Ayaklarının altında ezilen dal ve çimenlerin çıkardığı sesler Alecia'nın burada kalmasını sağlıyordu. Kafasının içindeki kaosun onu uzaklara götürmesine müsaade etmiyor fakat şimdiki zamanla da arasına mesafe koyuyordu. Gerçeklik algısı ondan uzaklaşmamıştı. Ormanda olduğunu biliyordu. Sesleri özellikle dinliyordu. Ama şimdilik sadece bu ikisinin aklına girmesine izin veriyordu.
Nereye gittikleri, neden gitikleri ve ne yapacakları özellikle kendinden uzak tuttuğu şeyler listesindeydi.
Kolu sıkıca tutulduğunda durmak zorunda kalmıştı. Başını kaldırdı. Kaşları çatıldı ve geriye çekildi. Uzun zamandır görmediği yüze şaşkınca bakarken sadece neler olduğunu kestirmeye çalışıyordu.
Antonio ceketini ona uzattı.
Alecia o zaman üşüdüğünü fark etmişti. Üzerinde ince bir tişört vardı. Tahminen Brad'e ait olan. İyi de çıkarken kazak giymemiş miydi? Özellikle üşümesi göz önüne alındığında öyle yapması gerekirdi ama emin olamıyordu.
Yürümeye başladıklarında aydınlık gibi hatırladığı gökyüzü derin bir karanlığı üzerlerine salmıştı.
Uzattığı ceketle eli havada kalan Antonio'ya, "Neden bana iyi davranıyorsun?" diye sordu birden. Suratının daha büyük bir anlamsızlığa gömüldüğünü tahmin edebiliyordu.
"Kötü mü davranmamı istersin?"
Beth.
Alecia aniden öfkeyle doldu ama aynı zamanda üzgündü de. Beth ölmüştü.
Önceden, diye düzeltti bir ses.
"Yapmacık bir iyilikte değil, kendin gibi davran." dedi yine aklından geçmeyen kelimeleri gerçekliğe kavuştururken.
Gerçeklik? Emin miydi bunun gerçek olduğuna?
Antonio gülümsedi. "Unutma, Alecia, beni tanımıyorsun. Ne zaman yapmacık veya ne zaman kendim olduğumu bilemezsin."
Ama tahmin edebilirdi.
Etmeliydi de. Başına gelen şeyler sonuçları imkansız seçenekler değildi. Hepsi geleceğini söylemişti. Bu, haberi erkenden aldığın halde bir yere neden geç davet edildiğini sormak kadar aptalcaydı.
Engel olmalıydı. Elindeki karıncalanma, öfke ve heyecanla gelen o garip his... Alecia hepsini tahmin etmeliydi. O hücrede Brad'in öldüğünü bile görmüştü. Halüsinasyondu ama en az ellerindeki his gibi haberciydi. Onu öldüreceğinin habercisi.
O ölmedi, dedi kendi kendine. Ama inanmıyordu. Brad'in yaşadığına emindi ama bir şey onun gerçekliğini bulandırıyordu. Şüphe damarlarında dolanan zehir gibi anılarını yerle bir ediyordu. Az önce Brad'i alevlerin arasından seçemeyecek derecede bir ateşle yok etmişti ama aynı öldüğüne olan inancı gibi bunun da az önce olduğundan emin değildi.
Dizlerine batan yapraklar onu rahatsız ediyordu. Ayağa kalkmak için yeltendi. Başı öylesine derin bir bataklığa gömülmüştü ki etrafına bakamadan tekrar dizlerinin üzerine yığıldı.
"Gitmeliyiz, Alecia." dedi Elliot'ın aceleci ama en az Alecia kadar bulanık sesi.
Brad'i öldürdüm, dedi. Thomas'ın isteğini yerine getirdim.
Elliot'a ait olduğunu bildiği kollar onu omuzlarından tutarak ayağa kalkmasına yardım etti. "Şimdi acı çekemezsin." diye fısıldadı Elliot. Yüzüne vuran güneş kararlılığı görünsün diye ona rehberlik ediyor gibiydi. "Buradan gitmezsek hapiste istediğin kadar ağlayabilirsin. Ama ben sana her şeyi eve saklamanı söylüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
Science FictionHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...