Alex esneyerek kimlik kartını okuyucuya tuttu. Turnikeden geçerken güvenlik görevlisi olan Bay Harris ona gülümseyerek şapkasını düzeltmişti. Tuttuğu kupasından bir yudum kahve içerek, "Günaydın Alex." dedi. Dar üniformasını yenilemeyi düşünmediğini gösteriyor ve kendine duyduğu gururu dik duruşuyla sergiliyordu. "Seni bir hafta kadar görmeyi beklemiyordum."
Aslında onu gittiği günden beri görmeyi beklemiyordu. Alex bunun farkındaydı. Adama kızmıyordu çünkü bir günde hayatı değişmişti ve buradan koşarak çıkıp ailesiyle konuşmak için gittiğinde kendi de işlerin eskisi gibi olmayacağı hissine kapılmıştı.
"Birkaç gün daha yokum." diye cevap verdi Alex. "Kitaplarımı unutmuşum."
Üst kata çıktı. Burada aldığı ilk nefeste sterilizasyon ve temizlik maddelerinin birbirine karışan kokuları onu kendine getirdiği gibi evinden daha çok ait olma hissiyle baş başa bırakmıştı.
Doktor Weir'ın saati olmasına rağmen onu etrafta göremedi. Her ne kadar güler yüzlü ve nazik biri olsa da Alex ona ne yapması gerektiğini söyleyen insanlardan hoşlanmazdı. Amacı bilgi vermek olsa bile bundan nefret ederdi. Bilgiyi kitaplardan da öğrenebilirdi ama sürekli başında durup konuşan bir "yetişkin"i kaldıramıyordu. Doğal olarak anne ve babasını da.
Yol boyunca yanında taşıdığı pet şişeden büyük bir yudum alarak kurumuş boğazına bir iyilik yaptı. Aynı zamanda onların gerçek anne ve babası olmadığını tekrar ediyordu. Bunu ne zaman kabul edebilirdi bilmiyordu. Alışması imkansız gibi gelecekti ama sonunda çocuk yetiştirmekle birinin gerçek ailesi olmadığını onlara da anlatması gerekecekti. Tabii önce kendisi kabullendikten sonra.
Bir bilgisayar bulup koltuğa yerleşti. "Yerleşme" kelimesini kullanmıştı ama kaskatı oturduğunu sonra fark etti. Ona verilen numarayla sisteme giriş yaptıktan sonra vakit kaybetmeden isim ve tarihi de girerek sonuçların yüklenmesini bekledi. DNA örneği için o partiden Elliot'ın bardağını alma cesaretinde bulunmuştu. Ve şimdi tek isteği, farklı cinsiyetteki klonlar gibi birbirlerine benzemelerine rağmen Elliot'la bir bağ olmadığını görmekti. Bu hayatta hiçbir yakını olmayacağı anlamına gelse de.
Alex'in kalbinin ağzında attığı gerçeğini biliyormuş gibi belge şimdiye kadar hiç olmadık bir şekilde üç dakika içinde yüklenmişti. Kelimeleri zar zor seçerek titreyen parmaklarıyla ekranı aşağı kaydırıp analiz sonuçlarını okumaya çalıştı. Elliot'ın abisi olduğunu anlaması bilgisayarı kadar uzun sürmemişti.
Telefonunu alıp geleceğini söylediği halde umursamayan Elliot'ın numarasını buldu. Evet, ondan zorla numarasını almıştı. Arama tuşuna basarken nasıl başlayacağını düşünmemişti. Şu an sadece ona da söyleyip bu yükten kurtulmayı amaçlıyordu.
Fakat Elliot telefonu açmadı.
Alex'in ikinci aramasını da meşgule atmıştı.
Evlerinden kaçan kızın nereye gittiğini söyledikten hemen sonra arabasına binip altı saat yol gitmişti. Sırf sonuçları almak için. Herhangi bir hastaneye de gidebilirdi fakat Alex bu konuyla bizzat ilgilenmek istemişti ve ona yetki veren tek yer, stajyer olarak girdiği Petrus Hastanesiydi. Sonuçların çıktısını alarak kol çantasına koydu.
Geri dönmeden önce dinlenmeliydi ve eve gidemeyeceğini biliyordu. Burada kalırsa Doktor Weir kesinlikle onu görür, soru yağmuruna tutardı. İki üç saatlik uyku için de otel arayıp oda tutarak fazla zaman kaybederdi. (Zaten evden ayrıldığında attığı kredi kartları yüzünden beş parasızdı.) Geriye bir tek seçenek kalıyordu; iki gece kaldığı ve üçüncüsünün birazdan gerçekleşeceği araba koltuğu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
Science FictionHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...