Ararken onunla konuşacak olmanın kötü bir fikir olduğunu düşünen kendisiydi. Ama Elliot'ın elinden telefonu bu kadar hızlı alacağını Alecia bile bilmiyordu.
"Neredesin?" dedi daha David'in sesini duymadan.
Sorusunu cevaplamadan, "İyi misin?" diye sordu David. Her zamanki kontrollü ve düz sesi yerine duygu barındırması Alecia'yı şaşırtmıştı.
"Hayır ama hemen buraya gelirsen olabilirim." dedikten sonra elini başına götürerek Lillian ve Elliot'dan tarafa bakmamaya özen gösterdi. Çünkü tam olarak, yanıma gelirsen daha iyi olacağım, gibi şımarık bir cümle kurmuştu ama gerçekten, eğer David yardımı dokunacak şeyler biliyorsa daha iyi olacaktı!
Bunun bir sevgi cümlesi olmadığını -neyse ki- David fark etmişti: "Bu da ne demek?"
"Uzun hikaye, gelince anlatırım." Alecia o telefonu kapatmadan, "Sana ihiyacım var." dedi. "Yine saklanıp bunu da mahvetme." Cevap beklemeden telefonu kapatıp Elliot'a geri uzattı.
Karşılaştığı sıcak kahverengi gözler hiç olmadığı kadar suçlayıcı bakışlar atarken, "Çok acımasızsın." dedi Elliot.
"Al benden de o kadar." diye destek çıktı Lillian. O da Alecia'ya bakıp gözlerini devirdi.
"Beni Robert'a verip Dakota'yı aldı. Bunu biliyorsunuz. Nasıl davranmam gerekiyor ki?"
Elliot her kelimeye vurgu yaparak, "Adam. Seni. Korumaya. Çalışıyordu." dedi. "Biraz merhamet fena olmazdı."
Lillian başını salladı. "Ya da hoşgörü."
"Lütfen," derken Alecia'nın omuzları düşmüştü. "bunu tekrar tartışmaya gücüm yok."
Elliot ona baktıktan sonra, "Tamam." dedi. "Ama geldiğinde aynı şekilde davranmayacağına söz ver."
"Aynen." dedi Lillian.
"Ciddi olamazsınız."
Lillian onları hafife almaması gerektiği gayet iyi bir ifadeyle belli eden yüzünü işaret ederek, "Sence dalga geçiyor gibi mi duruyoruz?"
Pes ederek, "Kabul." dedi Alecia. "Ama dozunda bırakacağım. Ancak o kadarı elimden gelir."
Elliot omuz silkti. "Bana uyar."
"Anlaştık." diye gülümsedi Lillian da.
Alecia karşılık olarak sadece göz devirip salona geçmişti. Lillian onun mükemmel rüyasını Elliot'a aktarırken Alecia koca bir bardak suyu kafasına diktikten sonra ne kadar susadığını daha iyi anlamıştı. Üzerindeki -gitmesini dilediği- mahmur hali atmak için Lillian'ın hazırladığı kahveden kendine doldurarak tepsiye koydu. Dolabın kapağını açarken o uyuduğunda birinin alışverişe çıkması gibi hayalleri vardı. Fakat tahmin ettiği gibi her şey aynıydı ve bu dolaptan çaba harcayıp bir şeyler pişirmeye girişmeden doyurucu şeyler çıkması imkansızdı.
Masaya koyduğu kahvesini alıp tepsiyi surat asarak orada bıraktı. "Pizza söyleyebilir miyiz?" dedi Elliot'la Lillian'ın yanına giderken.
"Ölüyor olman metabolizmanı hızlandırmıyor, farkındasın değil mi?"
Elliot ona bu konudan bahsetmesi yanlışmış gibi bakmıştı ama aksine, Lillian'ın şaka yapması işleri daha kolay hale getiriyordu.
"Dediğim gibi; avantajlar olmalı." diyerek gülümsedi Alecia. Kahvesini içtikten sonra, "Tatlı rüyamı anlattın mı?" diye sordu koltuğa oturup.
"Anlattı." Elliot da Lillian'ın ilk anladığı tepkideydi. Onun için üzülmüş ama elinden bir şey gelmeyeceğini bildiği durgun suratıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
Science FictionHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...