Olabilecek en düşük ihtimaldi Ali'yi bırakıp gitmek. Tamamen kalbime kalsa asla yapamayacağım bu davranışa karşı, zihnime epey minnettardım. Dinlenmeli, uzaklaşmalıydım. Belli ki bir arada olabilecek frekansta değildik. Doğru zamanı, doğru anı beklemeliydim. Ödülü aldıktan sonra Soma'ya bir hafta boyunca dönmedim. Annemin dizlerine yattım, sahil havası aldım, kitap okudum ve sonunda sakin bir ruh haliyle gitmek istemediğim o eve döndüm. Kapıdan girer girmez evin ekşi kokusu dikkatimi çekti. Çantamı kapının ağzına bıraktıktan sonra yoğunlaşan kokuya doğru yöneldim. Temkinli bir şekilde kapıyı açtım ve binlerce domates kavanozuyla yüz yüze geldim. Ben yokken eve girmişlerdi. Buna nasıl cüret edebilirlerdi? Sinirle çantamın ön gözüne koyduğum telefona koştum, çıkartıp babamı aradım ve olan biteni anlattım. Babam bana dert etmememi ve bu durumla ilgileneceğini söyleyerek telefonu kapattı. Tam zamanıydı, bu evden kurtulabilmem için bir fırsattı. Ortamı alevlendirecek bir şey yapmalıydım. Ev sahibinin karısı benden yalnızca 4 yaş büyüktü ve kadının kompleksli biri olduğunu ve kocasından beni kıskandığı kanısına ilk konuşmamızda, tavırlarından varmıştım. Kadına oynayabilirdim. Dar koridorda attığım birkaç voltadan sonra, hızla evden çıkıp aşağı kata koştum. Deli gibi kapıyı yumrukluyordum ve zile basıyordum. Sonunda öfkeme ve içten içe bir korkuma karşı kapı açıldı. Hiç beklemeden bağırmaya başladım.
"Siz benim evime nasıl izin istemeden girersiniz!"
"Şşş! Çocuk uyuyor, ne bağırıyorsun!"
Panikledim ama geri adım atmayacaktım.
"Hemen anahtarı verin, ben yokken eve ne hakla girersiniz! Bir daha böyle bir şey olmasını istemiyorum!"
"Ben salçalarımı, domateslerimi nerede yapacağım başka? Kendi evime istediğim gibi girer çıkarım, sen karışamazsın!"
Bağırmalarımıza ağlayan çocuk sesi karıştı ve kabusum odadan çıkarak kapıya yaklaştı. Önce bana sonra karısına baktı. Boğazımdaki yumru büyüdü ve yutulması imkansız bir tükürük topuna döndü.
"Ne bağırıyorsunuz, ne oluyor?"
Adamın sesinden bile iğreniyordum ama şimdi tam zamanıydı. Gülümseyerek adama baktım. Sadece Ali'ye özel 2 numaralı bakışlarımı devreye soktum.
"Merhaba, rahatsız etmedim umarım. Bunu hiç istemem."
Adama gözümü hiç ayırmadan bakıyordum ve karısın öfkesinin kokusunu İzmir'den bile alabilirdim. Adam elbette aptal değildi ama zaaflarını kontrol edemediği kasıklarındaki kabarıklıktan belli oluyordu. Her şey istediğim gibi gidiyordu.
"Ne istiyorsun o zaman, bu gürültü ne böyle" diye bir şeyler geveledi. Karısı kendini savunmaya geçti.
"Domateslerimi, salçalarımı görmüş. Kendi evime girmeyecekmişim inanabiliyor musun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bigane / "Yabancı"
ChickLit"O gece gün doğana kadar aynı bankta oturup bekledim. Gece boyunca hiç telefonum çalmadı, hiç mesaj gelmedi, hiç kendime rastlamadım. Bir gece de kendi hayatıma bigâne oldum. Bir gece de içimde umut adına ne kaldıysa kurudu, içimdeki dikenler büyüdü...