"Yoruldum, ama kaçmadım; savaş yanlısı saçlarından."
Sabahı edemiyordum bir türlü. Yüzüm yanıyor, duvarlar üstüme geliyordu. Panik ve heyecanı ayırt edemeyecek haldeydim. Kafamda, birleştirmeye yaklaştım derken daha çok karışan bir puzzle yığını vardı sanki. Ali tanıdığım en neşeli, en deli dolu insandı. Bir kahkahası bütün okulu inletirdi. Onu bugüne kadar hiç yüzü asık görmemiştim. Hayatımda ki hiç bir erkeğe benzemiyordu. Ama İrem gerçeği vardı, İrem'e göre onlar çok yakın arkadaşlardı. Birbirleriyle her şeyi paylaşıyorlardı. Buna inanmıyordum, İrem ne kadar anlatsa da hep birazını kendine saklardı, onu benim kadar iyi kimse tanıyamazdı. Birlikte zaman geçirdikçe kaşımızın gözümüzün duruşundan bile birbirimizi anlar hale gelmiştik.
Evet Ali'den hoşlanmıyordum, bir büyüsü vardı ve bunu inkar da etmiyordum. Ama yeterli değildi. Bir tarafım hala Oğuz'daydı. Onu merak ediyordum. Elime telefonu aldım ve sosyal medya hesaplarını kontrol etmeye başladım. Sayfayı aşağı doğru kaydırmamla karşıma bir fotoğraf çıktı. Olduğum yerde donakalmıştım. Kalp atışlarım yükseliyor, ağlama hissi burun deliklerimi yakıyordu. Oğuz bir kadını öpüyordu. Büyük bir kadını. 30'lu yaşlarında olduğu açıkça belli olan, kendinden en az 10 yaş büyük olan bir kadını öpüyordu. AĞZINDAN. Kabusu yaşıyor olmalıydım, gördüklerime inanamıyordum. Biriyle birlikte olabilirdi, bir sevgilisi olabilirdi, onunla birlikte bir fotoğraf koyabilirdi ama bu resmen midesizlikti. Benim görmem için fotoğrafı koyduğuna emindim. Tepkimi bekliyordu. Canımın yanmasını istiyordu, aslında en çok canımı yakan da bunu istemesiydi. Tepki vermeyecektim, bu iş tamamen bitmişti. Oğuz iflah olmayacaktı ve tekrar birlikte olmamıza giden tüm yolları, tek bir fotoğrafla kapatmıştı. Ağlamamı durduramıyordum, her şey üst üste geliyor ve bir çok duyguyu aynı anda yaşamak bünyeme ağır geliyordu. Ata'yı üzmüştüm, Ali'yi üzüyordum, Oğuz'sa bana hayatımın en büyük pişmanlığını yaşatıyordu. Artık Ali'ye ne diyeceğimi biliyordum. Oğuz için bu kadar üzülüyorken başka biriyle olmam mümkün değildi. Ali'yle arkadaşlığımı bozmayacaktım. Güzel şeylere ihtiyacım vardı ve yeni bir ilişki yeni bir gerilim demekti, bunu kendime yapmayacaktım.
Saat 10'da telefonumun sesiyle gözümü açtım. Ağlarken uyuyakalmış olmalıyım, başım ağrıdan çatlıyordu. İçimdeki ağır huzursuzluk varlığını devam ettiriyordu. Yatağımın yanında duran masadaki telefonuma uzandım. Basit bir oyun isteği sesiyle uyanmıştım, geri uyumak içimden gelmiyordu ve bu saatte uyanıp ne yapılır bilemiyordum. Yataktan kalkıp pencereye doğru yürüdüm. Hava kötü görünüyordu, Soma'ya geldiğimden beri hiç güneşli bir havaya şahit olamamıştım, yazın ortasında bile bir miktar üşütüyordu. Bir şeyler yapmalıydım, Ali'yle buluşmadan önce muhakkak kafamı dağıtmalı, her zamanki sakin Ayas olarak gitmeliydim. Dolabımdan eşofmanlarımı çıkarıp havaya uygun şekilde giyindikten sonra, güç bela bulduğum bir lastik tokayla saçlarımı tepeden bir at kuyruğu yaptım. Odamdan çıkıp kapıya yöneldim. Kapının yanındaki dolaptan spor ayakkabılarımı çıkartıp, giymeye başladım. Evden çıt çıkmıyordu. İrem'de Ceren'de bu saatte uyanmazlardı. Bağcıklarımı bağlayıp kitli olan kapıyı açtım ve çıktıktan sonra usulca örttüm. Apartmandan inene kadar Ali'ye söyleyeceklerimi kafamda oturtmaya çalıştım. Oğuz'u düşünmek bile istemiyordum. Adı aklıma geldikçe fotoğraf gözümün önünde beliriyordu. Ne kıskançlık ne de öfkeydi, ağır bir tiksinti hissediyordum. Apartman kapısından çıktığım gibi koşmaya başladım. Cadde boyunca koşup ara sokaklardan birine daldım. Hava tamamen açılana kadar koştuktan sonra eve çıktım, güzel bir duş aldım ve kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Gürültüme uyandığını tahmin ettiğim Ceren, saçları dağılmış bir şekilde mutfak sandalyesine oturup bir sigara yaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bigane / "Yabancı"
ChickLit"O gece gün doğana kadar aynı bankta oturup bekledim. Gece boyunca hiç telefonum çalmadı, hiç mesaj gelmedi, hiç kendime rastlamadım. Bir gece de kendi hayatıma bigâne oldum. Bir gece de içimde umut adına ne kaldıysa kurudu, içimdeki dikenler büyüdü...