Gün doğmasına yakın, alışık olduğum o turuncu, pembe gökyüzüne bakıyordum terastaki pencereden. Bir süre manzaranın hüznünü düşünerek pencerenin önünde öylece dikildim. Masanın üzerindeki telefonum, dün kurduğum alarmla çalmaya başladı. Önceki gecelerde olduğu gibi, dün gece de uyuyacağıma inanmış olmanın verdiği umutla kurduğum alarmı kapattım. Odama geçip üstümü değiştirdim ve sessiz adımlarla evden, daha sonra da apartmandan çıktım. Evde hayalet gibi dolaşıyordum, asla ses çıkarmıyor, parmak ucumda hareket ediyordum. 5 dakikalık kısa bir yürüyüş sonunda stadyuma varmıştım, biraz ısındıktan sonra kulaklığımı takıp koşmaya başladım.
45 dakikalık yoğun ve durmaksızın bir koşudan sonra bitkin halde eve döndüm. Saat daha yediydi ve gün içinde bir an olsun durmam demek; içimdeki fırtınalarla yüzleşmek zorunda olmam demekti. Terasta 30 dakikalık cardiyodan sonra kapılara dayadığım sandalyelerimi kontrol ederek duşa girdim. Yaşadığım şeyin "cinsel taciz" olduğunu kabul ettiğimden beri, bununla ilgili kimseyle konuşamamıştım. Aileme, hocalarıma, Ali'ye tek kelime edememiştim. Konuşmanın gerekliliğine inancım iyiden iyiye azaldığında etrafımda kimseyi istemediğimi ve kendimi iletişime kapattığımı fark ettim. Konuşmak yerine daha çok hareket ediyor daha çok ders çalışıyordum.
Ali .. Onu ayrıldığımızdan beri görmüyordum. Bunun nedeni onu gerçekten görmek istemememdi. Derslere hep 5 dakika geç giriyor ve ders biter bitmez kafamı yoldan kaldırmadan, kimseye selam vermeden, selam almadan doğruca eve idman yapmaya gidiyordum. Günde 3 kez olmak üzere ikisi kafamı dolu tutmak için, bir tanesi de dans idmanıydı. İçimden bir ses dans edebileceğimi ve eğer gerçekten iyi dans edebilirsem Ali'yi okuldan sonra da bir bağımız olmadan görme şansım olacağını söylüyordu. Halbuki dibimdeyken Ali'ye bakmaya cesaret edemiyordum.
Duştan sonra kahvaltımı yapıp yarışmalar için hazırladığım resimlere göz atım. Artık teslim edebilirdim. Bir umudum yoktu elbette ama içimi rahatlatma yöntemlerimden biri de çizmekti. Bütün sıkıntımı kustuğum resim kağıtlarını saman kağıtlarından yapılmış zarfa koyup, bilgilerimi yazdım. Hazırlanmak için odaya girdim ve giyinip, beş dakika gibi kısa bir sürede çantamı da alıp evden çıktım. Kulaklıklarımdan yükselen Beirut eşliğinde kimliğimi girişteki turnikelere okuttum ve ince uzun ağaçlı koridorda yürümeye başladım. Ayağım taş yoldaki taşlardan birine takıldı ve tökezleyerek elimdekileri yere düşürdüm. Oflayarak yere çömeldim, dağılan zarfı ve not kağıtlarını toplamaya başladım. Arkamdan biri seslendi;
"Taşların zayi ettiği bir genç kız daha demek.."
Boş gözlerle sesin geldiği yöne doğru döndüm. Gözde. Onu her gün başka biriyle görüyordum. Gördükçe de bende aynı cümleyi kurmadan edemiyordum. Gözde'nin zayi ettiği bir iyi niyet daha demek. İnsanlar gerçekten bu kızın nesini seviyor olabilirdi? Her yerinden iticilik akıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bigane / "Yabancı"
ChickLit"O gece gün doğana kadar aynı bankta oturup bekledim. Gece boyunca hiç telefonum çalmadı, hiç mesaj gelmedi, hiç kendime rastlamadım. Bir gece de kendi hayatıma bigâne oldum. Bir gece de içimde umut adına ne kaldıysa kurudu, içimdeki dikenler büyüdü...