"Hilal, pardon ama bu adam senin neyin oluyorda bana böyle davranma hakkını kendinde buluyor?"
"Sadece arkadaşım, Mehmet sende fazla uzatma. Hadi, gidelim artık."
Arkadaşım mı? Arkadaşım mı dedi o ? Arkadaşıyla birlikte uyuyabiliyor, el ele tutuşabiliyor ve öpüşüyor mu acaba Hilal?
"Kardeşim, sen eve gelme. Hem ev soğuktur şimdi. Leon'da izin verirse köşklerine git. Daha iyi ol-" Yıldız'a minnet dolu bir halde baktım ve Hilal'in kolunda girdim. "Tabiki. Köşkte kalman faydalı olacak. İtiraz etmesen." Hilal bir süre düşünüyor. Sonra kolumu sıkı sıkı kavrıyor. Zafer kazanmış bir edayla Mehmet'e bakıyorum. Daha sonra herkesi arkamızda bırakıp faytona biniyoruz.
"Mehmet artık burada mı kalacak?"
"Neden bu kadar merak ettin anlamadım."
"Hilal, bir soru sordum."
"Selanik'e geri dönemeyeceğine göre. Ortalık bu denli karışıkken. Dönmez bence. Burada kalır."
"Aman ne hoş."
"Efendim?"
"Kalsın, kalsın."
"Neden bu kadar sinirlisin? Orada da boş yere bağırdın Mehmet'e."
"Sinirli değilim. Ayrıca Mehmet'e bağırmadım, birden sesim fazla yüksek çıktı o kadar."
"Sesinin fazla yüksek çıkması kıskançlığından kaynaklanıyor olabilir mi?"
"Ben kıskanmam. Ayrıca hiç kıskanç bir adam olmadığımı daha bu sabah söyledim."
"O yüzden Mehmet'e öldürecekmiş gibi bakıyordun, ee sende haklısın tabi. Kıskanç olmadığın için."
"Rüyanda bile beni kıskanıyorsun ama benim senden kıskanç olduğumu iddia ediyorsun."
"Hastayım ben. Beni böyle şeylerle yorma."
"İtiraf et işte, sende kıskanıyorsun beni."
"Evet, Teğmen Leon. Çok kıskanıyorum sizi. Değil bir kızla konuşmanız, bir kızın yanında durduğunuz an bile o kızı mahvetmek istiyorum. Sizde bundan böyle hareketlerinize dikkat edersiniz diye düşünüyorum."
"Tabiki Hilal Hemşire. Dikkat ederim lakin sizde dikkat edersiniz umarım."
"Benim dikkat etmeme gerek yok. Nasıl olsa hiç kıskanç bir adam değilsin."
Güzel bir laf yolladı resmen bana. Fayton durunca indim ve Hilal'i birden kucağıma aldım. Ufak bir çığlık attı.
"Ne yapıyorsun?"
"Herkes kucaklıyor, ben neden kucaklayamıyorum?"
"Hadi, indir beni."
"Sen hastasın, yorulmaman gerek. Seni odana kadar taşıyacağım."
Huylandığını bildiğim yerlere, boyunundaki hafif kızarıklıkların üstüne öpücükler konduruyorum. Kahkaha atmaya başlıyor. Köşke girdiğimiz an ikimizinde kahkahaları sona eriyor. Çünkü annemle babam oturmuş yemek yiyiyorlar bizse tam karşılarında ben Hilal'i kucaklamışım ve boyununu öpüyorum. Annemin gözleri büyüyor ve babam anlamaz bir halde bize bakıyor. Hilal 'İndir beni!' diyor sessizce. Onu dinlemiyorum. "Afiyet olsun." diyorum ve Hilal'i kollarımdan bırakmadan onu odasına kadar taşıyorum. "Üstünü değiştir, yemek yiyelim aşağıda." İlk defa bana itiraz etmeden başını sallıyor. Odadan çıkıp kendi odama giriyorum.
-
Kısa bir süre sonra Hilal ile merdivenlerden aşağıya inerken buluyorum kendimi. Annem ve babamın şaşkın bakışları karşısında tam karşılarına yan yana oturuyoruz. Hizmetliler tabaklarımızı doldurmaya koyulmuşken annem keskin bakışlarını üzerimizden çekmeden "Müslümanlara göre evlenmeden önce iki gencin bu kadar yakın doğru değil. Yanlış mı biliyorum Hilal'ciğim?" diyor. Hilal ile birbirlerine bir süre bakıyorlar. Babamdan hiç beklemediğim bir anda "Sanki sen çok ayrı durdun." diyor. Annem bozularak yemeğine dönerken hizmetliler dahil hepimiz gülmemek için kendimizi zor tutuyoruz.
Hilal'den
Vasili'nin böyle bir şey söylemesini hiç beklemezdim. Bir anda ortamdaki kasvetli hava dağılıyor. Gülmemek için zor tutuyorum kendimi. Daha sonra kapı tıklatılıyor. Hizmetlilerden biri hızla kapıya koşup açıyor. Mehmet! İçeriye Mehmet giriyor! Vasili ayağa kalkıyor. "Hoşgeldin! Bende seni bekliyordum! Buyurmaz mıydın?" Eliyle sofrayı işaret ediyor. Önce itiraz edecek gibi oluyor lakin sonra bize bakıp başıyla Vasili'yi onaylıyor ve yanıma oturuyor. Leon ve Mehmet'in arasında oturmanın verdiği gerginlikle hafifçe doğruluyorum. "Hoşgeldiniz." diyor Veronica Hanım. Leon bakışlarını Mehmet'in üzerinden çekmeden duyamayacağımı düşündüğü bir sesle
"Hiç hoş gelmedin." diyor.