Alecia Brad'in dudağından akan kanı -özellikle kaba davranarak- silerken Brad havadan sudan konuşacakmış gibi sakindi. Gelmesiyle gitmesi bir olan Andrew'den yumruk yememiş, Tyler'a borçlu olduğu özrün ikincisini dilememiş gibi. Omuzları aşağıda, Alecia'ya dönük duruyor, hatta ona yardım etmek için çenesini yukarı kaldırıyordu.
Pekala, o böyle dururken kızgın kalmak biraz zorlaşıyordu.
Bu sırada Hunter kendini olaydan soyutlayarak telefonunun ekranına gömülmüş, Elliot da sadece oturuyordu. Şaka yapmadan. Ve soru sormadan. Her ne kadar Alecia bunu bir olgunluk olarak algılamak istese de değildi. Muhtemelen Lillian mutfakta olduğu için konu hakkında yapacağı eleştirilere eşlik edecek bir arkadaş bulamamıştı. Düzeltiyordu; aşırı yakın olanından bir arkadaş bulamamıştı.
"Son baktığımda birbirimizin bakıcılığını yapmıyorduk." dedi Brad. Sesini bilerek düşük tutmuştu ve Alecia işini bitirdiğinde de aynı yakınlıkta durmaya özen gösteriyordu.
Onun böyle basit bir şeyi tek başına halledebileceğinin herkes farkındaydı. Sadece Brad'e yakın olabilme fırsatını geri teperse kendine haksızlık edeceğini düşünüyordu. Büyük olanından hem de.
"Ah, öyle mi?" Her zaman laf dalaşlarını zevk alarak sürdüren Alecia için bu kaçınılmaz bir oyundu. "Ben son baktığımda da arkadaşlarımızı pataklamıyorduk."
"Tyler'ın arkadaşım olması için öncelikle onu tanımam gerekiyor."
Tamam, burada haklıydı. "Doğru ama bu arkadaşımız olmayanlara sataşacağımız anlamına gelmiyor."
Müthiş bir umursamazlıkla omuz silkerek, "Bana geliyor." dedi Brad.
"Alay etmenin sırası değil." derken Alecia da gülümsemesine engel olmamıştı. Toparlanıp, "Dün gece ne oldu?" diye sordu bu sefer ciddi olmayı başararak.
"Beni bekleyin." Lillian elinde bir tabakla içeri girdi. "Biraz da bizim duyacağımız şekilde açıklayın lütfen."
Sandviç tabağını Alecia'ya uzatıp elindeki kahve kupasıyla Elliot'ın yanına geçerken, "Sen en iyisisin." diye gülümsedi Alecia.
İçtiği ağız dolusu kahveyi yuttuktan sonra, "Biliyorum." diyerek konuşmaları için işaret verdi. "Artık başlayabilirsiniz."
"Benim anlatacak hiçbir şeyim yok." diye homurdandı Alecia. "Tyler harika biri."
Brad hoşnutsuzca, "Beni suçlu mu hissettirmeye çalışıyorsun?" diye sordu.
"Evet."
"Hunter, kaldır şu telefonu." Lillian ona ters ters bakıyordu. "Burada olmak istememen olmadığın anlamına gelmez."
Adının geçmesine ihtimal vermiyor olmalıydı; Hunter şaşkınca başını ekrandan kaldırdı. Hepsiyle tek tek göz teması kurup lafın ona söylendiğine emin olduktan sonra, "Hayır," dedi aceleyle. "burada olmak istemememle alakası yok. Sadece karışmak istemedim."
"Dedi, olayların ana kahramanı olan çocuk." Lillian gözlerini devirerek, "Merak etme, sana çatmaktan bıkmışlardır." dedi. Ardından Brad ve Elliot'a suçlayıcı bakışlar atarak yeniden Alecia'ya döndü. "Ne diyordun?"
"Ben bir şey demiyordum. Orada bile değildim. Brad'in konuşması lazım."
"Yeterince açık değil mi?" diye homurdandı Hunter. "Andrew, Tyler'ın Alecia'ya yardım ettiğini söyledi. Brad de Tyler'ı tanımadığını söyledi. Yani Alecia'nın yanında olması bile Tyler'a şu anki hali için davetiye veriyordu."
Alecia saniyesinde Brad'e dönmüştü. "Beni bıraktığı için mi yaptın bunu?"
"Peşinden geleceğini düşündüm." dedi Brad. Aynı zamanda Hunter'ın haklı olmasından duyduğu rahatsızlığı gizlemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
Science FictionHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...