Onsekizgen Yaralar

101 2 5
                                    

" Gemisi batan kaptan su üstünde yürüse yine de sızlar içi."

Tahminime göre bir buçuk saattir yatağımın üzerinde, cenin pozisyonunda yatıyordum. Soma'da ikinci ayımı bitirmek üzereydim. Burası bana en başından beri iyi gelmiyor, hiç bir şey istediğim gibi gitmiyor, hata üzerine hata yapıyordum. Düzeltmek adına adım dahi atamıyor, içimden sabahtan akşama kadar yatakta yatıp halı desenini izlemek dışında bir şey yapmak gelmiyordu.

İrem'le ve Ceren'le planlandığımız gibi aynı evde yaşamaya başlamıştık. Ceren'i yeni tanıyor olmama rağmen çok sevmiştim, bana çok doğal geliyordu. Sarı kısa saçları, büyük mavi gözleri ve hafif etine dolgun olan Ceren'i çok sevmiştim. Ama İrem'le işler istediğim gibi gitmiyordu, aynı evin içinde olmak farklıydı ve İrem'i bazen tanıyamıyordum. Evet tamam, çapkın olduğunu biliyordum, onu öyle kabul ediyor ve seviyordum ama durum çapkınlıktan farklı bir boyuttaydı. Buna adapte olamıyordum. 

Oğuz'la buraya geldikten bir ay sonra ayrılmıştık, o kadar yoruyordu ki beni artık duygu ve durum değişikliklerine tahammül edemez olmuştum. İrem'le birlikte yaşamaya başladığımdan beri sürekli problem yaratıyor, beni kontrol edemediği için sürekli kavga çıkartıyordu. Ayrıldığımızdan beri gama kedere ve milyonlarca soruna gark olmuştum. Artık tamamen bekardım, kimseye hesap verme sorumluluğum yoktu. Halbuki özgürlüğün bile kendine has bir sorumluluğu vardı ve ben bu yeni duruma alışmakta çok zorlanıyor, hatta epey bir yalpalıyordum.

Soma garip bir yer... İnsanların niyetlerini anlayamıyor aslında çok da umursamıyordum. Sınıftan iki çocukla çok enteresan şekilde tanışıp birbirimize bir anda kaynaşmıştık. Olay tam olarak okulun ilk haftası, herkesin birbirine potansiyel sevgili olarak baktığı o garip havası olan sınıfta başladı. Sınıfta her tipten ve şekilden insan vardı, takımla derse gelen kunduralı ve tesbihli erkekler, bağrı açık dızlar, akşamki derse sabah 8'den beri hazırlandığı belli olan hatunlar, sarışınlar, esmerler... Hepsi tamamdı. Ama içlerinden biri öyle bir sivriliyordu ki, ilk gördüğüm anda hayatımda önemli bir yeri olacağını hissetmiştim. Adının sonradan Kerem olduğunu öğreneceğim turuncu saçlı çocuk, beni dürterek cetvel istedi. 

"Pardon, cetvelini alabilir miyim?" 

"Bilmem alabilir misin?" cevabım karşısında ikimizde mal gibi birbirimize bakakaldık. Neden böyle bir şey söylediğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu, bende tüm suçu bu kadar saçma insanı buraya toplayıp kafamı karıştıran eğitim sisteminde bulmayı seçtim. Kısa bir dona kalmanın ve ölüm sessizliğinin ardından çocuğun yüzüne bakamayarak cetveli verdim. Kerem'le ufak kavgalar ve komik anlar biriktire biriktire koca iki ay geçirdik. Onunla Soma katlanılır bir hal alıyordu.


Ali... Okula başladığımdan beri İrem'e olan ilgisini iyiden iyiye anlamıştım, o da belli etmekten hiç çekinmemişti zaten. Ali'ye kafamı yormuyordum, onunla zaman geçirmek keyifliydi ve tam olarak düşündüğüm gibi onu İrem ile ilgili destekliyordum.

Oğuz'dan ayrıldıktan sonra çok saçma şeyler yapmıştım ve şimdi gururumdan geri adım atamadığım bir noktadaydım. Ceren'le birlikte, iki çocukla takılmaya başlamıştık, çocuklar kelimenin tam anlamıyla "ağır" çocuklardı. Bir tanesini gözüme kestirmiştim, takılacak, biraz da tanıyacaktım. Ama çocuğun bir gülle kapıma dayanıp; "Sevgilim olur musun?" diyeceğini tahmin edememiştim. Öyle karışık bir durumdu ki, ya evet diyecek kendim dışında herkesi memnun edecektim ya da hayır diyip herkese konuşacak konu verecektim. İkincisini kaldıramayacağımı düşünerek evet dedim, dedim ama mutsuzluktan kızıldeniz gibi ortamdan ikiye  yarılacaktım. Oğuz'un kafesinden çıkıp Ata'nın kafesine girmiş gibi hissediyordum. Bekarlık 21. yüzyılın ve tüm asrın en güzel seçeneğiyken, ben burada yatmış bir çıkış yolu arıyordum.

Bigane / "Yabancı"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin