Bu bölümü tegmenleonn 'a ithaf edeyim :) Tam ters köşe oldu birazda :)
"Hayır! Yapamazsın bana bunu! Hayır!"
Hilal uykusunda bir şeyler mırıldanıyordu daha sonra çığlıklara dönüştü. Elinden sımsıkı kavradım. Beni ittirmeye çalıştı fakat daha sonra gözlerini açtı. Birden ağlamaya başladı. "Leon," dedi narin sesiyle. "Buradayım, Hilal. Kabus görüyordun galiba." Bana iyice sarıldı. "Evet, çok kötü bir kabus gördüm hemde. Bir kız vardı ve sen beni bıraktın, onunlaydın." Uykusunda bile beni kıskanmaya devam ediyor. Hafifçe gülümsedim. Yüzüme bakmasını sağladım. "O kadar aklını başından almışım ki rüyada bile beni kıskanıyorsun." Elime vurdu. "Ne münasebet! Asıl sen beni kıskanıyorsun." Kaşlarımı kaldırdım. "Yanlışınız var küçük hanım, ben hiç kıskanç bir adam değilimdir." Şaşkınlıkla bana baktı
"Küçük hanım?"
"Çok sevdin galiba."
"Tabiki de- çok sinirlerim bozuldu! Bana şöyle demekten vazgeç!"
"Tamam, siz nasıl isterseniz küçük hanım."
Hilal'in sert bakışlarına gülerken arkamızdan başka bir ses geldi. "Hilal!" Arkamı döndüğüm an uzun boylu, esmer, siyah gözleri adeta Hilal'e odaklanmış bir adam gördüm. "Mehmet!" diye bağırdı resmen Hilal'de. Kollarını açtı. Mehmet hızla gelip ona sarıldı. Şimdi bu adamı öldürsem ne olur acaba? "Yalnız, Hilal'in yaraları tam anlamıyla iyileşmiş değil. Çok sıkmazsak hani." Mehmet denen adam gözlerini kısarak bana baktı ve Hilal'in yanındaki diğer sandalyeye oturdu. "Bugün çıkıyormuşsun hastaneden. Yaraların hayli iyileşmiştir diye düşündüm." Son cümlesini bana bakarak söylemişti. Gerçekten, öldürsem ne olur ki? "İyileştim lakin hala tam geçmiş değil yaralarım. Ee, hangi rüzgar attı seni buraya?" Hilal konu açmasana, açmasama Hilal! Hoşnut mu oluyorsun, anlamadım ki! Ne zaman gidecek bu herif ya? "Çocukluk arkadaşımı merak ettim, buldum kalktım Selanik'ten geldim. İyi yapmamış mıyım?" Hilal resmen en güzel gülümsemesi ile adama bakıyor. Tanrı'm ne olur kendime hakim olabileyim! "Çok, çok iyi yapmışsın. Gitmezsen, daha çok görüşelim. Çok özlemişim seni." Ve karşımda bir kez daha sarılıyorlar. "YETER!" diye birden bağırıyorum. Aniden ayrılıyorlar. Hilal kaşlarını çatmış bana bakıyor. "Yani, yeter artık. Yarasına dokundun." Benim kalbimdeki yaraya dokundu haberi yok! "Pardon." Adam yavaşça geri çekilirken içeriye Yıldız girdi birden. O herifi görünce o da koşup sarıldı. Bu kardeşlerin amacı ne? "Mehmet, nasıl geldin buraya?" Ve yine birkaç zırvalama. Tabi uzun bir konuşmanın ardından içeriye hemşire giriyor. "Bu ne kalabalık! Sadece bir kişi kalsın. Hilal Hanım'ın giyinmesi ve sonrada artık evine gitmesi gerek. Beyler, dışarı!" Kadının bizi kovmasına rağmen mutlu oluyorum. Çünkü Mehmet'te benimle birlikte kovulmak zorunda kalıyor! İkimizde hastane koridoruna çıkınca ona dönüyorum.
"Çok ilgilisin Hilal'e."
"Çocukluk arkadaşım. Severim, onu."
"Nasıl bir sevme bu?"
"Pardon?"
"Ne tür bir sevme?"
"Bak neyi ima ettiğini biliyorum. Ama bundan sanane. Hilal'in neyi oluyorsun sen?"
"Neyi olduğumdan sanane. Ayrıca, şu hareketlerinden vazgeç."
"Hangi hareketlerimden?"
"Hilal'in en yakınıymışsın gibi davranman hareketi mesela."
"Çünkü, zaten öyleyim."
"Sana kim-"
"Mehmet!" Konuşmamız daha doğrusu tartışmamız Ali Kemal'in sesiyle yarıda kesiliyor. O da sarılıyor. Aileye büyü falan mı yaptı ya? Yine şu 'Nerelerdeydin?' , 'Hiç değişmemişsin.' sohbetlerini dinliyorum. Hilal, Yıldız'ın koluna sıkı sıkı sarılmış halde çıktı. Tabi Mehmet anında koştu. Hiç beklemediğim bir anda Hilal'i kucağına aldı. "Ne yapıyorsun ya?! Çekil şurdan! Bıraksana lan kızı!" Ali Kemal'de 'bırak' işareti verince Hilal'i yavaşça yere indirdi. Hemen arkama aldım Hilal'i. "Bana bak, benim olduğum yerde de olmadığım yerde de Hilal'den uzak durucaksın! Anlatabildim umarım!" Hilal kolumu çekiştiriyor. "Leon, ne yapıyorsun? Hiçbir şey yapmadı ki." Yıldız gülüyor. "Beyler, kıskançlık yapmayın lütfen."