●20. Bölüm●

73 10 0
                                    

Annem erkek arkadaşı için her şeyin mükemmel olmasını istiyordu. Bizim ne giyeceğimize dahi karar vermişti. Kimden geldiği belli olmayan mavi orkide de masanın başköşesini aldıktan sonra annemin değişiyle ev 'Cillop' gibi olmuştu.

"Acaba ne renk giyindi? Siz camdan bakıp hemen bana söyleyin üstümü değişeyim olur mu?"deyince Alya ile ben "Iyk!" diye bir tepki vermeyi es geçmedik. İkimizde annemi hiç böyle tanımıyorduk. Şimdi ergenlik dönemi davranışları, Elara'da mı yoksa annemde mi daha baskın bilemiyordum. Annem bizim tepkimiz karşısında utanıp sıkılınca sıkıntıyla iç çektim.

"Anne, lütfen! Gayet güzel gözüküyorsun."dedim. Arkamı döndüm ve mutfağa geçtim. Bir şeyler yemek istiyordum, çeşit çeşit yemeği görmezden gelip çekmeceden çikolata çıkardım. Mutluluk hormonu, ihtiyacım olan tek şey buydu. Annemin mutluluğunu istemediğimden değil, ben onun bu davranışlarına katlanamıyordum.

"Bende istiyorum."diyen Alya'ya çekmeden bir tane uzattım. Mutluluk hormonu ona da lazımmış gibi gözüküyordu. Omuz omuza verip ayakta hırsla çikolataları yerken kapı çalınca ikimiz aynı anda sıçradık. Azrail görmüş gibi birbirimize bakakaldık.

"Kızlar!"diye bizi çağırdı, annem. Sevgili Aybars'ı kapıda karşılamak gerekiyordu tabi. Alya'ya güç vermek için koluna girdim. Birlikte kapıya gidip yüzümüze yapmacık bir gülücük yerleştirdik.

"Hoş geldiniz!"dedi, annem tüm heyecanıyla. Aybars amcanın da onun kadar heyecanlı olduğunu görmek içime su serpmişti. Yanındaki oğlu bize sevecenlikle gülümsedi.

"Hoş bulduk, öğretmenim."dedi. Annem onun yanağını okşayıp ikisini içeri davet etti. Akşam yemeği zorlama ve bol gülücüklü geçmişti. Yemekten sonra Aybars'ın oğlu yani Ali ve Alya odaya geçtiler. Bende Aybars amca(ağabey diyebilirsin demişti ama ben inatla amca diyordum) ve annem arasında kalakaldım.

"Sen hangi bölümü okumak istiyorsun?"dedi, Aybars amca. Bence asıl söylemek istediği şey sende çocuklarla otur olsada. Ona bir süre cevap verip vermemek arasında kaldım. Annem gözleriyle dövünce dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Bilmiyorum. Aslında belli bir hayalim yok. Resim yapmayı seviyorum belki bunun üstüne gidebilirim."dedim sonunda. Parlayan gözlerle bana baktı. Yavaşça elindeki çayı masaya bıraktı.

"Ek ders falan alıyor musun? Eksiklerin varsa öğretmen arkadaşlarımla konuşurum senin için. Mimar olmayı düşündün mü?"dedi. Gerçekten ilgileniyor muydu yoksa annem için mi böyle davranıyordu, anlamamıştım. Ona ağzım açık baktım. Eline dokunabilsem öğrenebilirdim ama bana bir türlü fırsat vermiyordu.

"Yazın kursa gittiğim için YGS eksiğim kalmadı ama LYS konusunda yardıma ihtiyacım olabilir, size haber veririm. Mimar olmak iyi fikir fakat ben kararımı en son vereceğim."dedim, kibarca gülümsedim. O da bana gülümseyerek karşılık verdi. Sonra da bana iyi davrandığı için onları yalnız bırakmaya karar verdim. "Ben Alya'ya bir bakayım."deyip odama geçtim. Beynimde bir sancı hissedince başımın belada olduğumu anladım. Odadan çıkmak için hala kapının kolunda olan elim hareket edince sancının sebebi anlaşıldı.

"Ben olsam bunu yapmazdım."dedi. Sesli bir şekilde yutkundum. Çok hızlıydı büyü yapacak vaktim yoktu. Hem o kadar bencil değildim, kendimi feda edebilirdim sonuçta vampirleri etrafımıza saran bendim.

"Ayşe burada kalmıyor, yanlış oda."dedim, ukala bir şekilde Tan'a bakarken. En son onunla göz göze geldiğimde attığı o ölümcül bakışı hatırlayınca karnımda bir sancı oluştu. Ona karşı savunmasızdım belki de huyuna gitmeliydim. Bana çarpık bir gülümsemeyle karşılık verince huyuna gitme planımı boş verdim. Ölümüne onu sinir edecektim.

"Kıskanmış gibi gözüküyorsun."dedi iğrenç bir gülümsemeyle. Ellerini cebine sokup bana kendini beğenmiş bir bakış attı. Bana doğru birkaç adım attı ve bana doğru eğildi.

"Sıkılmış gibi gözüküyorum, Tan. Evime girmenden, peşinde dolaşmandan sıkıldım. En önemlisi beni korkutamazsın."dedim ve onun gibi vücudumu dikleştirdim. Bana doğru eğildiği için yüzlerimiz karşı karşıyaydı ve gözlerimi ondan kaçıramıyorum ve korkmuyormuş gibi gözükmeye çalışıyordum. Gülümsemesi yüzünden silinse de hala kendini beğenmiş bakışını sürdürüyordu.

