Lillian Fernandez
"Açsana."
Lillian telefonu sıkıyordu. "Ne diyeceğim? Alecia'yı elimizden kaçırdık, mı? Aa, doğru ya! O bir mahkum değil."
Sinirden ayağını yere vurduğunun farkında değildi çünkü Alecia'nın herhangi bir şekilde Brad'i yanlış anladığını düşünmüyordu. Alecia yanlış anlamamıştı ama Lillian, Brad ile beraber öyle olmasını, öyle olması gerektiğini düşünmüştü. Çünkü Alecia onları terk etmezdi. Brad'le mükemmel ilişkilerini gizlemiyordu. Mutluydu. Uzun zaman sonra herkes -nihayet- mutlu olmuştu ve her zamanki gibi biri çıkıp her şeyi mahvediyordu. Sorun ise bunun aralarından biri olmasıydı.
Bir sorun olmalıydı. Alecia'yı kaçıracak kadar ciddi bir sorun. Mutlu olduğu adamla planlanan bir gelecekten daha çok korktuğu bir şey olmalıydı! Kahretsin. Alecia bu kadar bencil olamazdı!
Lillian isteksizce aramayı reddetti.
Elliot da onunla beraber derin bir nefes almıştı. "Çılgına dönecek."
Elbette çıldıracaktı. Buna hakkı vardı. Hatta Lillian Brad'in çıldırmasına izin verecek, onun sinirlenmesi için her şeyi yapacak ve onu Alecia'nın üstüne salacaktı. Kimse arkasında onun için ölebilecek kadar sevgi dolu birini bırakıp gidemezdi. Üstelik Lillian 'arkada bırakmak' diye düşünürken buna kendilerini eklememişti. Sadece Brad'i değil, arkadaşlarını da hiçe saymıştı Alecia. Lillian kendilerini bu hale soktuğu için ekstra sinirliydi ona.
Aramayı reddetmek düşündüğü gibi olmamıştı: Brad bir daha aramadı. Lillian bunun sebebini yarım saat sonra kapı çalınca anlayabilmişti. O kadar gergindi ki üstüne düşmemesinin yolda olduğunu belli etmesine takılmamıştı bile.
Kapı açılır açılmaz, "Ne oldu?" dedi Brad.
Dün akşamki anlayışlı bir şekilde yarın gelmeyi kabul eden kişi gitmişti. Ve şimdi Alecia'ya daha çok benziyordu. O da kızın dünkü hali gibiydi. Göz altlarındaki belirginlik uykusuz bir gecenin göstergesiydi. Bütün gece yarın olmasını bekleyip düşünmüş olamazdı, değil mi? Lillian üst seviyelerde yaşadığı öfkesinin daha çok artamayacağını düşünerek yanılmıştı. Şu an Alecia'yla enerjisinin son damlasına kadar kavga edebilirdi.
"Saat sabahın kaçı biliyor musun?"
"Yapma, Lil. Nereye kadar saklayacağız ki?" Elliot'ın araya girip onun yatıştırma amaçlı söylediklerini yalanlamasını beklemiyordu. Ama haklıydı. Lillian kaçınılmaz sonu erteleyemezdi.
"Alecia gitmiş." dedi Elliot.
Lillian sesinden ondaki gerginliği de sezmişti. Ve aynı düşündüklerini. Elliot da Brad'in bir an önce öğrenmesini ve en az kendileri kadar kötü hissetmesini istiyordu. Böylece hepsi Alecia'ya hesap sorabilecekti.
"Gitmiş." diye tekrar etti Brad. Başını sallayarak gözlerini ovalamıştı. "Bahse girerim siz evde yokken gitti. Diğer türlü çok aptalca oluyor çünkü."
"Çok özür dilerim." dedi Elliot. Tahmin ettiği gibi hem Lillian'dan önce davranmış hem de Alecia'nın yaptığı hatanın sorumluluğunu almayı -haklı olarak- reddetmişti. "Gece uyumak gibi bir hata yaptım. Bir de Alecia'nın kapısını kilitlemeyi unutmuşum! Ne aptallık ama."
Görmezden gelerek, "Nereye gitti?" diye sordu Brad. Cevabı basit bir soru gibi sormuştu. Lillian ve Elliot nerede olduğunu söyleyecek, Brad de gidip Alecia'yı alınca sorun çözülecekmiş gibi.
Lillian duraksamıştı. Brad'in böyle düşünme olasılığı aklına geldiğinde neden aşırı tepki göstermediği daha mantıklı bir hal alıyordu. Kızın hangi anlamda gittiğini bilmiyordu ki! Farkında değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
FantascienzaHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...