibi sahiplenmişti. İyileşir iyileşmez dayısının da iznini alarak kızını yanına istemişti. Atilla bu isteği kırmamış kabul etmişti.
“Anne, anneciğim.” Diyerek annesine koşup sarıldı. Annesinin değişimi onu ilgilendirmemiş, annesine duyduğu özlemi gidermeye çalışıyordu.
Rehnüma, kendilerine bakıldığını anlamadan kızını öptü kokladı. Kucağına alıp ayağa kalktığında koltuk altlarında hissettiği acı ile yüzü buruştu. Yere indiremediği içinde, kendisine en yakın sediri seçti.
“Ben alayım istersen.”
Rehnüma, sevdiği adamın kocasının sesini duyması ile tüm acısını heyecandan unutmuştu. Değil midesinde vücudunun her zerresinde kelebekler uçuyordu. Bakışlarını Atilla’nın göğsüne çevirerek konuştu. Nedense aşırı derecede utanmıştı.
“Önemli değil.” Diyerek kızını sedire bıraktı. Yüzünü Atilla’nın yüzüne çevirerek gülümsedi.
“Hoşgeldin, nasılsın Atilla.”
Genç kız bunları diyene kadar çatlamıştı. Sanki Atilla ile geçmişi yok gibiydi. Aşırı derecede utanıyor ve sıkılıyordu. Atilla sevdiği kıza sarılmak ve kokusunu içine çekmek için bir adım attı. Adım atması ile beraber Rehnüma arkasına doğru bir adım geriledi. Atilla genç kızın tavrına çok şaşırmıştı. Hayretini gizlemeden üzülerek sordu.
“Küs müyüz, neden benden kaçtın?”
Oysa ki karısını çok özlemişti. Öldü sandığı karısına ağlayıp göz yaşı dökerken, sonra yaşadığını öğrenmişti. Tam kavuştum derken bu sefer sevdiği kız herkesi bırakıp gitmişti. Bakışlarını sevdiği kızın yüzünde gezdirdi. Yaraları tamamen iyileşmişti. Kaşları ve kirpikleri ise yeni çıkmaya başlıyordu. Bembeyaz yüzünü çevreleyen haki yeşili şal ile bir huri kadar güzel olmuştu. Kapanmak karısına çok yakışmıştı. Su damlası gibiydi. Tarifi kesinlikle yoktu.
“Rehnüma ile resmi olarak evli olabilirsiniz ama dinen nikahınız yok Atilla, o yüzden karın sana haram.”
Rehnüma yerine kendisine cevap veren Hamza ile sarsıldı genç adam. Bu hiç aklına gelmemişti, çevresine göre yaşadığı için bu durum ona göre normaldi. Zamanında Okyar'ı dinlemeyip nikah kıymadığı için pişmandı. Karısı bir adım yakınındaydı ama fizan kadar uzaklıktaydı.
“Ben bunu tamamen unuttum? Bana her şey normal di.”
Rehnüma, sesinden aşırı derecede üzüldüğü belli olan eşine baktı. Bu durum ikisi için çok kötüydü. Gözlerini Atilla’nın ellerine indirmesi ile sargı bezi ile sarılı elini gördü. Endişe ile öne atılıp elini uzattığında aklına nikahlarının olmaması gelmesi ile geri çekildi.
“E-eline ne oldu.”
Atilla, bakışlarını eline çevirip havaya kaldırdı. Tamamen iyileşemese de dikişler halen alınmamıştı. Sağ eli olduğu için arada zorladığından dikişler patlıyor ve geri tekrar dikiliyordu. Eli dikiş tutmaz hale gelmişti. Karısını endişelendirmemek adına cevapladı.
“Endişe edilecek bir durum yok? Küçük bir yara, merak etme.”
“Çizimler, çizimleri nasıl yapıyorsun?”
“Hallediliyor bir şekilde, onu da merak etme” diyerek rahatlatmaya çalışsa da Rehnüma ikna olamamıştı.
“Ayşe Nefise’nin odasında benim olan çekmecede dosyalar var. Ayakkabı çizimlerim orada, onları alıp kullan lütfen”
Rehnüma sevdiği adama yardımcı olmak ve onu rahatlatmak istiyordu. Şu zamanlarda çok acı çekmişti ve artık onları hafifletmeliydi. Ancak bu şekilde vicdanını rahatlatabilirdi.
“Kocanı gördün, bizi unuttun Rehnüma?”
Rehnüma ismini duyması ile düşüncelerinden sıyrıldı. Kendisine seslenen kişinin ağabeyi Bilal olduğunu görünce gözleri doldu. Ayşe Nefise ve Atilla yüzünden kardeşlerinin geldiğini unutmuştu. Ağlayarak yavaş adımlarla ağabeyine doğru ilerledi. Yanına geldiğinde koşarak sarıldı. Yılların hasreti asla bitmezdi.
“Ağabey, ağabeyciğim..”
“Kardeşim, Rehnüma'm, seni çok özledim.”
İkisi de ağladığı için fazla konuşamıyorlardı. Baya bir müddet sarılarak ağlaştılar. Rehnüma kardeşi Ranya’ya bakarak tebessüm etti. Ranya’da ağlamış gözleri ve beyaz küçük burnu kıpkırmızı olmuştu. Ağlayarak kardeşi Ranya’ya sarıldı. Konuşacak bir şey bulamamışlar sadece ağlayarak sarılıyorlardı. Ranya geri çekilerek kardeşine baktı.
“Rehnüma, seni çok özledim. Seninle kavga etsek te, yanımda olmanı diledim. En son gece aklıma geldiğinde hep ağlarım. O kadar pişman olmuştum ki, sana öyle yapmamalıydım. Ama seni sonunda bulduk, çok mutluyum kardeşim.”
“Beni affedin, sizlere kötü şeyler yaşattım. Sizleri çok zor bir duruma sürükledim. Hayalimin peşinden koşacağım derken, sizlerin hayallerini yıktım. Asıl hayalim benim hayatımı kirletti. Asıl siz beni affedin, Ranya, ağabey.”
Rehnüma, elini tuttuğu kardeşinin gözlerine baktı. Sonra bakışlarını ağabeyine çevirdi. Bilal, kardeşlerinin yanına gelerek ikisine sarıldı. Alınlarından öperek kardeşi Rehnüma’ya baktı.
“Her şey geride kaldı. Artık önümüze bakmanın zamanı geldi. Biz aileyiz ve aramızda kesinlikle sorun olmaz. Sen rahat ol kardeşim.”
Rehnüma, ağabeyinden duyduğu sözlerle ağabeyine sımsıkı sarıldı. Ailesine kavuştuğu için mutluydu. Aklına annesi, babası ve Remle geldi. Onlara olan hasreti kat be kat artmıştı. En kısa zamanda İstanbul'a geri dönmeliydi.
.....
“Oğlum Bilal, bu gece burada kalın. Gece her yer buza çekebilir. Allah muhafaza kaza filan olur.” Diyerek tekrar dil döktü Hamza.
“Dayı biz temkinli geldik. Allahın izni ile bir şey olmaz. Biz gidelim, herkesin işi var. Teşekkür ederim her şey için”
Bilal, dayısının elini öptükten sonra halasına sarılıp elini öptü. Buket yeğenlerini gördüğü için mutluydu. Bilal kardeşlerine de sarılıp Rehnüma’ya döndü.
“Ne zaman dönmek istersen beni ara gelirim. Ama arayı fazla uzatma annem, babam ve Remle seni çok özledi. Hatta yengen Nurbanu ve yeğenlerinde seni merak ediyorlar.”
“İnşallah ağabey, en kısa zamanda geleceğim. Tamamen iyileşeyim Allahın izni ile geleceğim.” Dedi Rehnüma.
Atilla, Hamza ile tokalaştıktan sonra kızına sarılıp yanaklarından öptü. Ayağa kalkarak sevdiği kıza, karısına aşkla ve saygı ile baktı. Hicap karısına çok yakışmıştı. Kaçırdığı bakışları bir yıldız gibi titreşmekte idi. Bembeyaz yanakları sanki allık sürülmüş gibi pespembe idi. Dudaklarını dişlemekten kırmızıya dönüşmüştü. Atilla, bu Rehnüma’ya vurulmuş, aşkı kat be kat artmıştı.
“Bana helal olana dek seni bekleyeceğim bal gözlüm.”
Rehnüma, herkesin içinde kendisine sarf edilen sözlerle yerine çakılmış kalmıştı. Arkasını dönüp giden adama uzun bir müddet baktı. Bir adama yürümek bile bu kadar yakışırdı. Uzun boyu ve kaslı vücudu ile gözlere çarpıyordu. Siyah kaşe kabanı ise ayrı bir hava katıyordu. Rehnüma, gülme sesi duyması ile bakışlarını Atilla’nın sırtından hızlıca çekti. Sağına ve soluna baktığında halası ve dayısının dışarda olduğunu gördü. Kendisine gülenler ise Mihriban, Mihrimah ve Ranya idi.
