Furkan’ın birden masadan kalkıp gitmesi ile Ranya şok olmuştu. Genç kadın ücreti ödeyerek kocasının peşinden gitmiş ama bir türlü cevap alamamıştı. Ranya birisine bir şey oldu diyerek için için kendini yiyordu. Valizleri yüklendikten sonra hemen yola çıkmışlardı. Furkan yine Ranya’nın sorularını cevapsız bırakmıştı. Sanki aklı başka yerde ve bulunduğu ortamda yoktu. Ranya istemsizce akan gözyaşlarını silerek yola baktı. Sinirlenmeye başlamıştı, kesinlikle birisine bir şey olmuştu.
“Ya söylesene be adam, dilini mi yuttun. Birisine bir şey mi oldu. Neden konuşmuyorsun.”
Ranya, var gücüyle ağlayarak Furkan’ın koluna vurmuştu ardı ardına. Furkan kendisine gelerek sağına baktı. Ranya’yı tamamen unutmuştu. Arabayı kenara çekerek, Ranya’nın yüzünü iki eliyle avuçladı. Büyük bir üzüntü ile göz yaşlarını silerek konuştu.
“Özür dilerim bir tanem, aklım tamamen gitti. Birisine bir şey olmadı, herkes çok iyi. Başka bir konu, şuan içimde aşamadım onu.”
Ranya, herkesin iyi olduğunu duyunca büyük bir nefes alıp verdi. Gözlerini kapatarak şükretti. Şimdi tamamen huzura ermişti. Göz kapaklarında hissettiği küçük baskı ile gözlerini açmak istese de açamadı. Bir müddet sonra gözlerini açarak Furkan’a baktı. Neden göz kapaklarından öptüğünü anlamamıştı.
“Benim yüzümden ağladın. O yüzden göz kapaklarını öperek kendimi affetmeye çalıştım.”
Ranya, Furkan’ın cevabını alması ile hafif bir şekilde tebessüm etti. Hoşuna gitmişti. Furkan’ın elini alarak avuç içini öptü. Oda kocasına karşılık vermek istemişti. Gözlerini kaldırdığında kendisine aşkla bakan kocasının kahverengi gözleri olmuştu. Bakışlarını kaçırarak konuştu.
“Hadi gidelim. Sen geç kalacaksın. Bende biraz uyuyayım.”
“Tamam canım, ben koltuğunu indireyim.” Dedi Furkan koltuğu indirirken.
İstanbul'a girerken Ranya uyanmış, eve gelene kadar uyumamıştı. Furkan sessiz ve düşünceli olduğu için bir türlü konuşası gelmemişti. Arabayı park ettikten sonra, Furkan valizleri almadan hızlıca eve gitmişti. Ranya kocasının hallerine anlam veremeden peşinden koştu. Gamze'nin açtığı kapıdan bir yel gibi giriverdi. Salona girdiğinde Furkan tek bir noktaya bakıyordu.
Ranya'da bakışlarını oraya çevirince koltukta bir kızın oturduğunu gördü. İnce zayıf ve solgun bir yüze sahip olan kızı inceledi. Daha fazla inceleyemeden kucağında ki oğlan çocuğuna gözleri kaydı. Bebek büyük bir ihtimalle beş yada altı aylıktı. Çok tatlı bir bebekti. Habersiz halde herkese gülücüklerini saçıyordu.
Ranya aklına gelenle düşecek gibi oldu. Arkasında duran Gamze'nin tutması ile dengesini sağladı. Gözlerinin dolmasına engel olamadan Furkan’a baktı. Furkan ifadesiz bir halde kıza bakıyordu. Ranya aklına gelenleri başından savmaya çalıştı. Kocası böyle bir hatayı işlememişti. Çünkü kadınlardan nefret ettiğini duymuştu.
Furkan, annesinin yanına giderek dizleri üzerine çöktü. Ağlamaktan kan çanağına dönmüştü annesinin gözleri. Furkan annesinin elini tutarak öptü.
“Annem, neler oluyor. Bana söyler misin”
Ranya bir türlü oturmaya cesaret edememişti. Sanki ayakta durmak ona cesaret veriyordu. İki eliyle kavradığı çantasını iyice sıktı. Cevabı duymaktan korksa da, bir yanı deli gibi merak ediyordu. Kaynanasına baktı. Bir an önce konuşmasını ve bu eziyetten kurtulmayı diledi.
“Kendisinin Amine olduğunu söylüyor. Furkan ben.. Ben çok şaşkınım. Ne diyeceğimi ve ne düşüneceğimi bilemiyorum.”
Furkan annesinin sözleri üzerine başını arkaya çevirerek kıza baktı. Ranya’da kocasının bakışlarını takip ederek koltukta oturan kıza baktı. Kız Furkan’ın bakması ile yerinde kıpranmış ve gözleri ise dolmuştu. Konu biraz daha aydınlanmasa Ranya olduğu yere yığılıp kalabilirdi.
“Nereden bileceğiz senin Amine olduğunu, ya bize yalan söylüyorsan. Hem benim kardeşim çok küçükken öldü.”
Ranya, kocasının sözleri üzere ikinci şaşkınlığını yaşıyordu. Ayakta durmaya daha fazla dayanamamış, kendini pelte halinde koltuğa bırakmıştı. Furkan karısının kötüleştiğini görünce ayağa kalkarak yanına gitti. İki eliyle yüzünü avuçlayarak konuştu.
“İyi misin bir tanem, rengin sarardı. Hasta mısın.”
Ranya, başını hayır anlamında iki tarafa salladı. Furkan’a şefkatle bakarak konuştu.
“Ben iyiyim Furkan, bir an tansiyonum düştü. Sen kardeşinle ilgilen.”
Ranya, Furkan’ın bir kardeşi dahi olduğunu bilmiyordu. Hakkında ki bilgileri tam olarak bilmiyordu. Şuan kardeşi olduğunu söylediği kız dahi sanki beyninin bir oyunu gibi geliyordu.
Furkan, ayağa kalkarak kızın karşısındaki koltuğa oturdu. Biraz kendisine benzetse de, hemen inanmamalıydı.
“Benim kardeşim bir kaza da öldü.” Dedi yutkunarak. Tekrar o gece aklına gelmişti. Yutkunduktan sonra devam etti.
“Sen ise yaşadığını söylüyorsun. Nasıl inanacağım sana.”
Saatlerdir susan kız Furkan’a ağlayarak cevap vermişti. Şimdiye kadar kendisini zor tutmuştu. Kucağında huysuzlanan oğlunu dahi kucağında zor zapt ediyordu. Ranya ayağa kalkarak kızın yanına giderek bebeği kucağına alıp, kızın yanına oturdu. Ranya’ya minnet dolu gözlerle bakıp, Furkan’a döndü.
“B-ben yenilerde öğrendim. Başta kabullenmedim ama babamın mektubu elime geçti. Gerçek ailemi merak ettiğim için geldim.”
Ağladığı için çok zor konuşuyordu. Hatta bazı kelimeleri telaffuz dahi edemiyordu. Ranya kızın durumuna çok üzülmüştü. Dolan gözlerle Furkan’a baktı. Kocasının da gözleri dolmuştu.
“Amine bize her şeyi baştan anlatır mısın?” dedi Ranya. Kocasının halinden korkmuştu.
Genç kız bedenini Ranya’ya çevirdi. Daha konuşmadan parmaklarını devreye koymuştu. Bu hali ile Furkan’a çok benziyordu.
“Babam vefat edeli beş altı sene oluyor. Evlenene kadar annemle yaşıyordum. Sonra evlendim, ama kocam kötü çıkınca boşandım. Sonra annemle yaşamaya başladım. Yeni doğum yaptığım zamanlardı, annem birden rahatsızlandı. Kanser tüm bedenini istila etmiş. Annem ölmeden önce kendisinin benim annem olmadığını, babamın ilk karısından olma kızı olduğumu söyledi.
