Hunter Sanderson
Araba çiftlik evine giden engebeli yolda ilerlerken, tekerleklerin altında ezilen toprağın tozları sis bulutu oluşturuyordu. Metropolden uzaklaştıkça temizlenen hava, iç huzuru desteklese de ahırların kokusu insanı geri döndürecek cinstendi. Bu yüzden fazla yeşilliğin depoladığı oksijen gereksizdi. Bakılan hayvanların kokusuyla tepedeki güneşin işkencesi temiz havayı fark ettirmiyordu bile. Tüm o bahçelerin bakımı, yabani otların temizlenişi ve mahsul elde etmek için verilen emekler... Hepsi kafa dağıtmak yerine yorucu ve pis görünüyordu. Şehirde yaşadığım bu bakış açısından belli oluyor, diye düşündü Hunter. Sonuç olarak anlaması imkânsız şeyler listesinde yerini koruyan maddelerden biri de 'doğal yaşam'dı.
Nihayetinde GPS adrese ulaştığı bilgisini verdi ve Hunter, Maddie'nin fotoğrafına son bir kez daha bakıp onu arka cebine yerleştirerek arabadan indi. Evin on on beş metre ilerisinde bulunan kümesten sesler geliyordu fakat tavukların çıkardıkları seslerden sayılarının fazla olmadığını söyleyebilirdi. Çift katlı evin rengi yumuşak bir sarıydı. Eskiden turuncu olduğunu hatırlıyordu ve Hunter burayı ikinci defa görmese, boyanın tek bir kişi tarafından yapıldığına inanmazdı. Dave'in işine karışılmasından hoşlanmadığı, bildiği tek özelliğiydi. Aynı şekilde yeni boyanan çitleri geçti, ahırın evden uzak olması içini (daha doğrusu ciğerlerini) rahatlatıyordu.
Kapı hala eski ve tahtadandı. Arasan iki yıl geçmesine rağmen Dave neredeyse hiçbir şeyi değiştirmemişti. Filmlerden gördüğü, kafasında yer etmiş süslü çiftlik evlerinden çok farklıydı ve Hunter buraya her gelişinde David gibi bir yücenin konseyden çıkıp geldiği yere hayret ediyordu. Burası ev değil harabeydi. Kolayca içeri girilebilirdi ama doğrudan eve dalması durumunda başına gelecekleri az çok biliyordu. Dışı korumasız; içi bir yüceyi barındıracak kadar tehlikeli.
Kapıyı ritmik bir şekilde tıklatırken kendine rahat olmasını hatırlatıyordu.
Buraya ilk geldiğinde yanında Alecia vardı. Onu son gördüğü günü dün gibi hatırlıyordu. Saçları kabarmış, yüzünde cesaretli olamaya çalışan ama daha önce hiç bu kadar korkmadığını söyleyen bir ifade vardı. Konseyden ve onun canlı olduğunu düşünecek herkesten kaçmışlardı. Bu yüzden gidecekleri son yer evleri olmuştu. Her şeyi David'e açıklamadan önce iki gün dayanabilmişlerdi. Banklarda uyumuşlar, herhangi bir arkadaşlarına gitme fikrini asla düşünmemişlerdi. İntihar planlarını açıkladıktan sonra David, kızından çok, bu planı kabul ettiği için Hunter'a kızmıştı.
"Doğru şeyi yaptığımızı biliyor." demişti Alecia. Çiftliğe birkaç kilometre uzaklıktaki gölün iskelesinde oturmuş, öylece suya bakıyorlardı. "Konseyden itinayla sakladığı kızının intihar etmesini övmek istemiyor o kadar."
"Umarım haklısındır." Hunter dağılmış halinden kurtulan eski Alecia'ya baktı. "Dave'den kötü yorum almak isteyeceğim bir şey değil."
"Bir de benden." Alecia gülerek omuzuna vurdu.
Hunter da onun bir anlık yakaladığı mutluluğuna karşı gülümsedi. "Karlberg'ler beni korkutmuyor diyemem."
Hunter sadece gülmeye devam etmesi için konuşmuştu. Alecia'yı derin bir üzüntü içinde görmeden biraz daha izlemek istemişti. Fakat kısa bir sessizlik oldu. Böyle söylemenin onu iyi hissettirmediği ortadaydı. Yalnızca aklını kurcalayan anıların Brad'e mi yoksa eski kimliğine mi ait olduğunu bilemiyordu.
"Karlberg dediğinde aklıma David yerine Robert geliyor." Alecia içten içe sorguladığı şeyleri okuyor gibi konuşuyordu. "Biliyor musun? Bazen Dakota'nın da benim kadar zorluk çekip çekmediğini düşünüyorum."
"Elbette çekiyordur."
Alecia bunu diyeceğini biliyordu ve daha Hunter konuşmadan başını sallamaya başlamıştı. "Sanmıyorum. Dave'i sadece Konseye gittiğimden beri tanıyorum ama Robert..." Derin bir nefes alması gerekti. "Onunla baba-kız gibi olmak için çaba sarf etmeye gerek bile yok."
Hunter onu teselli etmek istiyordu. Ya da üzülmemesi için herhangi bir şey. Ama yapabildiği tek şey oturarak, öylece suya bakmaktı. Bundan daha fazlasını yapabilecek bir kişi vardı. Ve o da kesinlikle kendisi değildi. "David'e alışmanın zaman alacağını biliyordun. Bunu göze alarak geldik, değil mi?"
Beklediğinin aksine Alecia cesaretlenmek yerine başını öne eğdi. "Alışmak istemiyorum, Hunter. David etrafın sakinleşmesi için sabretmem gerektiğini söyledi. Çok yakında Brad'e yaşadığımı söyleyebileceğim."
Hunter'ın midesine saplanan acı, konuyu değiştirmek için çırpınıyordu. Susup Alecia'nın devam etmesini bekledi. "Gideceğim," dedi kız. Alecia bunu sesli söylemenin onu gülümsettiğini biliyor muydu acaba? "Dave ile asla bir aile gibi olamayacağız."
"Ama Brad'le olabilirsin." Hunter onun yerine tamamlamıştı.
Kızın yüzünde az önce getirmek istediği gülümsemesi Brad'in adını duyunca bile belirirken nasıl konuşabilirdi? Bunu izlemek istemiyordu.
Alecia artık daha rahatlamış biçimde ona doğru döndü. "Sen ne yapmayı düşünüyorsun?"
Hunter omuz silkerek, sadece, "Ben de gideceğim." dedi.
"Nereye?"
"Henüz karar vermedim. Ama yakın olmayacak."
Kapı açılmadı. İçeriden de hiçbir ses çıkmadı. Hunter'ın kafasında David'in kapı arkasına saldırmaya hazır şekilde saklandığı bir görüntü canlandı. Buraya bilinmediği için taşındığını biliyordu. Çok güzel. Hunter da saklanan ve büyük ihtimalle misafir kabul etmeyen birinin öylece kapısını çalıyordu. Üstelik sıradan biri olmamasına ragmen!
Burnundan soluyarak, "Dave!" diye bağırdı. "Benim, Hunter."
Biraz bekledi.
Hala ses yoktu.
"Kızınla birlikte intihar etmiştim, hatırladın mı?"
Hunter görgü kurallarını dikkate alamayacak kadar sıkılmış halde kapıyı ayağıyla itip açtı. Beklediği gibi uzun bir gıcırdama eşliğinde içeri adımını atmıştı. Eski çökmüş koltuğu ve yanındaki içki şişeleri durumu pek parlak kılmıyordu. Hunter içeri geçerek etrafa şöyle bir göz gezdirdi. En azından David'i yerde sızmış olarak bulmayı planlıyordu. Ama ev boştu. Hatta dağınık.
Hunter odada olmasını umarak, "Dave?" dedi bir kez daha.
Giriş kapısında aynı uzun gıcırdama duyuldu. Hunter nedense bunun David olmadığını çok net bir şekilde hissedebiliyordu.
Bunu onaylayan ses: "Biz de burada olmasını umuyorduk." dedi. "Ne hayal kırıklığı ama!"
Ardından kapıyı çarparak kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
Science FictionHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...