David Karlberg
Kabanına daha çok sarılan adam rüzgara karşı yürümekten buz kesmişti. Hafif eğilerek adımlarını daha sağlam basıyor, durmayı düşünmüyordu. Suratına çarpan yağmur damlalarına alışmıştı. Aylardır yalnız olmaya alıştığı gibi. Ya da hayatı boyunca. Evet, hayatı bu süreye daha uygundu. Uzun saçlarının ıslak tutamlarını yüzünden çekti. Kış aylarından nefret ederdi. O'ndan sonra her şeyden nefret eder olmuştu ama kış ayları yokluğunu daha fazla hissettiriyordu. Sanki havadan çok yanında olmayan kişinin boşluğu üşütüyordu insanı. O boşluk öyle soğuk ve sonsuz bir his haline gelmişti ki... Bazen yaz ayları bile üşüyordu.
Kapının demir parmaklığını tuttu. Kurumuş boya parçaları ıslak eline yapışmıştı. Hissetmedi. Uzun süre önce dokunma duyusunu kaybettiğini düşünüyordu. Ellerini ceplerine soksa da ısınmıyor, buzlu suya koymuşcasına daha çok soğuyordu. Soluk alıp verişinin havaya dağılmasını izleyerek adımlarını takip etti. Eskiden her hafta burada olurdu. Pazartesi günü, saat sekiz otuzda, elinde bir demet çiçek. Helen en çok papatyaları severdi. David de her ziyaretinde getirirdi. Önce ayda bire düşmüştü ziyaret günleri. Sonra yılda bire. Bazen yılbaşında fazladan bir bilet daha alırdı. Daha sonra iki yılda bir ve... Hiç.
Kendine ve Helen'e acımayı uzun zaman önce bırakmıştı.
Bunun haksızlık olduğunu söylemeyi bırakmıştı. Bağırmayı bırakmıştı. Kızgın değildi artık. Öfkesini kustuğu insan ortadan kalkmıştı. Yıllar boyu süren amacını gerçekleşmişti. Fakat o amacın uyanmasına neden olduğunu da unutmuştu. Travis öldü. David intikamını aldı. Diğer gün boştu.
Yataktan kalkmasının zaman aldığını asla unutmayacaktı. Duvara yaslanıp beklemişti. Düşünmüştü. Kızını hayatta tutmayı başarmıştı. Ya da kızı başarmıştı. O nefes almaya devam ettikçe bunun bir önemi yoktu.
En azından o zamanlar öyle sanıyordu.
Helen'in yanına geldiğinde birkaç dakika yazılara bakması gerekti: Helen Karlberg. 1972-1997. Mermere oyulmuş yazısı kadının yüzünü aklına getiriyordu. İki tarih. Sekiz rakam. Adam iç çekti. Yaşanmış binlerce anı iki tarihe sıkıştırılamazdı. Bu adil değildi. Hiçbir insan için olamazdı. Beyaz bir mermer neyi anlatabilir ki? diye düşündü sonra. Umutlarını? Sevgisini? Ölürken geride bıraktığı iki yarım hayatı? Hiçbir şey anlatmıyordu. Üstündeki siyah boya yalnızca, o öldü, diyordu.
Dalga geçermiş gibi.
David poşetin içinden bir şişe çıkararak taşın yanına oturdu. Tam adının yanına. Kapağını açıp birazını toprağa döktükten sonra kaldırdı ve kafasına dikerek büyük yudumlar aldı. Boğazından midesine doğru akan şarap birkaç dakika içinde ısınmasını sağlamıştı. Şişenin bir kısmını içtikten sonra başını mermere yasladı. Helen'in dizlerinde yattığında ki huzuru düşünüyordu. Gabriella'yı gördüğünde yüzündeki gülümsemeyi, uzun saçlarını... David'in tuzlu göz yaşları dudaklarına ulaşmasaydı ağladığına inanmayabilirdi. Sahi, ne zamandır ağlamıyordu? Biraz düşünmesi gerekti. Fakat düşünmek, kendine yaptığı en ağır işkencelerden biriydi.
Ve en son ne zaman ağladığını da devam eden göz yaşlarıyla karşılamıştı.
Helen hastaneye gitmeyi göze almamış, evde doğum yapmıştı. David o yorgun ifadesini dün gibi hatırlıyordu. Alnı terden ıslanmış, saçları dağılmıştı. Yüzünde o ana kadar gördüğü en mutlu gülümsemesi belirmişti. Ve David darmadağın olmuş bir kadının bundan daha güzel görünemeyeceğini düşünmüştü.
"Özür dilerim." dedi titreyen dudaklarının arasından. "Özür dilerim. Özür dilerim."
Cevap beklercesine ağlıyordu. Helen'in ona sarılmasını beklercesine.
Yarısına geldiği şişesinden biraz daha içmekle yetindi. Gözlerini küçük bir çocuktan daha çaresiz hissederek koluna silmişti.
"Benden istediğini yaptım Helen." dedi.
Gerçeğin acısıyla kıvranıyordu.
Helen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaşamasını istemişti. Ve olmuştu. Ama bunu yaparken karısının tek isteğini unutmuştu. Yalnızca bir istek. Tek nefeste söylemişti. Mükemmel gülümsemesi solmadan hemen önce, sadece Gabriella'yı istemişti.
David hıçkırıklar içinde boş şişeyi fırlattı. Cam karşıdaki ağaca çarpıp paramparça olmuştu.
"Onu kurtardığımı sandım!"
"Bittiğini sandım!"
Bağırışlarının ardından kısık sesle, "Özür dilerim." dedi yine. "Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim."
"Senin için her şeyi yaparım."
Ses tonu iyice düşmüştü. "Onun için de."
"Ama bir insanı kendinden nasıl kurtarabilirim bilmiyorum Helen."
"Bilmiyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
Science FictionHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...