Selamun aleyküm, hayırlı geceler..
Gecemi gündüzüme katarak sizlere bölüm yazmaya çalıştım. Sonunda becerdim ve sizleri bekletmemek için hemen yayımlamak istedim.
Hatam varsa affola..
Satır arasında düşüncelerinizi ve bölüm sonunda yorumlarınızı bekliyorum.
Kitabımız kategorisinde baya bir ilerde, okuduğunuz zaman oy verirseniz çok mutlu olurum.
Keyifli okumalar...
💜💜💜
Atilla şoka girmiş, sadece yerde yatan karısına ve kızına bakıyordu. Ayakları tutmaz olmuştu. Sanki adım atsa düşecek gibiydi. Gözleri dolmuş, gözünün önünü göremiyordu. Duyduğu seslerle başını sesin geldiği yere çevirdi. Gözlerinden süzülen yaş sakallarının arasında kayboldu. Mustafa, arkasında bir sürü polisle merdivenlerden inerek Vedat'ın yanına geldi. Tayfun hızla koşarak yere düşen yeğenini kucağına aldı. Yeğeninin her yerini inceledi, bir şeyi olmadığına dair Atilla’ya seslendi. Küçük kız korkudan bayılmıştı. Mustafa bir kaç polise emir vererek bahçeyi kolaçan etmelerini ve arkadaki adamı almalarını söyledi.
Atilla gözlerini Mustafa'nın dediği yere çevirdi. Ağacın dibinde bir adam cansız bir şekilde yatıyordu. Elindeki silahı görünce hızla kendini Rehnüma’nın yanına attı. Yüzünü elleri arasına alarak seslendi.
“Rehnüma, bal gözlüm ne olur gözlerini aç. Korkutma beni ne olur, yalvarırım gözlerini aç.”
Atilla, ses gelmeyince Rehnüma’nın vücudunu inceledi. Eline bulaşan sıcak sıvıya bakarak korku ile karısının başını göğsüne yaslayarak kanın nereden bulaştığını bulmaya başladı. Sırtının sol tarafından vurulmuş, ılık ılık kan akıyordu. Atilla gözleri kızarmış bir şekilde etrafındaki insanlara bağırdı.
“Mustafa, Tayfun ambulans çağırın. Rehnüma vurulmuş.”
Ayşe Nefise’nin başında bekleşenler duydukları ile şok olmuştu. Mustafa Vedat’ın cesedini götürmeleri için emir verirken, bir polise de ambulans çağırması için emir verdi. Etraftaki konaklardan bir kaç komşu merak ederek bahçe kapısına gelmişlerdi.
Duru ve Zeynep hızla Rehnüma’nın yanına geldiler. Duru elini gelinin yüzüne dokundurdu. Arkadaşının emanetine sahip çıkamadığı için kendisini suçlu hissediyordu. Atilla tekrar çaresizce haykırdı.
“Ambulans, ambulans nerde kaldı. Çabuk çağırın.”
Duru oğlunun akan gözyaşlarını görünce içi sızladı. Rehnüma’nın başını sıkıca göğsüne bastırmıştı. Duru kolunu tutan kızı Zeynep’e baktı. Ağlamaktan zar zor konuşuyordu.
“A-an-anne s-sen doktor de-değil misin? Ye-yengeme sen bak.”
Duru, kızının demesi ile aklına doktor olduğu gelmişti. Atilla, kardeşinin dediklerini pür dikkat dinledikten sonra annesinin gözlerine baktı. Duru kızına ve oğluna bir şey demeden Rehnüma’yı yavaşça yere yatırdı. İlk önce elini gelininin başörtüsünün altından girdirip nabzına baktı. Yanı üzere yatırıp yarasına baktı. Fazla derin değildi lakin kurşunun çıkarılması lazımdı. Yanında sessiz sessiz ağlayan kızına baktı. Ambulans gelmeden ilk müdahaleyi yapmalıydı.
“Zeynep içeriden benim sağlık çantamı getir. Koş kızım.”
Zeynep annesini ikiletmeden hemen kalkıp eve doğru koştu. Atilla hızla annesinin kolunu tutarak heyecanla sordu.
“Anne karım nasıl, ne olur güzel bir şey söyle.”
“Nabız atıyor, kurşun tehlikeli yerde değil. Yarası fazla derinde değil. Lakin çok kan kaybediyor. O yüzden ambulans gelene kadar, kanamayı durdurmalıyım.”
Atilla derin bir nefes alarak verdi. Rabbine tekrar şükretti. Eğilerek karısının alnından öperek sessizce kulağına fısıldadı.
“İyi olacaksın bal gözlüm, sen güçlüsün. Bunu da atlatacaksın, biraz daha dayanmalısın.”
Duru, Zeynep’in getirmiş olduğu çantayı açarak gereken malzemeleri çıkardı. Yarasına bastırarak kanamayı engellemeye çalıştı. Ne yapsa bir türlü kanama durmuyordu. Duru gittikçe korkmaya başlamıştı. Bu durumu oğlu Atilla’ya fark ettirmemeye çalışıyordu. O sırada duyduğu çocuk ağlaması ile aklına torunu Ayşe Nefise’nin varlığı gelmişti. Torununu bir anlığına unutmuştu. Başını çevirdiğinde Tayfun’un küçük kızı kucağına alarak eve geçtiğini gördü. Ayşe Nefise ‘anne’ diye ağlayarak yeri göğü ayağa kaldırmıştı.
Kızının ağlamasına dayanamayan Atilla, tekrardan dolan gözlerini elinin tersi ile silerek kardeşi Zeynep’e baktı.
“Zeynep, Ayşe Nefise seni çok sever. Onunla ilgilenir misin. Annesinin yokluğunu biraz olsun unutsun.”
Zeynep, ağabeyinin gözlerindeki çaresizliği görünce ‘tamam’ diyerek ayağa kalkıp içeriye girdi. O esnada ambulans da gelmişti. Ambulans çalışanları gelerek Rehnüma’yı sedyeye aldılar. Duru ise bir yandan gelinin yarası hakkında talimat vermeye çalışıyordu. Atilla, Rehnüma’nın yanına geçerek elini tuttu. Ne olursa olsun bu eli asla yalnız bırakmayacaktı.
**
Atilla yorgun gözlerle oturduğu yerden duvardaki saate baktı. Aslında gözlerini saatten hiç çekmiyordu. Karısı ameliyata gireli bir saat olmuş ve zaman bir türlü geçmek bilmemişti. Dili yaprak olmuştu, dua etmekten. Karısının iyi olması için dua edip duruyordu.
Gözlerini kendisi ile ameliyat kapısının önünde bekleyen ailesine çevirdi. Rehnüma’nın annesi, babası, ağabeyi hemen gelmişti. Hamza ve ailesi evlerine dönmüştü. Mustafa Remle’ye haber vermemişti. Sadece Ranya’ya haber vermişlerdi. Atilla gözlerini ağlayan insanlardan çekti. Ruhu iyice daralıyordu. ‘Anne’ diye ince kadın sesi duyması ile başını sesin geldiği yöne çevirdi. Ranya, annesi Hayat’a sarılmış ağlıyordu. Furkan yanına gelerek sarıldı.
“Rabbim hayırlı haberler versin. Şifa ve sıhhat versin. Üzme artık kendini kardeşim, karın iyi olacak.” Dedi zoraki tebessüm ederek.
“Sağol Furkan, inşallah.” Diyerek tebessüm etmeye çalıştı genç adam, pek başarılı olamamıştı.
Furkan ayakta durmakta zorlanınca boş olan sandalyelere oturdu. Ranya’nın ağlama sesini duydukça içinden bir şeyler kopuyor gibiydi. Gözlerini kapatarak sakin kalmayı diledi ama yapamadı. Ranya’nın ağlasın istemiyordu. Tam ayağa kalkıp yanına gidecekken ameliyathanenin kapısının açılması ile durdu. Atilla’nın yanına giderek yardımcı olmaya çalıştı.
“Karım nasıl doktor iyi mi?”
Doktor tebessüm ederek Atilla’nın omzuna elini koyarak konuştu.
“Çok iyi aslanım, karın çok güçlü, şuan durumu iyi. Yoğun bakıma alacağız. Hemen kendine gelir inşallah.”
Atilla duydukları ile sevinerek doktora sarıldı. Çok mutlu olmuştu, sanki ona dünyaları bahşetmişlerdi. Allah sevdiğini ona tekrar bahşetmişti. Herkes sevinçle birbirine sarılıp tebrik ediyordu. Ranya boş bulunarak Furkan’a sarıldı. Burnuna gelen Furkan’ın parfümünden sonra aklı başına gelmişti. Zaten sarılırken de boyuna erişmek için baya zorlanmıştı. Furkan’ın ellerini sırtında hissedince vücudu elektrik akımına uğramış gibi titredi.
Furkan ise Ranya’nın sarılmasına şaşırarak tebessüm etti. Bu durum çok hoşuna gitmişti. Kollarını Ranya’nın ince narin bedenine sararak ellerini sırtına yerleştirerek kendisine bastırdı. Ömründe tatmadığı bu duygu genç adamı talan etmişti. Ranya’nın kendisinden ayrılması ile gerçek hayata döndü. Ranya’nın mahcup ve kaçamak bakışlarını görünce tebessüm etti. Bu kız ne yapacağını nasıl davranacağını bilemiyordu.
Herkes yerine geçerek Rehnüma’nın çıkmasını bekledi. Atilla ise sevincini gülerek gösteriyordu. Herkesi aramış karısının iyi olduğunu haber vermişti. Ranya eniştesinin aşkını, sevgisini, endişe ve heyecanını görünce imrendi. Kendisi Rehnüma’nın yerinde olsa, Furkan’ın tepkisini merak etti. Bu kadar endişelenir yahut ağlar mıydı. Yanında hissettiği sıcaklık ile başını çevirdi. Furkan’ı yanında hissetmesi ile zorla yutkunarak baktı. Biraz önce yapmış olduğu sarılma aklına gelmişti.
“Ben-benim toplantım var. Şirkete geçmem lazım, seni istersen konağa bırakayım. İstersen burada kalan bilirsin.”
Ranya gözlerini şaşkınlıkla açarak Furkan’a baktı. Telaşla bedenini de Furkan’a doğru çevirdi.
“Şirket mi? Ama daha henüz iyi olmadın. Ya bir şey olursa!”
Furkan gözlerini kısarak Ranya’ya baktı. Kendisi için endişelenmesi çok hoşuna gitmişti. Gülmemek için kendini zor tutsa da, dudağının kıvrılmasına mani olamamıştı.
“Ben iyiyim, hem orada daima oturacağım. Kötü hissedersem eve geçerim.”
Ranya, Furkan’ın neden gülmemek için kendisini zorla tuttuğunu anlayamadı. Ama bu hali onu daha da çekici yapmıştı. Ranya Furkan’ın etkisi altına girmemek için gözlerini kaçırdı.
“Peki tamam, ben burada kalsam, Rehnüma’nın uyanmasını beklemek istiyorum.”
“Tamam, sen haber et. Ben gelemesem de şoförü yollarım.” Diyerek ayağa kalktı. Şuan herkesin bakışları üzerindeydi. Ranya’ya eğilerek yanağından öptü. Kalkmadan önce kulağına yavaşça fısıldadı.
“Herkes bize bakıyor, gerçekçi olması için öptüm. Şaşkınlığını gizlemelisin.”
Ranya, kulaklarına kadar kızarmıştı. Nefesi kesilmiş, midesinde sanki depremler olmuştu. Kalbi nerdeyse fırlayacak haldeydi. Furkan’ın açıklaması ile silkindi. Madem o böyle bir atak yapmıştı, genç kızda mislini verecekti. Tebessüm ederek dudaklarını Furkan’ın kirli sakalları üzerine koyarak bekledi. Tekrar nefesi kesilmişti, zorla nefes alarak verdi. Nefesinin Furkan’ın yanağına çarpıp, onu talan ettiğinden habersizdi. Yavaşça ama çok masumca öperek, oda Furkan’ın kulağına fısıldadı.
“Altta kalacağımı sanmadın umarım” diyerek başını geriye çekti.
Furkan dudaklarını ıslatıp, gülerek doğruldu. Dişleri gözükecek şekilde güldü. Bir şey demeden Atilla’nın yanına gitti. Ona geçmiş olsun diyerek özür beyan edip yanlarından ayrıldı.
**
Genç adam karısının yanı başında bekleyerek onun tekrar uyanmasını bekledi. Öğlen kendine gelmiş, sonra ilaçlar yüzünden geri uyumuştu. Genç adamın odaya yayılan gece lambası yüzünden uykusu gelmişti. Daha geçenlerde kendisi hastaneydi ve şimdi karısı hastaneye düşmüştü. Evlendiklerinden bu yana bir türlü nefes alamamışlardı. Karısının yanağını okşaması ile Rehnüma gözlerini açtı. Odaya göz gezdirip kocasına baktı. Yanağına değen ele sığınarak zoraki konuştu.
“Atilla, bana ne oldu.”
“Vuruldun bal gözlüm, ama şimdi iyisin. Hatta çok iyisin.”
Rehnüma aklına kızı gelmesi ile gözlerini açtı. En son silah patlamış ve kızı yere düşmüştü. Telaşla kocasına dönerek konuştu.
“Kızım, kızım nasıl? Atilla ne olur susma, kızım iyi değil mi?”
Atilla tebessüm ederek iki eliyle karısının yanağını okşadı.
“Benim merhametli güzel karım, Ayşe Nefise’ye bir şey olmadı. Şuan halası ile beraber uyuyordur.”
“Beni üzmemek için böyle demiyorsun değil mi Atilla, kızıma bir şey olmadı yani”
“Evet hayatım, kızımız çok iyi, o esnada Mustafa’lar gelmiş. Vedat’ı vurmuşlar, o yüzden Ayşe Nefise yere düşmüş.”
“Çok şükür kızım iyi, ona bir şey olacak diye çok korktum. O Allah’ın belası sonunda cezasını bulmuş. Sonunda rahat nefes alacağız.” Diyerek ağladı Rehnüma. Kızına bir şey oldu sanarak çok korkmuştu.
“Sen çok güzel anne olacaksın Rehnüma, çocuklarımız çok şanslı, senin gibi anneleri olacak.”
Rehnüma, kocasının gözlerinin ışıldaması ve bunun üzerine çocuk lafını duyması ile çok utanmıştı. Gözlerini başka tarafa çekerek dudaklarını dişledi. Aklına gelenle başını masumca Atilla’ya çevirdi.
“Ben zaten anneyim, dünyalar güzeli kızım var.” Dedi gülerek.
Atilla, karısının kızını bu denli sahiplenmesine tebessüm etti. Karısının elinin üzerini öperek okşadı.
“Lafım yok kesinlikle, sen kızın olmadığın halde kızıma sahiplendin. Sen kızıma da bana da çok iyi geldin. Ama ben senden doğacak çocuklarımızı da kastettim.”
Rehnüma, kocasının sözleri ile yanakları iyice kızardı. Başını tam yan tarafa çevirecekken Atilla’nın çenesini tutması ile durdu. Kocası yavaş hareketle çenesinden tutarak kendisine çevirdi. Yanağına doğru eğilerek öptü.
“Utanmak sana o kadar çok yakışıyor ki, bu halini görmek hoşuma gidiyor bal gözlüm. Seni çok seviyorum.”
“Bende, bende seni seviyorum Atilla.”
**
(2 ay sonra)
Havalar tamamen ısınmış, artık bahar gelmişti. Ağaçlar çiçek açmış, etrafa mis kokular yayıyordu. Rehnüma tamamen iyileşmiş, veranda da kızına kahvaltı yaptırıyordu. Son günlerde midesinin bulanması yüzünden bir türlü yemek yiyemiyordu. Yediğini ise hemen çıkarıyordu. Burnunu tutarak kızına yumurtasını uzattı. Burnunu tutmasa çoktan kusardı. Kaynanası Duru'nun yanına gelmesi ile tebessüm etti.
“Kızım, halen miden mi bulanıyor. Neden bana demedin, ben kahvaltı yaptırırım.”
“Sizi rahatsız etmek istemedim anne, o yüzden ben yedireyim dedim.”
Duru, gelinini kaldırarak masanın diğer ucuna geçirdi. Bardağa portakal suyu doldurarak gelinine uzattı.
“Al bu mideni toplar.”
Saadet hanım oturduğu yerden gelinlerini izliyordu. Rehnüma’nın mide bulantılarını başka bir sebebe yoruyordu ama kimseyi heyecanlandırmamak için susuyordu.
İçeriye giren Zeynep, kitaplarını masaya bırakarak, babaannesini, gazete okuyan babasını öptükten sonra annesini, yengesini ve yeğenini öperek masaya geçti. Portakal suyundan bir yudum alarak yengesine seslendi.
“Yenge ağabeyim nerde”
Rehnüma, kendisini iyi hissetmiyordu. Zorla konuşuyordu.
“Hastaneye gitti. Sonuçları almaya”
Zeynep tam ağzını açacakken ağabeyini görmesi ile konuştu.
“Ağabeyim geldi.”
Atilla, karısının yanına gelip, sandalyeye çekerek oturdu. Ceketin iç cebinden zarf çıkararak karısına uzattı.
“Sen bak diye açmadım.”
Rehnüma, o kadar halsizdi ki elini kaldıracak takati yoktu. Ağzını zorla açarak konuştu.
“Ben anlamam ki, anneme ver”
Atilla, tamam diyerek elindeki zarfı annesine uzattı. Duru büyük heyecanla zarfı açarak içindeki laboratuvar sonuçlarını çıkarıp tek tek baktı. Duru'nun gözleri ışıldamış, gülmeye başlamıştı. Kağıtlara tekrar bakarak göz gezdirdi.
“Anne, ne oldu söyler misin? Meraktan dokuz doğuracağım.” Dedi.
Duru kâğıtları masaya koyarak oğluna baktı. Tahmin ettiği şey doğru çıkmıştı.
“Sen değil, karın doğuracak.”
Atilla, büyük bir şaşkınlıkla ayağa kalkıp annesine baktı. Ne demek istediğini anlamamıştı. Rehnüma kayınvalidesinin dediklerini anlayınca kalbi hızla atmaya başladı. Elini istemsizce karnına götürüp yavaşça okşadı. Yüzüne yayılan tebessüm ile mutlu olduğunu gösteriyordu.
“Oğlum, baba oluyorsun. Rehnüma hamileymiş.”
Atilla, duydukları ile şok olmuştu. Sanki ilk kez baba olacak gibi heyecanlanmıştı. Rehnüma’nın yanına oturarak karısına sarıldı. Çok mutluydu. Ayağa kalkarak annesine ve oradan kendisine sarılan kardeşine sarıldı. Babaannesinin ve babasının elini öperek hiç bir şey anlamayan kızının yanına gitti. Kucağına alarak havaya kaldırdı.
“Kızım, prensesim kardeş geliyor. Kardeşin olacak.” Diyerek sarıldı. Küçük kız bir kardeşi olacağı için çok mutlu olmuştu. Babasına sarıldıktan sonra annesinin yanına giderek ona sarıldı.
“Anneciğim kardeşim ne zaman gelecek.”
Rehnüma elini kaldırarak kızının başını okşadı. Kendisini yalnız hissetmemesi için elinden geleni yapacaktı. Tebessüm ederek kızının cennet kokan saçlarını öptü.
“Daha zamanı var anneciğim, sen benim ilk bebeğimsin. İlk göz ağrımsın. Bunu aklından çıkarma tamam mı kızım”
Ayşe Nefise, annesine sarılarak başını göğsüne yasladı. “Sende benim ilk annemsin, seni çok seviyorum anneciğim.” Diyerek annesinin yanaklarını öptü. Duru torununun yanına gelerek elinden tuttu.
“Şimdi sen abla olacaksın, o yüzden okula giderek büyümen lazım. Hadi servisini dışarda bekleyelim. Baban da anneni odasına çıkarsın.”
Atilla, büyük bir sevinçle karısının yanına gelerek koluna girdi. Merdivenlerin oraya gelince karısını kucağına alarak odalarına çıkardı. Karısını yatağa yatırarak üzerini örttü.
“Teşekkür ederim. Beni ikinci kez baba yaptığın için.” Diyerek karısının alnını öptü.
Rehnüma’nın konuşacak takati yoktu. Gözlerini zorla açarak kocasına baktı. Elini zoraki kaldırarak kocasının yanağını okşadı. Sadece tebessüm etmekle yetindi. Sonra gözlerini kapatarak uyudu.
**
Aşiyan konağında büyük bir telaş vardı. Bugün Furkan gelecekti. Bir ay önce iş için Amerika'ya gitmişti. Ranya çalışanlara talimat vererek kahvaltı sofrasını hazırlattı. Koltukta oturan kayınvalidesi ve anneannesine bakarak tebessüm etti. Onlara bir şey çaktırmamaya çalışıyordu. Gerçek bir evli gibi kocasını çok özlemiş izlenimi veriyordu. Salonda duran aynanın karşısına geçerek kendisine çeki düzen verdi. Lacivert belden oturtmalı elbise ve bordo şalı ile güzel gözüküyordu. Ela gözlerini belli etmek için sadece hafif göz makyajı yapmıştı. Zilin çalması ile kalbi de atmaya başladı.
İçeriye tüm yakışıklılığı ile Furkan girdi. Siyah bir takım elbise giymişti. Sanki biraz zayıflamış gibiydi, kısa olan sakalları hafif uzamıştı. Furkan annesine ve anneannesine sarılarak öptü. Onların hal ve hatırlarını sorarak uzakta ayakta bekleyen karısına baktı. Bugün çok güzel ve dikkat çekiciydi. Yavaş adımlarla karısının yanına geldi. Rabia hanım ve Melike teyze onları yalnız bırakmak için salondan çıktılar. Onların bu çıkışlarını ikisi de görmemişti. Sadece birbirlerine kenetlenmişlerdi.
Furkan, karısının gözlerine bakarak iç geçirdi. Ela gözleri çakmak çakmak yanıyor ben buradayım diye bağırıyordu. Karısını çok özlemişti. Ne olursa olsun onun varlığına alışmıştı. Ranya Furkan’ın etkisi altında kalmamak için kendisini toparlayarak hızlıca konuya girdi.
“Hoşgeldin canım”
Canım kelimesini çok zor telaffuz etmişti. Rabia hanım ve Melike teyzeyi işkillendirmemek için elinden geleni yapıyordu. Tebessüm ederek Furkan’ın boyuna yetişmek için parmak uçlarında yükselerek sarıldı.
Furkan ise ‘canım' kelimesinin şokundan çıkmış değildi. Karısı annesi ve anneannesinin yanında çok güzel rol yapıyordu. Karısının kendisine zorlanarak sarıldığını görünce tebessüm etti. Kollarını dolayarak sarıldı. Karısı bir ay içinde sanki zayıflamış gibiydi.
“Hoş buldum karıcığım”
Ranya ayakları üzerine düşerek kocasından ayrıldı. Tebessüm ederek kocasının yüzüne baktı. Elini kocasının yanağına götürerek yavaşça okşadı. Furkan böyle bir atak beklemediği için istem dışı gözlerini kapattı. Bu anın büyüsünü doyasıya yaşamak istiyordu. Ranya’nın sözleri ile gözlerini açtı.
“Zayıflamışsın, neden kendine bakmadın?”
Furkan dişleri gözükecek şekilde güldü. İki elini karısının yanağına koyarak konuştu.
“Sensizlik mideme vurdu. Ama sende zayıflamışsın. Sen neden kendine bakmadın.”
Ranya, ağzını açıp tam cevap verecekken salonda kimsenin olmadığını gördü. Hızlıca iki üç adım arkaya doğru gerileyip, Furkan’ın ellerinden sıyrıldı.
“Salonda kimse yok. Bilerek söylemedin değil mi?” diyerek sinirle gözlerini kıstı. Furkan bir şey anlamayan gözlerle dudaklarını bükerek arkasına dönüp baktı. Annesi ve anneannesini göremeyince Ranya’ya baktı.
“Farkındaysan arkamda gözlerim yok. Sana dokunmak içinde böyle bir şeyi saklamam zaten, sen gönlünü ferah tut.” Diyerek sinirle yerine oturdu.
Ranya, derin bir nefes alarak salondan çıkarak mutfak balkonuna yöneldi. Tahmin ettiği gibi kayınvalidesi ve anneannesi bahçeye çıkmışlardı. Ranya tebessüm ederek yanlarına gitti.
“Anne hadi sofraya gelin. Furkan çok acıkmış.”
Ranya, onlarla beraber içeriye geçerek masaya geçti. Furkan ile yan yana oturuyorlardı. Sofra boyunca göz göze gelmemeye çalışıyorlardı. Furkan ise annesi ve anneannesine Amerika da neler yaptığını anlatıyordu. Ranya çalan telefonu ile müsaade isteyerek biraz uzaklaştı.
Furkan’ın bir kulağı Ranya’da idi. Kimin aradığını merak etmişti. Gülmesini ve heyecanla konuşmasını duydukça iyice delirmişti. Sonunda Rehnüma ismini duyunca ferahlamış ve rahatlamıştı. Ranya gülerek masaya gelip oturduğunda tüm gözler ona çevrilmişti.
“Ranya kızım, pek neşelisin. Hayırdır ne haber aldın.” Dedi Rabia hanım merakla.
Ranya, heyecanla sağına soluna bakarak, sanki büyük bir haber verecekmiş gibi ifadeye büründü. Derin bir nefes alarak kayınvalidesine döndü.
“Rehnüma hamileymiş anne, onu haber verdi. Bir yeğenim daha olacak.” Dedi sevinçle..
“Ne güzel bir haber, çok sevindim. İnşallah sağlıkla kucaklarına alırlar.” Dedi Rabia hanım sevinerek. Bir şey daha söylemek istemişti, ama oğlundan çekindiği için susmuştu.
“Pek güzel, Allah hayırlı evlat versin. İnşallah tez zamanda sizden de bir bebek haberi alırız. Furkan’ın yaşı otuzu geçiyor, artık baba olsun.”
Furkan, anneannesinin sözleri üzerine ağzındaki çayı püskürtmüştü. Ranya ise boğazında yemek kalmış, ikisi de deli gibi öksürüyordu. Furkan önündeki su dolu bardaktan bir yudum alarak anneannesine baktı.
“Melike sultan maşallahınız var. Bakıyorum da hiç bir fırsatı kaçırmıyorsun.”
Melike teyze tebessüm ederek torununa baktı. Onun huyunu bildiği için ona göre hareket ediyordu.
“İki ayağımda çukurda, artık ben torunumun çocuğunu görmek istiyorum. Bunu bana çok görme oğlum, hem Ranya’da anne olmak istiyordur. Karını ve bizleri düşün.”
Furkan anneannesinin sözleri üzerine kaşlarını çattı. İhalenin kendi üzerine kalmasına şaşırmıştı. Şaşkınlıkla karısına baktığında beyaz yüzünün kıpkırmızı olduğunu gördü. Furkan annesini ve anneannesini üzmemek için bir şeyler demeliydi.
“Tamam anneanne bu konuyu düşüncem. Henüz kendimi baba olmaya hazır hissetmiyorum.” Diyerek her şeyi iyice üzerine aldı.
Ranya, şaşkınlıkla Furkan’a bakarken, onun ne kadar düşünceli olduğunu gördü. Aslında çocukları çok sevdiğini ve en büyük hayalinin baba olmak istediğini bir dergide ki röportajda okumuştu. Kucağındaki elleri ile oynarken, Furkan’ın sesi ile kendisine geldi.
“Sizlere afiyet olsun. Müsaadenizle ben şirkete geçeceğim.”
Ranya, hızla atılarak şaşkınlıkla sordu. Daha yeni uzun yoldan gelmişti.
“Hemen mi, daha yeni geldin. Biraz dinlenseydin.”
Furkan, afallamış bir şekilde Ranya’ya bakarken, kendisine seslenen annesine baktı.
“Oğlum, karın haklı. Bir ay uzaktınız onu bırakıp nereye gidiyorsun. Necati şirketle ilgileniyor. Hem bugün Semiha teyzen ve kızı Müge geliyor. Onlara ayıp olur.”
Furkan son duydukları ile sinirlenmişti. Annesini kırmamak için sakince konuştu.
“Acele işim var anne, hem zaten Necati çağırdı. Teyzeme gelince ayıp filan olmaz, o beni anlayışla karşılar. Görüşürüz hayatım” diyerek eğilip Ranya’yı yanaklarından öptü. Arkasında şok olmuş bir şekilde karısını bırakarak evden ayrıldı.
~~
Furkan, hızlıca arabadan inerek şirketin merdivenlerinden uçarak çıktı. İçeriye girince tüm çalışanlar kendisine hoşgeldin demeye başladılar. Çalışanlarına kısa cevaplar vererek asansör ile en üst kata çıktı. Asansörden çıktığında kendisini gören sekreteri ve asistanı yanına gelerek bilgi vermeye başladılar. Furkan onları dinlemeyecek kadar uzaktaydı. Sekreterine dönerek konuştu.
“Yaren, Necati nerede, hemen yanıma gelsin.”
Genç kız tamam diyerek masasına geçerek Necati'ye haber verdi.
Bir kaç dakika sonra kapı tıklatılıp açıldı. İçeriye Necati girdi. Ortağı ve çocukluk arkadaşını görmesi ile yanına giderek sarıldı.
“Hoşgeldin ortak”
“Hoş bulduk Necati, olanlar nedir? Bir daha anlat.” Diyerek yerine geçti.
Necati derin bir nefes alıp verdi. Koltuğa oturarak masanın üzerindeki kalem ile oynamaya başladı.
“Sen Amerika'ya gittiğinde, Dubai'deki otel için ihaleye girdik. Ama kaya holding ile karşı karşıyayız. O ihale bizim için çok önemli Furkan, ama kaya holding bizi tehdit ediyor. Birde kadiroğlu şirket ile ortak olduğumuz için burnundan soluyor. Bir şey düşünmemiz lazım.”
Furkan, iki eliyle başını tutup sıktı. Yüzünü sıvazladıktan sonra arkadaşına döndü.
“Bilal’e ve babamı arayalım. Hemen buraya gelsinler. Netice de beraberiz ve bundan haberleri olmalı.”
“Tamam ortak, ben hemen Bilal’i arıyorum.” Diyerek telefonu çıkarıp tuşladı. Kısa bir konuşmanın ardından telefonu kapatarak Furkan’a döndü.
“Umut bey yokmuş. Bilal'de hemen buraya geliyor.”
“Bilal’in olması iyi olmuş, belki babam fenalaşabilirdi.” Dedi.
Aradan geçen bir saatin sonunda Bilal gelmiş, ve durumu ona anlatarak ne yapmaları gerektiğini düşünmeye başlamışlardı. Kaya holding çok belalı ve eli kanlı kimselerdi. Yoksa Furkan onları çoktan piyasadan silmişti. Kapının çalması ile içeriye sekreter Yaren girdi. Elindeki zarfı Furkan'a uzattı.
“Furkan bey, sizin adınıza geldi. Bir kurye getirdi.” Deyip odadan çıktı.
Furkan, elindeki zarfı inceleyerek açmaya başladı. İçinden çıkan kağıdı yüksek sesle okudu.
“Hoşgeldin Furkan AŞİYAN,
Seninle güzellikle konuşacağım. Ya ihaleden çekilirsin. Ya da ailenin ve sevdiklerinin yok oluşunu birer birer seyredersin..”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANKEN-(Hayat Serisi-2)(tamamlandı)(Düzenlenecek)
SpiritüelDaha doğmadan kaderleri babalarının iddiaya girmeleri sonucunda yazılmaya başladı. Kader onları dünyanın farklı yerlerine savursa da yolları daima kesişti. Kendisine verilen değerleri kabul etmeyip, hayallerinin peşinden koşan ve hayatını bataklık i...