Başta inanmadım, öldüğü zaman arkasından fazla üzülmemem için böyle dediğini düşünmüştüm. Annem öldükten sonra içimi bir kurt kemirmeye başlayınca araştırma yaptım. Gerçekten babamın ilk karısı ve oğlu olduğunu hatta kızlarının küçük yaşta öldüğünü öğrendim. Yine de inanmak istemedim. Çünkü annem beni çok seviyor ve üzerime çok titriyordu.
Geçenlerde babamın çalışma odasını topluyordum. Orada elime mektup geçti. Üzerinde benim adım yazılıydı. Mektubu okuyunca annemin haklı olduğunu anladım. Çok kötü olmuştum. Kabullenemedim, baya direndim hatta. Sonra anneme DNA testi yaptım. Ben kızı değilmişim. Sonra öz annemi ve ağabeyimi görmek için Türkiye'ye geldim. Yerleştiğim otelde sizi aradım. Bulunca hemen gelip sizi görmek istedim. İnanın düzeninizi bozmak istemedim. Ben sadece öz ailemi görmek istedim.”
Ranya, ağlayarak Amine'ye baktı. Yaşadıkları hiç kolay şeyler değildi. Kayınvalidesi Rabia hanım ayağa kalkarak Amine’nin yanına geldi. Kızının ellerine dokunarak ağlamaya başladı. Sanki kızı küçülmüş te canı yanmış onu teselli ediyordu.
“K-kı-kızım benim, sen benim kızımsın.” Dedi Rabia hanım kızına sarılarak. Amine'de annesine sarılmış, onun omzunda ağlıyordu. Kokusu bile Amine’yi perişan etmişti. Annelerin kokusu kendisine has özeldir, sözünü şimdi anlıyordu.
“Anne anneciğim” diyerek ağlıyordu Amine. Ranya onları ağlayarak izliyordu. Kocasına baktı, gözleri kan çanağına dönmüştü. Kendisini zor tuttuğu çok belliydi.
Amine bir müddet annesinin omzunda ağladıktan sonra ayrıldı. Elleriyle annesinin yüzünü avuçlayarak baktı. Her karesini ezberlemeye hatta aklına nakşetmeye çalışıyordu.
“Sana çok benziyorum anne, burnum, ağzım, gözlerim hepsi sen. Hep derdim ki annem sarışın ben neden benzemiyorum. Şimdi seni görünce sana benzediğimi anladım.”
“Kızım, seni öldü zannederken şimdi karşımda hayattasın ya, Rabbim den başka bir şey istemem. Ayırmayacağım seni yanımdan, hep beraber yaşayacağız.” Dedi Rabia hanım kızının ellerini öperek.
Furkan, ayakta ellerini cebine koymuş onları izliyordu. Şoktan henüz çıkamamıştı. Şu zamana kadar kardeşini babasının elinden kurtaramadığı için hep vicdan azabı duymuştu. Amine ayağa kalkarak ağabeyine baktı.
“Ağabey, inanmıyorsan DNA testi yapabilirsin. Asla gücenmem ve kırılmam. Beni kardeşin olarak göreceğin zamana kadar sabrederim.”
Furkan, kardeşine bakarak derin nefes alıp verdi. Onu kırmaktan ve incitmekten korkuyordu. Tebessüm ederek kollarını açtı.
“DNA testine gerek yok. Kalbim seni tanıdı. Hem anneme o kadar benziyorsun ki, teste gerek yok. Sen sırtımda taşıdığım o küçük kızsın, benim tatlı ve şirin kardeşimsin.” Dedi.
Amine ağabeyinden duyduğu sözlerle ağlayarak ağabeyinin kollarına koştu. Boyu ağabeyi kadar uzun olmasa da yine de uzundu. Ağabey, kardeş ağlayarak yılların acısını çıkardılar. Ranya, Rabia hanım ve Melike teyze onlara sevinç gözyaşları dökerek bakıyorlardı.
Akşam yemeğinde konu Amine ve oğlu Burak'tı. Küçük Burak elden ele sofra da dolaşıyordu. Tamamen evin neşesi ve mutluluk kaynağı olmuştu. Amine ise huzuru ailesinde bulmuştu. Yıllarca annesi ve babası olduğu için şimdi bu kalabalık aile ona ilaç gibi gelmişti.