"Korkmadığına emin misin?"dedi, ısrarla bana bakarak. Ben sarıldığımda buza dönen Tan nasıl bana bu kadar yakın durabiliyordu.

"Sen, nefesini tutmadığına emin misin?"dedim, ukala bir şekilde yüzümü ona yaklaştırdığımda. Hafifçe gözleri parladığında geri çekilmem gerektiğini fark ettim ama bu korktuğumu düşündüreceğinden çekilmedim. "Hem neden buradasın?"

"Sırlı Dünya'ya gitmeden önce görüşmek istedim. Sen Sırlı Dünya'da annem için araştırma yaparken bende burada senin anneni kolluyor olacağım demek için. Bak, seni tehdit etmek istemiyorum. Ben seninle anlaşmak istiyorum ve sana güvenmek... Cadı olmak senin suçun değil biliyorum; ama bu senin cadı olduğun gerçeğini değiştirmez, bunu da biliyorum. Bu arada Kayra senden özür dilemem gerektiğini söylese de bunu yapmayacağım."dedi. Bütün özgüvenim içime kaçmıştı. Ben bile Sırlı Dünya'yı yeni öğrenmiştim, Tan nereden biliyordu? Gideceğimi nasıl öğrenmişti? Neden cadı olmamın benim suçum olmadığını bildiği halde bana bütün bunları yapıyordu? Tabi, zaafımı biliyordu. Sürekli beni ailem ile tehdit ediyordu.

Tan yüzüme dokunduğunda ağladığımı fark ettim, şimdi göz yaşım baş parmağının ucunda duruyordu. Ona öylece baktım. Bana bir yol bırakmıyordu. Ne istiyorsa ya yapacaktım ya da olanlara katlanacaktım. Yoksa asla peşimi bırakmayacaktı. Bunu biliyordum çünkü kurtlara rağmen o istediği gibi evime girip çıkabiliyordu. Bunu yapan annemin yanına sokulup onu bütün benliğini emebilirdi.

"Anneni nasıl geri getireyim, sen delirmiş olmalısın! Anneme zarar vermemem için ne yapmam gerekiyor?!"dedim. Gözlerini gözyaşımdan ayırıp tekrar bana baktı. Hırsla gözyaşlarımı silip burnumu çektim. Cebinden peçete çıkarınca başımı iki yana salladım. Önce beni ağlatıyor sonra peçete uzatıyordu. Tam bir dengesizdi, en başından beri! Peçeteyi almayınca burnumu silmek için elini uzattı, bu beni bir şok dalgasına maruz bıraksa bile kendimi hemen toparladım. O burnuma ulaşmadan peçeteyi elinden alıp kendi burnumu kendim sildim.

"Özür dilerim. Herkesin annesi kendine kıymetli. Onu öldürürsem onu döndürmek için elinden geleni yaparsın. Bir çözüm bulduğunda ikimizin annesi de kurtulmuş olur."deyip omuz silkti. "Eğer anneni ben kurtaramam ama kurtaracak birini biliyorum dersen ayrı, o zaman annen kurtulur."

"Tamam, o zaman iyiki bunu düşünmüşüm. Senin böyle bir şey söyleyeceğini biliyordum. Bunu başka türlü halletmek isterdim ama sen istemiyorsun. Anneme hiçbir şey yapamazsın! Çok üzgünüm, ona büyü yaptım. Şimdi, tehdidin bir işe yaramadığına göre geldiğin gibi gidebilirsin."dedim. Bunu söylerken sesim titremediği için şükrettim. Anneme büyü yaptığım doğruydu ama bunun üstünden günler geçmişti ve ben büyümün hala devam edip etmediğini bilmiyordum. Eğer bana inanmadıysa ve büyüm devam etmiyorsa annemle birlikte bende ölürdüm.

"Beni her defasında hayal kırıklığına uğratıyorsun. Bu yüzden sana bir türlü güvenemiyorum. Tabi, bu seni düşünmeme engel olamıyor. Ayşe ile olmamın bir sebebi var. Kendimi terbiye etmeye çalışıyorum. Kana karşı dayanıklığımı artırmak istiyorum, sınırlarımı zorluyorum. Seninle olduğumda sana zarar vermeyeyim diye. Ama annemi geri getiremezsin asla seninle olamayacağım. Seninle beraber olmak için seni tehdit ediyorum, Loya."dedi, gözleri parlarken. Kızardığımı hissettim, ayaklarım beni taşımakta zorlanır oldu. Şimdi ne yapacaktım? Ne diyebilirdim? Üstelik ondan hoşlanıp hoşlanmadığımı da bilmiyordum. Ona karşı mı çıkmalıydım, evet doğrusu buydu! Biz diye bir şey olamazdı! Benim bunu ona söylemem gerekiyordu. Başka bir kız olsa ne yapardı? Kalbim hızlı atıyordu ve hızı sürekli yükseliyordu.

"Benimle beraber olmak için beni tehdit etmene gerek yok."dedim, titreyen sesimle. Sözlerim içimi burkmuştu ama bunu yapmam gerekiyordu...

LOYA | Düşler Sokağı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin