1.BÖLÜM - Benmişim

46.2K 857 23
                                    

Hikayenin bölümlerinin kısa olduğunun farkındayım öncelikle ;) Ama daha önce de söylediğim gibi çok eskiden yazdığım için değiştiremiyorum maalesef. Ama sık sık bölüm yüklerim ;) Umarım beğenirsiniz :) Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen ;) 

İçimde kaleler inşa ettim kırılmamak adına
Harcına gözyaşı döktüm daha da sağlam olsun diye
Şimdi yarattığım zindanlarda ışıksızım
Kaçtım kendime saklandım her küstüğümde
Vazgeçtim aynalardan vakitsiz uykulardan
İnsan kendine rağmen yaşamayı bilmeli bazen

Benmişim kendimden bir korkak yaratmışım
Kendimi korurken en çok ben ürkütmüşüm
Benmişim kendini savunurken en çok hançerleyen
Bir meçhul olmuşum failim ben
Ama beni bana küstüren beni bana kırdıran
Kalpsizin hiç suçu yok mu
?

 

Sabah güneşinin gözlerine vurmasıyla yataktan yavaşça doğruldu genç adam. Üstünde dünün yorgunluğu vardı hala. Duş almanın iyi geleceğini düşünüp, banyoya doğru ilerledi. Buz gibi bir duş aldıktan sonra daha iyi hissediyordu. Yatak odasının yere kadar olan penceresine doğru ilerleyip perdeyi sonuna kadar açtı ve pencerenin önünde oturup dışarıda yağan yaz yağmurunu izlemeye koyuldu. Tüm dünyanın gıpta ettiği bir marka olan şirketini düşündü. Hayatı boyunca o şirketi bugünlere getirmek için abisi babası ve kendisinin yaptığı fedakarlıkları.. Bazen eve bile gitmeyi unutuyorlardı. Robert o zamanlar gençti tabi daha umutluydu daha mutluydu.

Sonra kendinden 3 yaş büyük olan abisinin evlenmesi geldi aklına. Zaman ne çabuk geçiyor diye düşündü.Daha dün gibiydi sanki. Robert o zaman 25 yaşındaydı. Bir sevgilisi vardı: Linda.. Onunla nasıl çıkabildiğine hayret etti. Şimdiki aklı olsaydı o kızla birlikte olmak yerine kendini camdan aşağıya atardı.

Abisinden tam 3 yıl sonra da biricik kuzeni Ashley evlenmişti. Robert için Ashley’den ayrılmak her ne kadar zor olsa da onun adına çok seviniyordu. Çünkü Jackson çok iyi biriydi ve Robert’la iyi anlaşırlardı. Zaten bir süre sonra da o, Jazz ve Kell ayrılmaz üçlü olmuşlardı. O kadar iyi anlaştılar ki ailede isimleri ‘Üç Silahşörler’e çıkmıştı.

1 yıl sonra da ailenin neşesi Paul doğdu. Robert onun doğumunu da dün gibi hatırlıyordu. Herkes heyecan içinde doğumhanenin kapısında beklerken Jackson hastaneyi en az 40 defa turlamıştı. Bunu düşününce bir an gülümsedi Robert. Paul’u ilk gördüğünde tutulmuştu resmen.O kadar sevimli bir bebekti ki, Robert bir an için evlenmeyi bile düşündü o gün. Ama sadece bir an.. Çünkü yaşadığı başarısız ilişkilerinin ardından aşk konusunu 27 yaşında bir daha hiç açılmamak üzere kapatmıştı genç adam. Ama yine de herkes gibi hayal kurardı çok sık olmasa da. Her ne kadar imkansız olsa da sevdiği bir kadının ve 3 tane çocuğunun olabilme ihtimalini düşünürdü. Ama bu hayalini kendi dışında kimse bilmezdi tabi. ’Belki de gerçekleşir kim bilir?’ diye düşündü ama sonra düşüncelerinin saçmalığıyla başını iki yana hızlı hızlı salladı. ‘İmkansızı düşünme Rob.’ dedi kendi kendine. Bu o yıkmadığı asırlık prensiplerinden biriydi.