“Amine senin odanı hazırlattım. Sen odana geç. Burak içinde yarın bir şeyler alırız. Biraz dinlen, sonra tekrar konuşuruz.” Dedi Furkan.
“Ama ağabey ben otele gitseydim. Hem eşy...”
Furkan kardeşinin konuşmasına müsaade etmemişti. Kucağında tuttuğu Burak'ı Amine’ye verdi.
“İtiraz kabul etmiyorum. Artık burası senin evin, ben şoförü yollar otelden eşyalarını aldırırım. Hadi hemen odana.” Dedi ciddi bir ses tonu ile.
“Ben sana yardım edeyim Amine.” Dedi Ranya, bebek çantasını yerden alırken.
Ranya ve Amine, merdivenlerden konuşarak çıkmışlardı. Ranya misafir odasını açtığında Amine hayranlıkla odaya baktı. Oda tamamen beyaza hakimdi. Amine oğlunu yatağın üzerine bırakarak odada dolaştı.
“Beğendin mi?”
Amine, Ranya’ya dönerek konuştu. “Beğenmek ne kelime bayıldım. Benim odam bile bu kadar büyük değildi.” Dedi sonra oğlunun yanına oturdu. Ufaklık çoktan uyumuştu. Ranya bebeğin yanına oturarak elini hafifçe yüzünde dolaştırdı.
“Yenge sizin bebeğiniz yok mu?”
“Yok yeni evlendiğimiz için hemen yapmadık. Ama istiyoruz olmasını.” Dedi bakışlarını kaçırarak.
“Peki ne zaman oldu evleneli.”
“Beş altı ay oldu.” Dedi tebessüm ederek.
“Ben Burak'ı doğurduğum zamanlar evlenmişsiniz. Ama yenge bebek sahibi olmak çok başka bir duygu, çocuğun olduğu zaman anlarsın. İnşallah hemen bebeğiniz olur.” Dedi gülerek.
“İnşallah canım, sen dinlen. Bir şey olursa bana söylersin. Ben kalkayım.” Dedi odadan çıkarak.
Yatak odasına girdiği zaman kocasını ayakta cam önünde buldu. Yanına giderek oda dışarıya baktı.
“Nasılsın” diye sordu. Kocasının düşüncelerini merak ediyordu.
“Kardeşim yaşadığı ve bize geldiği için mutluyum. Ailem artık tamamlandı.” Dedi karısına bakarak.
“Tamamlandı mı? Yani aile üyesi bu kadar mı olsun.” Dedi Ranya bozulduğunu belli etmemeye çalışarak.
“Evet bu kadar yeter. Dışardan başka gelecek kalmadı.” Dedi ağzının kenarı ile gülerek. Karısının ne demek istediğini anlamıştı. Hırsla yanından uzaklaşıp, tuvalet masasına oturan karısını izledi. Başını açmış, saçlarını havalandırıyordu. Kaşları ise çatıktı.
Furkan tebessüm ederek karısına arkasından sarıldı. Çenesini omzuna koyarak aynadan karısına baktı. Karısının kaşlarını düzelterek yanağından öptü.
“Kaşlarını çatma, iz kalır. Hem ben buradan gelecek olanı istiyorum. Bir tek buradan gelecek olana ailemde müsaade var. Oda zaten benim baş tacım olacak.” Dedi iki eliyle karısının karnını okşayarak.
Ranya parmağını dişleyerek karnındaki ellere baktı. Anne olmak, kocasını baba yapmak istiyordu. Başını çevirip Furkan’a baktı.
“Gerçekten istiyor musun Furkan, bizimde bir çocuğumuz olsa ne güzel olur.”
“İstiyorum hayatım, hatta bunun için geç kaldık. Bence elimizi hızlı tutmalıyız. En azından Burak ile kardeş gibi büyüsün.” Dedi karısını boynundan öperken.
**
Rehnüma kızının uyuduğunu görünce elindeki hikaye kitabını komidin üzerine koydu. Eğilip kızının turuncu saçlarından öperek üzerini güzelce örttü. Yataktan çıktığında odanın kapısı hafifçe açıldı. Kapıya doğru baktığında yakışıklı endamı ile kocasını gördü. O kadar çok seviyordu ki, bir an bile göremese çok özlüyordu. Atilla tebessüm ederek karısının yanına geldi. Kızına bakarak konuştu.
“Uyudu mu prenses”
“Evet uyudu babası, çok mızmızlandı. Babam okusun dedi. Bu aralar sana çok düştü.”
Atilla karısına yaklaşarak elini karısının karnı üzerine koydu. Yavaşça okşayarak fısıldadı.
“Kardeşi geleceği için tahtının sallanacağını düşünüyor. Baba kız birbirimizi biraz zor bulduk.” Dedi gülümseyerek
Rehnüma’nın içi burkuldu. İlk geldiğinde Ayşe Nefise’nin halleri aklına geldi. Şimdi babasına bu kadar düşkün olması çok normaldi. Derin bir nefes alarak kocasına baktı. Yüzüne baktığında bile huzur buluyordu.
“Çok şükür düzeldi. Ayşe Nefise artık çok mutlu, kendisine özgüven geldi. Onun adına çok mutluyum.”
“Her şey senin sayende bal gözlüm, sen olmasan düzelemezdik. Her şey için teşekkür ederim. Oğlumuzda dünyaya gelsin, her şey çok daha iyi olacak.” Dedi Atilla
“İnşallah Atilla, hepimizin tek temennisi bu, sorunsuz bir şekilde doğum yapmam.” Dedi üzülerek
Son randevusuna gittiğinde doktor hamileliğin çok riskli olduğunu söylemişti. Kendisi ve bebek için doğumun tehlikeli olduğunu da eklemişti. Rehnüma doktorun dediklerine kulak ardı etse de, hamilelik psikolojisi olarak bazen korkuları oluyordu.
Atilla, karısının üzüldüğünü görünce alnından öperek sarıldı. Atilla’nın korkuları herkesten çok daha büyüktü. Kimseye belli etmemeye çalışıyor, güçlü durmak için çabalıyordu. Şuan söyleyecek bir kelime dahi bulamamıştı.
“Babaa”
Atilla karısından ayrılmadan kendisine seslenen kızına baktı. Ayşe Nefise gözlerini ovalayarak babasını inceledi. Rüya da olduğunu zannetmişti. Kaç gündür babasını bir türlü göremiyordu.
“Kızım, prensesim”
“Babacığım, seni çok özledim. Ne olur benimle yat.”
Atilla, kızının üzülmesini istemiyordu. Karısının gözlerine bakarak izin aldıktan sonra kızının yanına yatarak koynuna aldı. Başından öperek kokusunu içine çekti.
“Anneciğim, sende öbür yanıma gel.” Diyerek küçük eli ile yanını işaret etti.
Rehnüma tebessüm ederek kızının yanına yattı. Ayşe Nefise anne ve babasının ellerini alarak karnı üzerinde birleştirdi. Kıkırdayarak ikisine baktı.
“Hep televizyonda görüyordum. O zamanlar yapamıyordum. Çok güzel bir duyguymuş. Sizde bana sarılın.”
Atilla ve Rehnüma gülerek kızlarına yaklaştılar. Onlarda ilk defa böyle bir şey yapıyorlardı. Bu durum onlarında hoşlarına gitmişti.
“Sakın ben uyuyunca gitmeyin. Sabah uyandığımda yanımda olun.” Dedi kaşlarını çatarak.
“Emriniz baş üstüne prenses, seni yalnız bırakmayız.” Dedi Atilla kızının yanaklarından öperken.
**
Tayfun yer sofrasında kahvaltı yaparken bir yandan da karısına bakıyordu. Ne yaparsa yapsın, bir türlü ona karşı sevgisi yetmiyordu. Tek katlı küçük olan bu evde ikisi çok mutluydu. Tayfun, Atilla’nın şirketinde çalışıyordu.
“Ellerine sağlık sultanım, her şey güzel olmuş.” Dedi Tayfun aşkla.