“Seni bekleyeceğim, dedi. Bal gözlüm, dedi. Vay be! Böyle erkeklerin nesli tükendi diye biliyorum. Meğer yaşıyorlarmış, soylarının devam etmesini temenni ediyorum. Atilla ve senin bir sürü çocuklarınızın olması gerek, çocuk babanın aslıdır çünkü”
Rehnüma, hızlı hızlı konuşan Mihrimah’a baktı. Bir yandan da çarşafını çıkarıyordu. Hayretle inceledi, çok şaşırıyordu bu enerjisine.
“Hakikaten Rehnüma, heyecanlandığın kadar var. Adam nefesini kesti hatta hepimizin. Dünya ahiret ağabeyim olsun, harika bir adam. Allah sizi mutlu mesut etsin inşallah.”
Rehnüma, Mihriban'ın duasına içten ‘amin’ dedi. Bakışları kardeşi Ranya’ya kaydı. Atilla’ya olan duygularını biliyordu. Bu durum kardeşi için çok zor olmalıydı. Ranya, Rehnüma’nın üzgün bakışlarını fark edip gülümsedi. Kardeşine yanlış bir şey aksettirmemeliydi.
“Canım benim, Rabbim sizi asla ayırmasın. Birbirinize çok yakışıyorsunuz. Atilla eniştem seni çok mutlu edecektir.” Diyerek kardeşinin kollarını şefkatle sıvazladı.
Rehnüma, zoraki verilen cevap karşısında tebessüm etti. Gözler kalbin aynası idi. Ranya'nın gözlerinden hüzün apaçık belli oluyordu.
‘Rabbim seni mutlu edeceği, seni senden çok sevecek, her şeyi ile mükemmel olan birisini yollasın. Sen mutlu olmayı hak ediyorsun kardeşim' diyerek içinden dua etti Rehnüma.
**
Ranya'nın gelmesinin ardından iki hafta geçmişti. Hamza ilçe de işe başlamış, sabah gidip akşam geliyordu. Buket ise kızlara hizmet etmekle meşguldü. Onlara daima bir şey yapmak mutlu ediyordu. Kendisine yardım eden küçük aşçısı Ayşe Nefise ile enfes yemekler ve pastalar hazırlıyorlardı.
Ayşe Nefise, annesinin yanında olmaktan çok mutluydu. Arada babasını özlese de, telefonda görüşerek özlemini gideriyordu. Kış olmasına rağmen köy havası küçük kıza çok yaramıştı. Sabah erkenden kalkıp tavuklardan yumurta toplamak ve ineklerden süt sağılışını izlemek ziyadesiyle mutlu ediyordu. Ayşe Nefise’nin mutluluğu, Rehnüma’yı kendisine getiriyordu. Kızını mutlu görmek hoşuna gidiyordu.
Rehnüma, kızını mutfakta görünce rahatlıkla kızların yanına gitti. Hepsi de üstünü giyiniyordu. Rehnüma çoktan üstünü giyinmişti.
“Ranya o kırmızı şalı takma, siyahın üstünde çok belli oluyor. Çok dikkat çekersin.”
Ranya, Mihriban'ın uyarması ile bakışlarını şalına indirdi. Sonra aynaya bakarak kendisini inceledi. Ona göre tuhaf bir durum yoktu.
“Her zaman ki halim, bence dikkat çekmiyorum. Hem Mihriban şu karda kışta kim dışarda olacak. Bizden başkası çıkmaz.”
Mihriban, tebessüm ederek Ranya’ya gülümsedi. Herkesin hazır olduğunu görünce ayaklandı.
“Hadi hazırsak çıkalım. Hanımları daha fazla bekletmeyelim. Cami de üşümüşlerdir.”
Rehnüma kapıdan çıkacakken Ayşe Nefise’nin sesi ile durdu. Arkasına dönerek kızına baktı. Yüzü gözü un olmuştu. Turuncu saçları ile çok şeker gözüküyordu. Kızının haline gülerek baktı.
“Anneciğim nereye gidiyorsun. Bende geleceğim.”
Rehnüma eğilerek kızının kolunu tuttu. Bir yandan da tek eliyle yüzündeki unları sildi.
“Kızım biz camiye derse gidiyoruz. Amcalar öğle namazına gelmeden bizim çıkmamız lazım. Söz anneciğim hemen geri geleceğim. Sen de büyük hala ile pasta börek yaparsın. Gelince senin yemeklerini yeriz.”
“Tamam anneciğim, sen gelene kadar biz hazırlarız.” Diyerek annesinin yanaklarından öptü.
Rehnüma, mutlulukla mutfağa seke seke giden kızına gülümsedi. Ayağa doğrularak kızlara döndü. Hiç biride çıkmamış onlara bakıyordu.
“Neden çıkmadınız?” dedi şaşkınlıkla.
“Anne kız muhabbeti hoşumuza gidiyor.” Diye cevapladı Mihriban.
“Başkasının kızına annelik yapmak zor olur derler. Seni gördükten sonra söylenilenleri doğru bulmuyorum. İnsanın içinde merhamet olması lazım. Baksana dışardan birisi görse muhakkak öz kızın zanneder.”
“Doğru dedin” diyerek Mihrimah’ı tasdikledi Ranya. “İnsanın içinde merhamet olması lazım, yoksa kendi öz kızına annelik yapamayan çok kadın var.”
“Ayşe Nefise’yi doğurmasam da, sevgisini yüreğimde doğurduğum kızım, onun üzülmemesi için elimden geleni yapmaya hazırım” dedi Rehnüma.
Kızlar kapıda ki muhabbetten sonra çıkmışlardı. Yoğun bir şekilde yağan kar altında zar zor yürüyerek camiye doğru ilerlemeye başladılar.
**
Genç adam sokağın başında saatlerdir yağmurun altında bekliyordu. Bugün sevdiği kızın çıkış günüydü. Onunla konuşacak ve tüm duygularından haberdar edecekti. Saatine baktığında öğlene yaklaşıyordu. Geçen her dakika da ümidi yavaş yavaş tükeniyordu. Bakışlarını tekrar kursun kapısına çevirdiğinde elinde poşet ile Alçin çıktı. Bir kaç kızla gülüşüp ayrıldı. Ters istikamete doğru dönerken, Tayfun’da bulunduğu yerden çıkarak Alçin’e doğru ilerledi. Sokağı çıktıktan sonra durağa gelmeleri ile durdu. Kimsenin olmamasını nimet sayan Tayfun sevdiğine seslendi.
“Alçin”
Alçin, şaşkınlıkla arkasını dönerek sesin sahibine baktı. Tayfun’u görmesi ile sinirlenerek gözlerini devirdi.
“Ne işin var. Neden beni takip ediyorsun. Bırak peşimi”
Tayfun, Alçin’in öfke dolu sesine aldırış etmeden konuşmaya devam etti. Bugün ne olursa olsun sevgisini diyecekti.
“Alçin konuşmamız gerekiyor. Sana söylemem gereken konu var.”
“Beni ilgilendirmiyor. Git yanımdan?”
Alçin sert çıkışarak önüne döndü. Kolundaki saate bakarak otobüsün ne zaman geleceğini hesapladı. Bir an önce gelmesi için dua etti. Yoksa başka türlü Tayfun’dan kurtuluşu yoktu.
“Alçin ben seni seviyorum. Seninle evlenmek istiyorum. Bana başka bir yol bırakmadın. Mecbur bu yola başvurdum.”
Tayfun sevdiğini demesi ile derin bir nefes aldı. Çok rahatlamıştı, yüzünü göremediği için de Alçin’in ne tepki verdiğini göremiyordu. Merakla ensesini kaşıyarak Alçin’e baktı.
“Bunları hiç duymadım say ve hemen yanımdan git. Yoksa polis çağıracağım. Beni rahat bırak, sinirlerimi bozuyorsun.”
Alçin, sert ve kırıcı bir şekilde çıkıştı. Böyle bir durumu açıkken bile karşılaşmamıştı. Hiç bir erkekten teklif almamıştı. Şimdi hayatı değişmişken bir erkeğin kalkıp ilanı aşk etmesi sinirlenmesine yol açtı. Otobüsün geldiğini görünce yola doğru yaklaştı. Başını yan çevirerek Tayfun’a bakmadan konuştu.
“Davul bile dengi dengine, git kendine göre kız bul. Bir daha karşıma çıkma.” Diye tekrar sert çıkışıp otobüse bindi.
Tayfun, kalbi kırık bir şekilde sevdiği kızın peşinden baktı. Kolay olmadığını biliyordu ama bu kadar da zor olacağını tahmin etmemişti.
“Pes etmeyeceğim Alçin, eninde sonunda bana karşı beyaz bayrağı çıkaracak ve teslim olacaksın.” Dedi ve bir taksiye binerek uzaklaştı.
**
“Cami sıcak olmasına rağmen üşüdüm. Çok soğuk, duyan da Sibirya’ da yaşıyoruz zannedecek. Donmadan eve gideriz inşallah, kutup ayısı mıyız bu soğukta çıkıyoruz. Yarın gelmiyorum, evde anneme yardım ederim. O da sevap ne de olsa”
Caminin çıkışından beri söylenen Mihrimah'a göz devirdiler. Zayıf ve kansız olduğundan soğuğa gelemiyordu. Her daim şikayet etmesinden kızlar artık usanmıştı.
“Tamam canım, yarın gelme. Hasta olacaksın” dedi Rehnüma.
“Abarttın ama Mihrimah, bizde üşüyoruz ama şikayet etmiyoruz.”
Mihrimah, ablasının sözlerine sinirle baktı. Kollarını göğsünde bağlayarak, yere sert vura vura ilerledi.
Ranya, çalan telefonunu çantasında ararken yavaş yavaş ilerliyordu. Mihrimah, Mihriban ve Rehnüma ise gelir diyerek önden hızlı hızlı gitmeye başlamışlardı. Otobüsten inen bir genç, şoföre bağırarak teşekkür etti. Üçü ‘de garip bir şekilde oğlana bakıyorlardı.
“Ne uzun boyu var. Atilla’yı uzun bilirdim ama bu çocuk aşırı uzun” diye hayretini dile getirdi Rehnüma.
“O bizim köyün elektrik direği, boyu 1.95 adı da Furkan. Biz hariç köyün tüm bekar kızların hayalinde ki erkek. Ama bu zamana kadar bir kıza baktığı görülmedi. Aşırı derecede sert birisi, ama çocuklara ve yaşlılara iyilik abidesi. Yani uzun lafın kısası ilginç birisi, onunla hayat geçmez.”
Rehnüma, kendisine cevap veren Mihrimah’a şaşırarak baktı. Gözünden kaybolan oğlan ile hayretini tekrar dile getirdi.
“Benim kocam harika birisi, elhamdülillah böyle garip birisi değil. Kimle evlenecek ise Allah o kıza sabır versin.”
“Aman Rehnüma abla, onunla evlenecek kız ya yabancıdır. Ya da delinin tekidir.”
Mihrimah gülerek konuşurken, Ranya’nın çığlığı ile durdular. Rehnüma korku ile elini kalbi üzerine koyarken arkasına bakamamıştı. Mihriban ve Mihrimah ise dönüp gitmeye yeltenirken gördükleri manzara karşısında şaşırmışlardı.
“Manzaraya bak, ben bu sahneyi dizilerde izledim. Meğer gerçeği varmış.”
Rehnüma, Mihrimah’ın şaşkın ifadesi ile meraklandı. Arkasına döndüğünde gözleri kocaman açıldı. Ranya, biraz önce gördüğü uzun boylu gencin kollarındaydı. Ranya’nın yer ile mesafesi ise çok azdı. Genç uzun boyuna rağmen dizlerini kırsa da halen uzun duruyordu. İki eliyle Ranya'nın belini kavramıştı. Rehnüma, gözlerini kapatıp açıp tekrar baktı. Yoksa ettiği dua kabul mu olmuştu...****
LÜTFEN OKUYUN...
Uzun bir aradan sonra sizlerleyim. Hemde uzun bir bölümle, düşüncelerinizi merakla bekliyorum.
Alçin ve Tayfun çiftini nasıl buluyorsunuz. Görüşlerinizi sunar mısınız?
Yeni bir aşk başlıyor herhalde, Ranya ve Furkan.. Onlar hakkında ne düşünüyorsunuz..
Yeni bölüm inşallah bir aksilik çıkmazsa haftaya perşembe akşamı...
Hatam varsa affola, keyifli okumalar dilerim..
İnstagram sayfası: yabanguluhikayeleri
Facebook kapalı grup: yabangülü hikayeleri
Herkesi beklerim... 😊😊😊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANKEN-(Hayat Serisi-2)(tamamlandı)(Düzenlenecek)
SpiritualDaha doğmadan kaderleri babalarının iddiaya girmeleri sonucunda yazılmaya başladı. Kader onları dünyanın farklı yerlerine savursa da yolları daima kesişti. Kendisine verilen değerleri kabul etmeyip, hayallerinin peşinden koşan ve hayatını bataklık i...