Kapının hafifçe tıklatılmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı bir anda. Gelen tabi ki evin yardımcısı Susan’dı. Susan 45 yaşında bir İngilizdi. Robert Susan’ı severdi. O olmasaydı kesinlikle aç kalırlardı çünkü. Yengesi Nikki yemek yapmanın y’sinden bile anlamazdı. Susan tıklattığı kapıyı açmadan tiz bir sesle konuştu.

“Abiniz ve yengeniz kahvaltı için sizi bekliyorlar Küçük Bey."

Susan ona küçük olduğu için küçük bey derdi. Abisine ise beyefendi.    

 “Tamam, geliyorum.” diye yanıtladı onu Robert. Sonra da ceketini giyip seri adımlarla aşağıya indi.

                                                  *****      *****

Aynı günün sabahı genç bayan koşa koşa evine gitmeye çalışıyordu. Her zamanki gibi erkenden kalmış sıcak ekmeklerin insanı iştahlandırdığı fırına doğru yol almıştı. Evine dönerken bastıran yağmur kızın biraz daha hızlanmasına, hatta koşmasına neden olmuştu. İçeriye girdiğinde nefes nefese kalmıştı ve pantolonu yağmura özgü desenlere bürünmüştü.

Merdivenlerden koşarak çıkıp üstünü değiştirmeye gitti. Islak saçlarını havluyla iyice kuruladıktan sonra serbest bıraktı ve kahvaltı hazırlamak üzere aşağıya indi. Seri bir şekilde kahvaltıyı hazırladıktan sonra insanı korkutan bir biçimde horlayan -hatta kükreyen desek daha doğru olur- abisinin yanına gitti ve her zaman ki gibi uyandıramadı. En sonunda pes edip aşağıya indi ve mutfaktan buz gibi su alıp tekrar yukarı çıktı.Bundan sonrası monoton olaylardı zaten. Abisinin üstüne suyu boşaltır ve kendisine zar zor gelen abisiyle kovalamaca oynardı.

Kovalamaca bittikten sonra abi-kardeş kahvaltı yapıp giyinmeye gittiler. Taylor her zamanki siyah, kaslarını fazlasıyla belli eden tişörtünü ve kot pantolonunu giyerken, Kristen mini siyah eteği ve beyaz gömleğini tercih etti. Ayakkabıları ve eteğiyle uyumlu çantasını aldıktan sonra zıplayarak merdivenlerden indi ve her sabah olduğu gibi asık suratla söylene söylene onu bekleyen abisinin yanağına bir öpücük kondurdu. Taylor öpücüğün etkisiyle yumuşasa da Kristen’ın eteğini görünce sinirleri tekrardan tavan yaptı.

“Bu ne?” diye sorup, gözlerini kısarak eteği gösterdi. Kristen ise sakin ve olağan bir sesle cevapladı. Taylor’un rengi bu cevaptan sonra sinirden önce kırmızıya, sonra mora, daha sonra tekrar kırmızıya döndü.

“Etek”

 “Ah.. İyi ki söyledin kardeşim, yoksa yıllarca bunun ne olduğunu düşünecektim. Tanrı aşkına Kris sen beni delirtmek mi istiyorsun?! Eğer beni öldürmek için uğraşıyorsan bunun daha kolay ve acısız yolları var!”

 “Hey hey hey biraz sakin ol abi bu sadece bir etek ortada ölünecek bir durum yok.”

 “Öyle mi küçük hanım? O zaman bu basit eteği çıkarmaya ve bir daha sonsuza kadar giymemeye ne dersiniz?” diye sırıttı Taylor.

“Off! Sabahın köründe yaptığımız tartışmaya bak üstelik işe de geç kalıyorum. Bu konuyu akşama konuşmaya ne dersin?”

“Akşama unutacağımı sanıyorsan yanılıyorsun ufaklık.Bunun hesabını vereceksin.” dedi tehdit dolu bir sesle Taylor ve arabasına yöneldi. Kristen ise derin bir oh çekip abisine hoşça kal dedikten sonra arabasına atladı. Radyoyu açmasına rağmen abisinin arkasındaki günlük bağırışlarını duyabiliyordu.

“Kris dikkatli ol ve asılmaya kalkan olursa sana öğrettiğim hareketi unutma. Dizini kır ve tam ortaya atış yap!!”

Kristen her gün hatta her saat duyduğu sözlerin alışkanlığıyla gözlerini devirip, arabasını çalıştırdı ve işe doğru yola koyuldu.

KÜÇÜK SEVGİLİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin