Yatağıma uzanmış en sevdiğim grubun tamamen durumumu özetleyen 3 buçuk dakikalık şarkısını dinliyordum. Oğuz'un mesajının, Ali'nin umarsızlığının ve olan biten herşeyin üzerinden tam tamına 1 hafta geçmişti. Düşünecek çok şeyim vardı ve bunca şeyin altında eziliyordum. Ali'yle bir ev tutmaya kalkışmıştık fakat beş parasız olduğum için ailemden para istemiştim. Onlar gelene kadar idare etmemi ve evi birlikte tutacağımızı söylemişlerdi. Bizse dinlemeyip Ali'nin bursuyla bir ev tutmuş, it bağlasan durmaz bir evi, bal dök yala kıvamına getirmiştik. Yeni evimde yaşamaya başlayacaktım ki annem gelip ortalığı ayağa kaldırdı.. Beni çok daha lüks bir evin çatı katına taşıdılar. Ev teraslı, güneş alan, bakımlı bir ev. Bir dubleksin üst katı olması nedeniyle ev sahibimle aramda sadece pimapen bir kapı var ve anahtarları bende değil.
O gün evi bulduğumuz için çok şanslı olduğumu düşünüyordum, her türlü ufak problem sadece ayrıntıydı. Öylesine sevinçliydim ki hemen Ali'yi arayıp haber vermiş, yanıma çağırmıştım. Ailemle tanışan Ali, evi taşımamıza yardım etmişti fakat yüzü hiç gülmüyor, benim gibi sevinmiyor, benimle göz göze bile gelmiyordu. Ali'ye nedenini sorduğumda yorgun olduğunu söylemişti sadece. Üstünde çok durmamıştım, zor günler geçiriyorduk ama her şey düzelmek üzereydi. Artık bir evim vardı. Hayır, artık bir evimiz vardı.
Anahtar teslim ederken ev sahibi, "Bu evde erkek istemiyorum," demişti. Buna uymayacağımı biliyordum, bunu sorun bile etmedim. Kimse kirasını ödediğim eve kimin girip çıktığına karışamazdı. Tatsızlık çıkmasın diye ağzımı dahi açmıyordum. Ne bir itiraz ne bir onaylama. Konuşma işini aileme bırakmıştım. Birden abimin, ev sahibine "eti senin kemiği benim" dediğini duyar gibi oldum ama öyle uyuşmuştu ki savunma mekanizmam, buna bile tepki veremiyordum. Ailemin gözünde hatalıydım, bunu düzeltemezdim. Bu yüzden sessiz kalmak en iyi seçenek gibi görünüyordu . Ertesi gün ailem gidince Ali'yi aramıştım.
"Selam"
"Aşkım, burada biraz yardıma ihtiyacım var."
"Şu anda işim var, akşam okuldan sonra halletsek olur mu?"
"Tamam, sorun değil. Ne işin var?"
"Off başladık yine Ayas, arkadaşlarımlayım, kapatıyorum, hoşçakal."
"Tamam Ali, akşam haberleşiriz o zaman"
Telefonu kapatmıştı. akşam haberleşiriz dediğimi duyduğunu bile sanmıyordum. Keyfim kaçmıştı. Öyle keyfim kaçmıştı ki, oyalanabilmek için temizliğe vermiştim kendimi. Beklediğim yardımı görememiş, Ali'yi eve bile getirememiştim.
O günden sonra hep Ali'yi kesik kesik görmüştüm. Zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyordum ama benden uzaklaşmasını da istemiyordum. Sürekli kaçamak zamanları oluyordu, ne yaptığını bana söylemiyor, sorunca çok sinirleniyordu. Bir de Oğuz meselesi vardı. Telefonu elime aldım, Oğuz'dan gelen mesajı açtım. İkimizin olduğu bir fotoğraf atmıştı bana. Altına da beni özlediğini yazmıştı.
Oğuz'u öyle çok, öyle şefkatle sevmiştim ki, şimdi bu fotoğraf beni o günlere götürüyordu. Çok zor günler atlatıyordum ve yanımda olmasını istediğim insanlar benden çok uzaktaydı. Ali bile elimi eskisi kadar sıkı tutmuyordu. Bunları o kadar çok sık düşünmeye başlamıştım ki, artık sonuca varamayışım ve durumumda ki hoşnutsuzluğum davranışlarıma yansıyordu. Çok az kişiyle muhattap olmaya başladığımı farketmiştim. Arkadaşım diyebileceğim bir tek Kerem kalmıştı, onunla bile artık konuşmuyorduk.
Bir iç çekip yataktan kalktım, odadan çıkıp banyoya yöneldim. Suyu açıp kıyafetlerimi çıkarmaya başladım. Suyun ısındığından emin olduktan sonra duşa girerek kabinin kapılarını kapattım. Su beni tamamen ıslatana kadar, duş başlığının altında, gözlerim kapalı şekilde öylece dikildim. Tam şampuanımı elime almıştım ki bir kapı sesiyle irkildim. Kalbim hızlanmaya başlamıştı. Suyu kapatmadan duş kabininin kapaklarını açtım, hızlı hareketlerle havluya sarıldım ve ince uzun koridoruma açılan banyo kapısından kafamı uzattım. Karşımda ara kapıyı kapatan ev sahibini görünce ne olduğunu anlayamayarak "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz! Evime izinsiz giremezsiniz!" diye bağırdım. Koridordan bana doğru yürümeye başladı. "Yaklaşmayın!" diye uyardım. Beni dinliyor gibi değildi. Öyle paniklemiştim ki, bir kaç saniye boyunca mutfağa gidip bir bıçak alıp kendimi mi savunsam yoksa telefonuma ulaşıp yardım mı istesem kararsızlığında kaldım. Ben bunları düşünürken o çoktan bana yaklaşmıştı, bense refleks olarak banyo kapısını kapatıp kitledim. Kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi, adam kapıyı zorluyordu. Kapının arkasına dayandım ve tüm ağırlığımı verebilmek için duvardan yardım aldım. Bir kaç dakika sonra kapıyı zorlamayı bıraktı. Nefesimi tuttum, sesleri dinliyordum. Ayak seslerinin ardından kapatılan bir kapı sesi duydum. Olduğum yere çöktüm ve ağlamaya başladım. Korkudan banyonun kapısını açamıyordum, yanımda Ali'yi istiyordum. Kendimde banyodan çıkma gücünü bulduğumda ilk dersi kaçırmış olduğumu farkettim. Hemen giyinip kendimi dışarı attım. Koşar adımlarla eve en uzak parka gittim, bir banka oturdum ve ellerimin titremesini yok saymaya çalışarak cebimden telefonumu çıkardım. Tuş kilidini açmaya çalışırken telefonu düşürdüm, almaya çalışırken bir kere daha düşürdüm ve ilk defa o zaman ağlamamı kesip derin bir nefes alarak yerde duran telefonuma uzandım. Sakin ve yavaş hareketlerle rehberde Ali'yi bularak arama tuşuna bastım. Ali beni meşgule attı. Bir kere daha aradım, yine açmadı. En az 5 kere şansımı denedim fakat Ali benimle telefonda bile konuşmak istememişti. Vazgeçerek, tuttuğum nefesimi verdim ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
O eve gidemezdim. Bana ne yapıldığını, ne yaşadığımı, neden yaşadığımı bilmiyordum. Ali merak edip gelmiş olsa bile ona ne diyecektim? Çok kötü hissediyordum. Sanki biri içimde, yerine çok yakışan bir cam vazoyu alıp yere fırlatmış gibiydi. Bu hisle başa çıkamıyordum. Kendimi hiç bu kadar güçsüz, işe yaramaz hissettiğim olmamıştı.
Kendimi hiç bu kadar kimsesiz hissettiğim olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bigane / "Yabancı"
ChickLit"O gece gün doğana kadar aynı bankta oturup bekledim. Gece boyunca hiç telefonum çalmadı, hiç mesaj gelmedi, hiç kendime rastlamadım. Bir gece de kendi hayatıma bigâne oldum. Bir gece de içimde umut adına ne kaldıysa kurudu, içimdeki dikenler büyüdü...