Lillian Fernandez
Lillian mutfaktan çıktı. Herkes salona toplanmıştı ve büyük bir kısım hazırladığı içkilerden fazlaca tüketip çakır keyif olsa da onların odalara çekilmeyip saçma sapan hareketler yapmamasına şaşırmıştı. Pekala Brad, Alecia'yı getirmek için bir saat gecikmişti ve bu bekleme süresi boyunca sıkıntıdan ölen Lillian bile bunu yapardı.
Önceden.
Ama özellikle Alecia'nın doğum günü için Brad'le onun evine gelmeleri herkesi ekstra düşünceli yapıyordu. Lillian o an kimsenin vazoya işeyecek cesaretinin olmadığını fark edip sırıttı.
Elliot'ın bir çoğunu -hepsini- tanıdığı, Lillian'ın ise sadece konseyden hatırladığı birkaç yüz vardı. Her ne kadar umurunda değilmiş gibi yapsa da hepsinin Elliot'ı avucunun içi gibi bilmesi sinir bozucuydu. Elliot'ın da onları tabi ki. Hepsiyle konuşuyor, şakalaşıyor, eski günlerden söz ediyordu.
Lillian şimdi eski günlerden söz edecek birini bulamadığı için sevindi. Çok fazla şey atlatmışlardı ve kimsenin eski Lillian'ı bilmesine gerek yoktu. Bu da şu anki halini daha çok sevmesine neden oluyordu.
Şişirdiği balonlardan birine ayağıyla vurdu. Siyah, beyaz ve kırmızı renkleri Elliot'la beraber şişirip yerlere dağıtmışlardı ve ara sıra ayak bağı olsa da etraf harika görünüyordu.
Lillian şöyle bir göz gezdirdi. Elliot'la biraz önce konuşmasına rağmen onu burada görememişti. Düşünmeden camın kenarına gidip bahçeye baktı. Bu soğukta dışarı çıkmak Elliot için bile fazla delice olurdu. Ardından bulunduğu kattaki odaları kontrol etti. Bunu yaparken Alecia ve Brad'e saygısızlık yapmış gibi hissetmesi onu huzursuzlandırmıştı. Alecia onların evine gelip her odayı kontrol etse kötü hissedip hissetmeyeceğini düşündü sonra. Hayır cevabını alınca direk üst kata çıktı.
Ve Elliot'ı misafir odalarından birinde bulmuştu. Bulduğunu biliyordu. Işıklar kapalı olsa da açık perdelerden yansıyan ışık loş olduğu kadar sıradan bir odayı harika gösteriyordu. Koltuğa yayılan Elliot'ı da. Ah, Lillian bu ortam olmasa da onu her zaman harika bulurdu.
Başının altına yastık koymuştu ve uzun bacakları çift kişilik koltuğa sığmamış, aşağı sarkıyordu. Lillian bir an uyuduğunu düşünerek öylece durdu.
Elliot kıkırdamasıyla beraber, "Orada olduğunu biliyorum." dediğinde Lillian da gülümsemesine engel olamamıştı.
"Neden aşağıda değilsin?" dedi yanına gidip.
Elbisesine aldırmadan yere, hemen koltuğun yanına oturdu. Hem Elliot'ı kaldırmak istememiş hem de yanında otururken olacağından daha yakın olmak istemişti.
"Sıkıldım." diye söylendi Elliot. Bir eli ensesindeydi ve aşırı rahat görünümünü kusursuz hale getirmek için kıpırdanmıştı. "Sen sürekli partiyle ilgileniyorsun, Alecia'yla Brad gelmeyi düşünmüyor gibi görünüyor ve içeride herkesin tonlarca soru sormasından bıktım."
Elliot'ın alnına düşen saçlarını uzanıp çektikten sonra, "Ne soruyorlar?" diye sordu Lillian.
"Güçlerimi bırakıp bırakmadığımı. Bırakmamışsam ne yapıyormuşum, savaşmadığımıza göre işime yaramıyor olmalıymış." Elliot'ın ses tonundan anlatırken bile bu sorulardan iğrendiği belli oluyordu ama Lillian'ın saçlarıyla oynamasını yarım yamalak gülüşle karşılıyordu.
"Tanımıyorum ama şimdiden hepsinden nefret ettim." dedi kız. Elliot onun yorumuna gülerek karşılık verdi.
Lillian'ın gözü yerdeki parlak renkli bir şeye takılmıştı. Uzanıp koltuğun hemen arkasında duran, sadece ucu gözüken bardağı aldı. Bu tek değil, iç içe geçmiş dört bardaktı ve Lillian hepsini tek tek doldurduğunu hatırlayınca bunların neredeyse tek dikişte içilmesi onu sinirlendiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
Science FictionHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...