“Afiyet olsun” dedi Alçin başını eğerek. Evliliklerinin üzerinden baya geçse de bir türlü utangaçlığı üzerinden atamamıştı.
Tayfun karısının uzamış olan saçlarını okşayarak alnından öptü. Elini karısının karnı üzerine koyarak konuştu.
“Hamile olduğunu söyleyemeyecek misin. Bir gün heyecandan ağzımdan kaçıracağım diye korkuyorum.”
Alçin, başını hızla kaldırarak kocasının gözlerine baktı. “Sakın öyle bir şey yapma. Daha üç haftalık, hemen söylenmez çok ayıp. Osmanlı döneminde ilk altı ay söylenmezmiş, çocuk terbiyeli olsun diye, bende öyle yapmak istiyorum. Ne olur bana yardımcı ol Tayfun, çocuğumuz islamın neferi olsun.”
“Tamam içini ferah tut, senin karnın çıkana kadar hatta sen söyleyene kadar kimseye demek yok. Ama anneannemin dilinden zor kurtuluruz.” Dedi gülerek.
“Anneannem eskilerin kadını, beni anlayacaktır.” Dedi gülerek. Hem evlendiği günden hamile kaldığı için herkesin tepkisinden de çekiniyordu.
“Neyse ben işe gideyim, sende kendine dikkat et. Yemek filan yapma, akşam ben gelince yaparım. Sen yat dinlen. Tamam mı sultanım.”
Her evden çıkarken bu sözleri söylemekten usanmamıştı. Alçin gözlerini devirerek kocasına baktı. Bir şey demese, ağzından olumlu cevap alana kadar bekleyecekti.
“Tamam, sözünü dinleyeceğim.” Dedi. Kocasını kapıdan uğurladıktan sonra mutfağa girerek sofrayı toplamaya koyuldu.
**
Aradan günler haftalar geçmişti. Yaz ayının son günleri yaşanıyordu. Sonbahar gelmeden yağmurlar çoktan gelmişti. Havalar da eskisine nazaran soğumaya başlamıştı.
Tüm aile üyeleri geceden beri hastanedeydiler. Rehnüma’nın akşam başlayan sancıları ile hemen hastaneye kaldırılmış, sabaha karşı oğlu Ömer’i dünyaya getirmişti. Tüm aile küçük Ömer’in dünyaya gelmesi ile mutlu olurken, Rehnüma’nın fenalaşması üzere kara hüzne bürünmüşlerdi.
Çok kan kaybettiği ve kanı durduramadıkları için Rehnüma tekrar ameliyata alınmıştı. Herkesin korktuğu o an başlarına gelip çatmıştı. Atilla sakin kalamıyor, koridor da aşağı yukarı geziyordu. Hayat’ı ise sakinleştiriciler ile uyutmaya çalışıyorlardı. Herkes adeta birer cenazeye dönmüştü.
Ayşe Nefise, yaşı küçük olduğu için bir şey anlamıyordu. Kardeşi doğduğu için onu merak etse de, annesinin nerede olduğunu sorup duruyordu. Onun korkusu kardeşi doğduktan sonra annesinin onu unutmasıydı. Duru kimi sakinleştireceğini şaşırmıştı.
Ranya’yı doğumdan sonra haber etmişlerdi. Genç kadın hastaneye nasıl geldiğini bilememişti. Ağzında dua, kardeşinin iyileşmesi için dolanıp duruyordu. Çocuğu olmayacağını duyunca tedaviye başlamış, bu süreçte baya hassas olmuştu. Genç kadın anne olmak istiyor ve doktorlar bunun imkansız olduğunu söylüyorlardı.
Ranya ayağa kalkarak babasının yanına gitti. Babası çok çökmüştü, yıllar sonra bulduğu kızını kaybetmek istemiyordu. O yüzden çok korkuyordu. Umut kızının elini elinde hissedince yüzünü ona çevirdi. Kızının asla anne olamayacağını duyduğu andan itibaren ona karşı çok mahzun bakıyordu. Kızını görünce yüreği sızlasa da gözlerinin içi ışıldadı.
“Yavrum”
“Babacığım üzülme, Rehnüma neler yaşadı. Bunu da atlatacaktır. Kendini yıpratma ne olur.” Babasının tekrar hasta olmasından korkmuştu Ranya.
“Elimde değil kızım, insan korkuyor evladımı kaybedeceğim diye, yine de güçlü durmaya çalışıyorum.” Dedi kızının omzuna kolunu atıp, kendine doğru çekti.
“Nasıl bir his olduğunu bilmiyorum baba, ama mutlaka güzel bir histir. Seni anlamaya çalışacağım.” Dedi dolan gözlerini kapatarak. Geldiğinden beri kendini zor tutuyordu ağlamamak için.
Umut, kızı için üzüldü. Yüreği sızladı, sıkıştı. Tek duası kızının hayırlısı ile anne olmasıydı. Bunun için varlığını dahi verebilirdi. Elini kızının yanağına götürerek yavaşça okşadı.
“Babanın evladına duası, peygamberin ümmetine duası gibidir kızım, senin için dua ediyorum. Rabbim sana anne olmayı nasip edecek inşallah.”
Ranya, babasının kucağına iyice sindi. Babasının duasını duyunca iyice duygusallaştı. Zorla tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı. Bazen isyan edecek duruma gelse de kendini hemen geri çekiyordu. Bu imtihana sabretmesi çok zordu.
Kızının ağladığını gören Umut'ta kızına belli etmeden ağlamaya başladı. Gözyaşları iki kızı için akıyordu. Kız babası olmak zor derlerdi, bunu şimdi anlıyordu.
Ameliyathanenin kapısının açılması ile herkes ayağa kalkıp doktorun yanına gitti. Merakla doktorun ne diyeceğini merak ediyorlardı.
“Hastamızın kanamasını durdurduk. Lakin tansiyonu doğum esnasında düştüğü için onu dengeleyemiyoruz. Önümüzde ki 24 saat çok önemli, hastayı yoğun bakıma alacağız. Yine de kendinizi her türlü duruma hazırlayın. Geçmiş olsun”
Ranya, yere yığılıp kalan eniştesi ve babasına baktı. Doktorun her kelimesi beyninde yankılanıyordu. Kardeşini kaybetmek istemiyordu. Tekrar açılan ameliyathanenin kapısı ile herkes ayağa kalktı. Sedye üzerinde Rehnüma’yı götürüyorlardı. Göğsünde ve kollarında bir sürü kablolar vardı. Atilla sevdiğine dokunmak isteyince görevliler dokunmanın yasak olduğunu söyleyerek hemen götürdüler.
Arkasından ise küvez içinde Ömer bebeği getiriyorlardı. Her şeyden habersiz sürekli ağlıyordu. Bebeği gören herkes ağlamaya başladı. Annesiz kalma ihtimali ile üzülüyorlardı.
“Bu çok küçük, hemde baya küçük.” Dedi Atilla. Kızı doğduğunda bu kadar küçük değildi.
“Vaktinden önce doğduğu için küçük, ama korkacak bir durum yok. Bebeğiniz gayet sağlıklı, biraz küvez de durduktan sonra çıkaracağız. Bebeğin eşyalarını getirirseniz, üzerini giydiririz.” Dedi hemşire.
Atilla ‘tamam’ diyerek giden oğluna baktı. Otoparka gidecekti ama bir türlü takati yoktu. Eniştesinin halini anlayan Ranya öne atıldı.
“Enişte, anahtarı bana ver. Ben hemen gidip alayım.” Dedi.
Atilla, anahtarı verince Bilal’de kardeşi ile beraber gitti. Yalnız bırakmak istememişti. Haldun kaya yakalanmadığı için varlığı tehdit oluşturabilirdi.
Ağabey, kardeş otoparka inerek arabadan çantayı aldılar. O sırada hızla yanlarına yaklaşan araba ile ürktüler. Bilal durumu anlayınca, kardeşini arkasına almak istese de çok geç kalmıştı. Başına aldığı darbe ile yere düşmüştü. Son gördüğü görüntü, kardeşinin ağzını kapatarak arabaya zorla konuluşu idi.
**
Genç kadın başının ağrısı ile kendine geldi. Gözlerini zorla açarak etrafına baktı. Ağzı, kolları ve ayakları bağlı, bir paçavra gibi kenara atılmıştı. Bir müddet sonra bulunduğu yerin rutubet ve küf kokusu burnuna geldi. Bağırmaya ve kollarını kurtarmaya çalıştı. Bir türlü başarılı olamamıştı.
Kapısı olmayan yerden içeriye iri yarı üç adam girdi. Ranya onları görünce gözleri büyüdü. En çok namusu için korkmaya başladı. Bu adamlar ona her şeyi yapabilirdi. Yanına yaklaşan adamın belinde silahı görünce ağlamaya başladı.
“Ağlama güzellik, sana bir şey yapmayacağız. Sadece kocanı korkutmaya çalışıyoruz. Bize malları ve evrakları versin. Bizde gül gibi karısını veririz. Ama vermezse bizden günah gider.” Dedi pis pis sırıtarak.
Ranya, adamın gülüşünü görünce ağlamaya başladı. Kocasının haberi olması gerekirdi. Ranya bir şekilde buradan çıkmalıydı. Var gücü ile ellerindeki iplerden kurtulmaya çalıştı. İpler kollarını kesip atıyordu. Baya bir müddet uğraştıktan sonra iplerden kurtulmuştu. Sevinçle ağzındaki bantı çıkarıp, ayağındaki ipleri hızla çözdü. Bir yandan da gelecekler korkusu ile eli birbirine dolanıyordu.
Ayakları ucuna basarak hızla odadan kendini dışarı attı. Binadan hızla dışarı çıktığında gülerek etrafını izledi. Sonunda kurtulmuştu, hemen ağaçlıkların arasına doğru koştu. Var gücü ile koşmaya başladı. Biraz ilerleyince arkasından gelen adamların sesi korkmaya başladı. Adamların silah sesi ile iyice hızlandı. İlerde gördüğü çalılığın içine hızlıca girdi.
Adamlar yanına doğru gelmişlerdi. Birbirlerine kızıp duruyorlardı. Patronun kızacağını söyleyip duruyorlardı. Ranya bulunduğu yerde değil nefesini tutmak, gözlerini kırpsa ses olarak anlaşılır diye korkusundan kırpmıyordu. Adamlardan birinin telefonu tüm sessizliği yırtmıştı.
“Efendim.. Kim ölmüş anlamadım.. Kızın kardeşi mi ölmüş.. Ya biz kızı elimizden kaçırdık ama patrona söyleme. Hemen bulacağız.”
Ranya duydukları ile şok olmuştu. Kardeşi, her şeyi, candan öte varlığı ölmüşmüydü. Genç kadın buna inanmak istedi. Yüreği bedenine sığmamış, deli gibi atıyordu. Gözleri yaşlarla doldu. Oturduğu yerde arka arkaya yavaşça ilerledi. Hemen buradan çıkıp, kardeşinin yanına gitmeliydi. Daha yeni oğlu olmuştu, onu yalnız bırakamazdı. Adamların dikkatini çekmemek için arka arkaya gittiğinde ayağı kaymış, sırt üstü boşluğa doğru düşmüştü. En son hissettiği başında ve sırtında şiddetli ağrı idi..****
Selamun aleyküm hayırlı geceler, hayırlı cumalar...
Bölüm hakkında düşünce ve yorumlarınızı bekliyorum. Hatalarım varsa şimdiden affola..
Gelecek bölüm yani 30.bölüm final olacaktır.
Keyifli okumalar dilerim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANKEN-(Hayat Serisi-2)(tamamlandı)(Düzenlenecek)
SpiritualDaha doğmadan kaderleri babalarının iddiaya girmeleri sonucunda yazılmaya başladı. Kader onları dünyanın farklı yerlerine savursa da yolları daima kesişti. Kendisine verilen değerleri kabul etmeyip, hayallerinin peşinden koşan ve hayatını bataklık i...