Lillian gözünü kitabından ayırmadan, "Tam benim için fazla normal olduğunu düşünmeye başlıyordum." dedi. Gülümsüyordu. "Yanıltma için teşekkürler."
Elliot odaya girer girmez kapıyı kilitlemiş, tam karşısına camın önündeki tekli koltuklardan birini çekip oturmuştu. Ceketine sıkı sıkıya sarılarak, "Rica ederim." dedi. "Ian geldiğinde sen sıcak yatağında uyurken onu karşıladığında da bir teşekkür bekliyorum."
"Sabaha karşı orada heykel gibi tutulduğunda ben de bir haklısın bekliyorum." dedi Lillian. Nispet yaparak yorganı kabartıp yukarı çekmişti.
Elliot onu kısacık bir an süzdü. Sessiz bir nefes verişten sonra Lillian'ı şok eden bir şey olmuştu: Elliot'ın suratında pişkin bir gülüş dışında hiçbir şey kalmamıştı.
Bu bir üstünlük işaretiydi.
Lillian meydan okumak ve hiçbir şey olmamış gibi kitabına dönmek olan iki seçeneğe sahipti. İlk seçeneği hemen unutmalıydı çünkü bu kez kaybedecek çok şeyi vardı.
Elliot'ın aklından geçen şeyi öğrenmedikçe açık verip vermediğini öğrenemez, şüphecilikten can verirdi. Ve şimdiye kadar yaşadığı onca zorluk içinde soru sormadan gözlerini kitabına çevirmek en zoru olmuştu.
Elliot'ın dayanamadan konuşmasını diliyordu. Normalde konuşurdu ama elindeki kozun büyüklüğü Lillian'ın düşünmesine sebep oluyordu.
Yeni kafa karışıklıklarına merhaba demeliydi. Kahretsin. Elliot'ın bakışları altında ezilirken ne fark ettiğini nasıl düşünebilirdi? Lillian'ın aklına birçok şey geliyordu ve hangisi olduğunu susarak öğrenmek onun için bile fazla imkansızdı.
Sayfayı çevirerek, "Vazgeçme seçeneğini mi düşünüyorsun?" diye takılmış gibi yaptı Lillian. "Ben söyleyeyim, evet, yatak göründüğü kadar rahat."
Lillian ona bakma riskini aldı ve Elliot'la göz göze geldiği an içinden duvarı yumruklama hissi gelmişti. Elliot iyice keyiflenmişti. Çünkü Lillian kaybetmişti. İkisi de birbirinin konuşmasını beklerken Lillian şüphe duyarak yelkenleri suya indirmişti!
"İşe yarar şeyler bulabildin mi bari?" diye sordu Elliot. Hem kendinden çok emindi. Hem de Lillian'a oynuyordu.
Evet, bu Lillian'ın gözünden Elliot'ı aşırı seksi yapan -ve nadir olmayan- şeylerdendi.
"Bu kitapta işine yarayacak ne bulmamı bekliyorsun?" diye sordu Lillian. Dışarıdan sakin görünse de içinde kaybettiğini haykıran bir kalabalık vardı.
Biliyor, biliyor, biliyor. Ama hangisini?
Elliot ayağa kalkıp yatağa doğru bir adım attı. Görevini ektiğini sonradan fark ederek durup kapıya göz atmıştı. Muhtemelen 'Birkaç dakikayla ölmem.' prensibiyle karar vermiş, hemen Lillian'ın yanına gelmişti.
Lillian hangisi olduğunu çözmeye çalışırken onu izlemeye koyulmuştu.
Elliot yanına oturdu. Sırıtarak Lillian'ın elindeki kitabı nazikçe alıp cevaptan kaçmaması için elinde tutarak, "İşe yarar bir şey var mı?" diye yineledi.
Hangisi?
Oliver mı, Diego mu?
Lillian, "Ne söylememi bekliyorsun?" dedi dalga geçer gibi. "Hileli mi bu soru?"
Elliot başıyla onayladı. Ama Lillian'ın cevabı değildi. Daha çok, madem öyle istiyorsun, olmuştu.
"Benimle daha çok bilgi paylaşmanı isterdim." dedi Elliot. "Böylece onları senden zorla almak zorunda kalmazdım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canlanma (3)
Ciencia FicciónHelen ondan intikam istememişti. Helen asla ölümüne sebep olan kişinin sonunu istememişti. Bu David'in isteğiydi. Travis ve Luthor'un ölümü David'in planıydı. Bu onun hayaliydi. Nasıl Helen son nefesinde çaresizliğe boğulduysa aynısını onlarında yaş...