●13. Bölüm●

141 14 6
                                    

Medyadaki Karya...

Şu kendine yaptığın salak büyü geçene kadar buradasın! Evet beni donduran cümle. Bunu hiç düşünmemiştim. Büyü ne kadar sürerdi? Dakikalar mı, günler mi ya da aylar mı sürerdi? Ben olmayınca ailem ne yapardı? Kurtlar beni kurtarırdı belkide veya cadılar... Belkide yetişemezlerdi ve ölürdüm. Garip olan şey beynimin içi karnaval gibi hareketli olsada vücudum tepkisizdi ve hiçbir şey hissetmiyordum. Bana acır mıydı? Elara'ya yaptıkları gibi parmağımı kesip kanımı emip bırakırlar mıydı? Koreliler benim kanımı içecekleri için mi yarın döneceklerdi. Benim kanımın tadı güzel miydi?

"Saçmalama, Loya!"diyerek beynimi susturmayı denedim ama o beni dinlememiş şimdi de cinayet sahneleri canlandırmaya başlamıştı. Gözlerimi sildim ve demin Tan'ın oturduğu tekli koltuğa oturdum. "Neden?"dedim lakin bu sefer seslendiğim kişi Tan'dı. Kimseden tepki gelmeyince tekli koltuktan kalkıp sehpanın üstündeki vazoyu Tan'a fırlattım. Vazo kırıldı, parçaları heryere dağıldı ama Tan bir santim kıpırdamadı. Ne kadar çıldırdığımı düşününce sanırım ölüme hazır değilim dedim kendime. Odanın kapısına doğru yürüdüm. Geniş bir koridor çıktı karşıma ama burası siyahtı. Simsiyah... Tavan bir çok ışıkla aydınlatılmıştı ama yine de ürkütmüştü beni. Koridorun sonunda karşılıklı iki siyah tabut da vardı üstelik, eğlence için mi orada bilememiştim doğrusu. İyice yaklaşıp sanki incitmeye korkarmış gibi yavaşça dokundum tabutlardan birine. Yeni boyanmış ve cilalanmıştı. Bizim gördüğümüz tabutların aksine bunlar çok özenilip yapılmıştı.

"Onlar özel yapım, D.O ve Jackson'ın hediyesi."dedi Karya. Gelişini hissetmemle yanımda bitmesi bir olmuştu. Ona ne diyeceğimi bilmeyerek baktım, oda bana baktı.

"Bana iş çıkardın salonu temizlemek zorundayım."dedi. Yarım ağızla güldü. "Bence elini kolunu bağlamalıydık, kaçırmanın bir adabı olur."derken ister istemez ikimizde güldük.

"Bana ne yapacak?"dedim gülümsemem yüzümden silinirken. Onunda gülümsemesi yavaşça yüzünden kayboldu.

"Bende seninle beraber öğreneyeciğim, o bana pek bir sey anlatmaz."dedi. Soğuk, beyaz elleriyle elimi tuttu ve beni çekelemeye başladı. Bana dokunmaktan hiç kaçınmıyordu ama ben yinede onunla ilgili pek bir şey hissetmiyordum.

"Haydi, sana odamı göstereceğim."dedi. Demin olduğumuz odanın karşısındaki odaya girdik, genel olarak morun ağırlıklı olduğu odanın ortasındaki yatak iki kişilik yuvarlakdı. Odanın bir tarafı komple dolaptı ve oda bunlardan ibaretti. "Bu sefer sade bir oda istedim."diye ekledi. Kolumdan çıktı dolaptaki her şeyi tek tek bana sergiledi. "İşte bu Londra'dan, bu Bakü'den vb. gibi şeyler eklemeyi unutmadı.

"Vampirlerle ilgili birçok şey duydum, izledim, okudum ama siz hiç öyle değilsiniz. Kırmızı gözler yok, güneşte yanan ya da parlayan vücut yok. Tabutta uyuyor musunuz onu bilmiyorum ama."dedim, bana eşyalarını gösterdikten sonra. Tabut kelimesini duyunca kahkaha attı.

"O aramızda bir espri birkaç kere uyumayı denedik ama çok rahatsız. Ha, şu uyku meselesine girersek uykuya ihtiyacımız yok ama kendi adıma konuşursam uyumayı seviyorum. Rüya görmesekde bir çeşit meditasyon gibi."dedi, iki elini birleştirip kafasına yasladı. "Ama... Ağabeyim uykuyu sevmez, vakit kaybıymış."dedi, ağabeyinin taklidini yapmaya çalışarak. Kıkırdadım.

"Zaten ters davranmazsa olmaz."dedim huysuzlanıp. Pencereden dışarıya baktığımda güneşin doğduğunu gördüm, uykumun gelmediğine şaşırdım. Babam birazdan kalkardı.

"Aslında öyle ters biri değildir, sadece cadılardan hoşlanmaz."dedi. Cadılar derken gözlerinde bir kıpırdanma oldu. Hızlıca yatağa oturup eliyle işaret ederek beni yanına çağırdı. Yavaş adımlarla gidip, yatağa uzandım.

LOYA | Düşler Sokağı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin